Dünya Ekonomisi
Kenneth Rogoff: Piyasalar global ekonomiyi bekleyen tehditleri gözardı ediyor
Dünya bir başka çalkantılı yıla başlarken, politika yapıcıların ve analistlerin, pistin deprem bölgesinde olması durumunda yumuşak inişin pek bir anlam ifade etmediğini akılda tutması gerekiyor.
2024’ün ilk ayı geride kalırken, çoğu merkez bankası ve analist ya dünya ekonomisinde yumuşak iniş ya da resesyona girmeden yeniden hızlanma beklerken, konsensüs tahminlerde ihtiyatlı iyimserlik okunuyor. Halihazırda S&P500 başta tüm borsalar bu senaryoyu fiyatlıyor.
IMF ve OECD’nin ilk 2024 global görünüm raporları da Ekim tahminlerine göre büyümeyi yukarı revize etti. S&P Global ve JP Morgan tarafından derlenen global bileşik PMI’a göre, ekonomik aktivite A/A 0.8 puan hızlanarak 51.8 düzeyine tırmandı. İş dünyasının geleceğe güveni yükselirken, dünya ekonomisinde büyüme 7 aylık zirve yaptı.
Bu iyimserlik kokan günlerde, ünlü ekonomist Kenneth Rogoff’un The Guardian için kaleme aldığı “Don’t count on a soft landing for the world economy – turbulence is ahead” makale geleceği perspektife oturtmak için anlamlı. Rogoff, konsensustan koparak kayda değer aşağı yönlü risklerin altını çizmeyi tercih ediyor.
İşte makalenin geniş özeti
Geçen ay Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda (WEF) konuştuğum CEO’lar ve politika yapıcılar da iyimserlik sergiledi. Faiz oranlarındaki keskin yükselişe rağmen küresel ekonominin 2023’te resesyona girmemesi pek çok uzmanın 2024 görünümüne ilişkin iyimser olmasına neden oldu. İyimserliğin önde gelen nedenleri ya ABD ekonomisinin beklenenden iyi performansı ya da yapay zekanın çok hızlı bir üretkenlik artışını katalize edeceği.
Önde gelen ekonomistler de bu görüşü paylaşıyor gibi görünüyor. WEF’in Ocak 2024 Baş Ekonomistleri Görünümü, yanıt verenlerin çoğunluğunun 2024’te ılımlı bir küresel durağanlık öngördüğünü, ancak çoğunluğun aşırı endişe duymadığını gösterdi. Beklenen yavaşlama aşırı talebin neden olduğu enflasyonist baskılara karşı sağlıklı bir düzeltme olarak değerlendiriliyor.
Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırıları ve Ukrayna ile Gazze’de devam eden savaşların neden olduğu küresel ticaretteki aksama bile analistler ve iş dünyasının liderlerinin coşkulu ruh halini hafifletmedi. Wall Street rekor seviyelerde ve normalde muhafazakar olan Uluslararası Para Fonu bile büyüme tahminlerini yukarı yönlü revize ederken, en son Dünya Ekonomik Görünümü küresel büyümeye yönelik riskleri “genel olarak dengeli” olarak tanımladı. Bu tanımlama IMF’nin temkinli tavrından önemli bir sapmaya işaret ediyor.
Son gelişmeler küresel büyümeye yönelik risklerin hâlâ aşağı yönlü olduğunu gösteriyor
Dünya nüfusunun yarısını temsil eden onlarca ülkedeki seçmenin sandık başına gideceği kritik bir seçim yılında, bütçe harcamalarının artması beklenir. Makroekonomide bu olgu “siyasi bütçe döngüleri” olarak bilinir: Görevdeki politikacılar yeniden seçilme şanslarını artırmak için ekonomiyi canlandırmak isterler, böylece kamu harcamalarını artırırlar ve bütçeler daha büyük açıklar verirler.
İyimser görüş birliğine rağmen, son gelişmeler küresel büyümeye yönelik risklerin hâlâ aşağı yönlü olduğunu gösteriyor. Başlangıç olarak, Çin hükümetinin ekonomisinin 2023’te %5,2 büyüdüğüne dair açıklamasına son derece şüpheyle yaklaşıyorum.
Xi Jinping’in savunma ve dışişleri bakanları da dahil olmak üzere çok sayıda üst düzey yetkiliyi görevden alarak tek adam yönetimini pekiştirmesinin yarattığı oto-sansür nedeniyle, GSYİH rakamları uzun süredir siyasi açıdan tartışmalı bir konu. Çin ekonomisi deflasyonla, düşen emlak fiyatlarıyla ve zayıf taleple boğuşurken, ekonomik sıkıntıların henüz bitmediğini ve Xi’nin eleştirileri bastırmaya kararlı olduğunu giderek daha açık bir şekilde görüyoruz.
Çin krizde, Avrupa tatsız
Uzun süreli bir ekonomik yavaşlama ve çökmekte olan bir emlak sektörünün birleşimi, Çin’i Japonya tarzı bir “kayıp on yılın” eşiğine getirebilir. Ülkenin yavaşça emlak krizi ve yerel yönetim borçlarından kaynaklanan tren kazasına Keynesyen çözüm, hanelere doğrudan nakit transferini başlatmaktır. Ancak Çinli tüketicilerin tasarruf etme eğiliminde olduğu ve devlet borçlarının halihazırda hızla arttığı göz önüne alındığında, bir borç deflasyonu sarmalının yaşanması giderek daha olası görünüyor.
Korumacılık hortladı
Bu arada, 2023’teki durgunluktan kaçılmasına rağmen, Avrupa’daki ekonomik büyümenin bu yıl da cansız kalması bekleniyor. Üstelik Avrupa ülkelerinin kendi savunmalarına yatırım yapma konusundaki isteksizliği, Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünün sancılar yaratabileceğini gösteriyor. Endişe verici bir şekilde, Ukrayna’daki savaş mühimmat stoklarını hızla tüketirken bile Avrupalı liderler böyle bir senaryoya hazırlanıyor gibi görünmüyor.
Avrupa aynı zamanda Joe Biden’ın Avrupalı şirketleri cezbetmek için vergi teşviklerini kullanan Enflasyonu Azaltma Yasası’nın (IRA) olumsuz ekonomik etkileriyle de boğuşuyor. IRA görünüşte ABD’nin yeşil enerjiye geçişini hızlandırmayı hedeflerken, aslında korumacı bir ticaret politikasıdır. Bu, ABD ekonomisine kısa vadeli bir destek sağlamış olabilir, ancak uzun vadeli sonuçları, uluslararası ticaret savaşını tetikleyen ve Büyük Bunalım’ı şiddetlendiren 1930 Smoot-Hawley Gümrik Tarifeleri Yasası’nın sonuçlarına benzeyebilir.
Biden’ın ticari korumacılığı, Trump’ın neredeyse tüm ithal mallara %10 gümrük vergisi uygulama planıyla karşılaştırıldığında ılımlı kalıyor
Yine de Biden’ın ticari korumacılığı, Trump’ın neredeyse tüm ithal mallara %10’luk gümrük vergisi uygulama planıyla karşılaştırıldığında ılımlı kalıyor. Trump’in seçim vaadi küresel ticaret sistemine zarar verebilecek bir hamle.
Endişe verici bir şekilde, ABD’de hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler, bırakın bütçe açığını azaltmayı, harcamaları kısmaya bile ilgisiz görünüyor. Kasım ayındaki seçimlerden sonra Kongre’yi hangi parti kontrol ederse etsin, daha fazla açığı tetikleyecek bir harcama çılgınlığı neredeyse kesin. Ancak reel faiz oranları, pek çok kişinin beklediği gibi yüksek kalmaya devam ederse, hükümet, hiç de hoş karşılanmayan mali sıkılaştırma ya da Fed’e yeni bir enflasyon dalgasına izin vermesi için baskı yapma arasında seçim yapacak.
Küresel ekonominin yumuşak inişe doğru gittiği yönündeki yaygın inanışa rağmen, son dönemdeki eğilimler iyimserlik için çok az neden sunuyor. Dünya bir başka çalkantılı yıla başlarken, politika yapıcıların ve analistlerin, pistin deprem bölgesinde olması durumunda yumuşak inişin pek bir anlam ifade etmediğini akılda tutması gerekiyor.