Ekonomi
Orhan Ökmen/SESMİR: Enflasyonla mücadelenin anahtarı yüksek reel faiz
Türkiye’nin mevcut üretim kapasitesinde ve üretimin dış çevreyle etkileşiminde veya ilişkisinin dışarıya bağımlılık oranlarında hiçbir düzelme görülmemesi 2025 yılında önemli makro riskler üretecektir.
- Türkiye uzunca süreler reel faiz vermeye katlanmaz ise enflasyon mücadelesinde başarısız olacaktır.
- Enflasyon düşüşü tam olarak başlamadan faizlerin indirilmesi ekonomide yeniden risk tekrarını başlatabilir. Enflasyonun son aylarda yataya yakın seyretmesi, öncü verilerin düşüşe işaret etmesi, dezenflasyonun güçlenmesi gerekçeleriyle Merkez Bankası politika faizini 250 baz puan düşürerek %47,5 seviyesine indirdi. Ancak ileri sürülen bu gerekçelerin hiç birisi tam olarak doğru değildir. Zira enflasyonun ana eğilimine gerçek bir düşüş henüz ortada yoktur. Merkez bankası acele etmiştir. Enflasyon düşüşünün başladığı fiilen görülmeden, faizlerin indirilmeye başlanması üç yıl öncesinden itibaren deneyimlenen ve tahribatı hala devam eden faiz-kur-fiyat üçlüsündeki dengesizlikten kaynaklanan risklerin artışı tekrar başlayabilir.
- Türkiye’nin mevcut üretim kapasitesinde ve üretimin dış çevreyle etkileşiminde veya ilişkisinin dışarıya bağımlılık oranlarında hiçbir düzelme görülmemesi 2025 yılında önemli makro riskler üretecektir. Küresel güç dengeleri değişkenliğini artırarak ülkeler arası klasik ilişkilerin niteliğini de değiştiriyor ve gelecek için ciddi belirsizlik ortamları yaratıyor. Büyüme ve kalkınma hamlelerinin başarısı, en çok ekonomik ve siyasi bağımlılık engellerinden kurtulma çabalarının başarısına tam bağlı hale gelmiştir. Bu noktada Türkiye’nin mevcut üretim kapasitesinin ve üretimim dış çevreyle etkileşiminde veya ilişkisinin dışarıya bağımlılık oranlarında hiçbir düzelme görülmemektedir.
- Doğal kaynak yetersizliği içerinde olan Türkiye’nin batı ile ilişkilerindeki yoğunluğunun daha da artması dış bağımlılığın arttığı anlamında olmayıp, ürün çeşitliliğinin daha artırıcı nitelikte olan pozitif karakterli bir dışa açıklıktır. Sonuçta Batı ile entegrasyonun daha da artırılması her daim Türkiye’nin temel amacı olmalıdır.
- Güvenlik riskleri adıyla popülizmi yüksek ancak gerçekte anlamsız öngörülere dayalı maliyetlerle bütçe yükü yaratılmamalıdır. Küresel düzeyde yaşanan demokrasi meşruiyeti sorunu karşısında, kendi kendine izolasyon hali oluşumuna, uluslararası entegrasyondan uzaklaşma olasılığının artmasına yol açacak uygulamalardan ve özellikle popülizmi yüksek ve ancak gerçekte anlamsız güvenlik kaygılarının dile getirilmesinden ısrarla kaçınılmalıdır.
- Türkiye batı dünyasının tampon bölgesi olmamalıdır. Bir yandan da çoklu ittifak zemininin genişletilmesi için batı ile ittifakını stresli ve güvensiz hale getiren faktörlerin 2025 yılında ayıklanıp temizlenmesi gerekir.
- Son 10 yılda küreselleşmenin kabuk değiştirmesinin, küreselleşme bitiyor, korumacılık yerleşiyor şeklinde değerlendirilmesi tamamen yanlış ve yanılgılı bir değerlendirmedir. Zira yaşanılan, küreselleşme ile ülkelerarası sağlanan veya güçlenen entegrasyonun eşit paydaşlığını önleyen yanlış kurguların giderek düzelmesi şeklindeki süreçlerden ibarettir.
Orhan ÖKMEN, Başkan