Sosyal Medya

FÖŞ-ANALİZ: Küresel ekonomiyi sarsacak beş şok

27 Mayıs 2024

Dünya ekonomisi yılbaşında yapılan tahminlerin tam tersine gittikçe güç kazanıyor.  Başta hisse senetleri, riskli varlıklar Fed ve AMB’nin titizlikle izlediği sıkı para politikasına rağmen tam anlamıyla uçuşa geçti.  Yılsonuna doğru  faiz indirimlerinin başlayacağı beklentisi reel sektör güvenini yükseltirken, hisse senetlerinin  faiz hassasiyetini düşürüyor. Yapay Zeka ve benzeri  yeni teknolojiler, şirketler için öngörülmedik fırsatlar yaratıyor.

 

Öte yanda,  her an bu iyimserliğin altına dinamit  koyacak riskler göz ardı ediliyor.  Fed’in 2024 yılında faiz indirimden tamamen vazgeçmesi kadar, ABD’de  Haziran’da ilk TV tartışması ile resmen başlayacak seçim yarışı, CEO ve yatırımcıların dikkatlerini fırsatlardan risklere çevirmesine yol açabilir.

Nedir öteki riskler?  Ocak sonunda Global Government Forum websitesinde yayınlanan “Küresel tetikleyiciler: Bu beş büyük sorun neden 2024’te önemli sorunlara yol açabilir?”  Mayıs sonunda dahi güncelliğini koruyan nadir araştırmalardan biri.

Makale “Küresel güç gerilimleri, açık savaş, demokratik gerileme ve iş piyasasında aşırı dalgalanmalar gibi trendlerin 2024’te de devam etmesi muhtemel” uyarısı ile başlayarak, sürekli takip gerektiren beş küresel jeopolitik ve ekonomik trendi inceliyor.

 

Siyasi ve ekonomik gücün konum değişimi

Brics (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) örgütü Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve BAE’yi kapsayacak şekilde genişledikçe, büyüyen ekonomik nüfuzu küresel güç dengesini çarpıcı biçimde değiştirebilir.

Ocak 2024’ten itibaren Brics, dünya nüfusunun yaklaşık %46,5’ini, küresel GSYİH’nın yaklaşık üçte birini ve küresel petrol üretiminin %45’ini temsil edecek. Bu yeni bloğun olgunlaşmasının ekonomik sonuçlarından biri  üyelerin genişleyen ticaret ağının tercihli ticaret anlaşmaları ve muhtemelen ortak para birimi kullanımı yoluyla batı pazarlarına olan bağımlılıklarını azaltabilmesi.

İran gibi Batı tarafından yaptırım uygulanan ülkeler için Brics’e üye olmak diplomatik seçeneklerini artırıyor. Bu, Brics’i diğer yaptırım uygulanan ülkeler için çekici hale getirebilir. Brics’in genişlemesi, üyelerinin siyasi ve ekonomik çıkarlarını daha kolay güçlendirmelerine de olanak sağlayabilir ama ABD-Çin ve müttefikleri arasında artık geri dönülmez noktaya gelen ayrışmayı da hızlandırır. Bu ayrışma, Batıya meydan okumak gibi doğrudan yüzleşme şeklinde olmayabilir, IMF gibi global koordinasyon ve finansman sağlayan kurumlardan giderek uzaklaşılmasıyla da gerçekleşebilir.

 

Küresel seçim döngüsü

2024 genel seçimleri tüm kıtalardan milyarlarca insanın kaderini belirliyor. Güney Afrika Cumhuriyeti genel seçimlerinde, apartheid’in yıkılmasından bu yana ülkeyi yöneten Afrika Ulusal Kongresi Partisi’nin kaybetmesi beklenirken,  yerine iktidara gelecek  koalisyon, ekonomideki kankacılık ve rant vurgununun tahribatını  tersine çevirebilir.

Hindistan seçimlerini yine Modi’nin Hindu milliyetçileri kazanacak, ama umulandan daha az sandalyeye  sahip olacaklar.  Bu göreceli güç kaybı, Modi’nin ekonomiyi dördüncü vitese takıp, piyasalarını coşturan yapısal reform vaatlerini yerine getirmesini güçleştirecek.

İngiltere’de erken seçimler izlenen ekonomi politikalarını değiştirmez, ama Brexit sonrası AB’yle ilişkilerden, Türkiye’yle serbest ticaret antlaşmasına kadar sayısız konuda yeni fasıllar açabilir.

Bir ay içinde tüm dünya ABD başkanlık seçimlerini gözleyecek. Donald Trump yeniden seçilirse, NATO’dan ayrılma israrı gibi bir dizi  konuda istekliliğinin de gösterdiği gibi, “küresel katılımdan kaçınma” politikasını sürdürüp, Çin’e ticaret savaşı açacak.

“Böyle bir duruş, küresel ekonomik ve politik sistemi zayıflatıp  daha fazla küresel nüfuz arayışında olan diğer ülkelerin yükselişine katkıda bulunabilir. Global seçim bereketinin ortaya çıkardığı bir diğer önemli husus da demokrasinin erozyona uğrama potansiyelidir. Örneğin ABD’de olası bir Trump diktatörlüğünden bahsediliyor”.

 

Rusya’da, başkan Vladimir Putin 2030’a kadar başkan  kalıp, iktidarını  2036’ya kadar (veya yaklaşık 32 yıl iktidarda)  uzatabilir.  Putin’in Ukrayna’yla giriştiği savaşta sergilediği uzun soluklu mücadele konsepti, şimdiden Avrupa’nın savunma doktrinini değiştirdi.  Kıta, Rus saldırganlığına karşı silahlanırken, finansal ve ticari ilişkilerini de başka ülkelere kaydırıyor.

 

Ortadoğu’da gerilim artıyor

İsrail’in Refah kampında yaptığı acımasız katliam ve tüm dünyadan yükselen protestolar, İsrail/Hamas savaşının Orta Doğu ötesinde de yansımaları olasılığını  dikkatle takip  etmeyi  gerektiriyor. Bazı kanıtlar, artan siyasi istikrarsızlığın bölgedeki finans kurumlarının sağlığını da etkileyeceğini gösteriyor.

“Buna karşılık, daha fazla istikrarsızlık ABD ve Avrupa’ya mülteci akışını artırabilir. İkincisi, göç politikasıyla ilgili zaten gergin olan siyasi tartışmayı daha da kötüleştirecek. İsrail/Gazze savaşının aynı zamanda Orta Doğu’daki yatırımları caydırması ve ticaret yollarını kesintiye uğratarak nakliye maliyetlerinin artmasına yol açması da muhtemel”.

Bir kaç ay içinde bazı devletler Erdoğan’ın ayak izlerini takip ederek, İsrail’e ekonomik ambargo uygulamaya başlayabilir.

Netanyahu, savaşı genişletmek için Reisi’nin ölümüyle bocalama yaşayan İran’a yeni saldılar düzenleyebilir.  Böyle bir gelişme, Ukrayna’da ilerleyen Putin’i durdurma  azmi gittikçe katılaşan Batı bloğunun Rusya’nın enerji ihracatına yeni kısıtlamalar getirmesiyle sonlanabilir.

 

Çin’in ekonomik sıkıntıları

Çin’den gelen yeni veriler ekonomide kısmi canlanmaya işaret ederken, Beijing boş konutları kamu eliyle satın alma gibi yeni yöntemlerle konut pazarındaki erimeyi tersine çevirmeye çalışıyor. Fakat, temel zafiyetler  olan

  • serbest piyasa ekonomisinden cayma
  • tüketicinin güven kaybı; ve
  • ekonomik çıktıyı ihracattan iç talebe yönlendirme gibi başlıklarda hiç bir gelişme yok.

Makalede yıl başında bu konuda yazılanlar canlılığını koruyor: “Son zamanlarda Çin ekonomisi, yavaş ekonomik büyüme, yüksek genç işsizliği, emlak sektörü krizi, düşük Doğrudan Yabancı Yatırım ve zayıf ihracat nedeniyle “saatli bomba” olarak tanımlanıyor. Düşük tüketici güveni ve harcamalar ile azalan dış talep nedeniyle büyüme beklentilerinin “yapısal olarak zayıf” kalması bekleniyor.

Çin’in iç tüketiminin azalması, hammadde ve emtia talebinin azalması anlamına geliyor ve bu da Avustralya ve Brezilya gibi büyük ihracatçıları etkileyecek.

 

Ticari sürtüşmeler ve silahlı çatışmalar nedeniyle üretimin yeniden konumlandırılması ve tedarik zinciri çeşitlendirmesi devam ettikçe, çokuluslu şirketlerin karları üzerinde olumsuz etkiler yaşaması muhtemeldir. Bunun sadece tedarikçiler üzerinde değil aynı zamanda maaş artışı,  iş kayıpları gibi  nedenlerle işgücü üzerinde de zincirleme etkisi olabilir, yani yakın gelecekte dünya ekonomisini sürükleyen özel tüketim zedelenebilir”.

 

Yaşlanan nüfus

 

Hepimizin bildiği bir gerçek var, değil mi?  İklim değişikliği ve çevre kirliliğinin başlıca nedeni hızla artan dünya nüfusu.  Teşhis doğru da, dünya nüfusunun durağanlaşması  beraberinde aynı zorlukta problemler getiriyor.

2022 yılında Japonya, İtalya, Finlandiya ve Almanya 65 yaş üstü nüfus payının en fazla olduğu ülkeler arasında yer alırken, 2050 yılına gelindiğinde bu listeye Hong Kong, Güney Kore ve Tayvan’ın da dahil olması öngörülüyor. 2050 yılına gelindiğinde dünyadaki 60 yaş üstü nüfusun oranı %12’den %22’ye çıkacak. Aynı zamanda yaşam beklentisi de artıyor. Böyle bir nüfus dağılımının sosyal güvenlik ve ekonominin diğer kısımları üzerinde  olumsuz etkileri var:

“Yaşlılar arasında artan hastalık riskleri nedeniyle hükümetlerin ve sağlık sisteminin üstündeki baskı artacak”.  Bütçe açıkları genişlerken, bakıma muhtaç nüfusun  buna eşlik etmesi, global tahvil faizlerini yüksek tutar. “Özel sağlık sigortası orta sınıf için erişilmez ölçeğe gelebilir. “Ayrıca, çalışan/emekli oranı düşüyor ve mevcut emeklilik sistemlerinin sürdürülebilirliği üzerinde baskı yaratıyor”.

“Nüfusun yaşlanmasının işgücü verimliliğini ve işgücü arzını olumsuz etkilediğine dair kanıtlar bulunmaktadır. Dolayısıyla ekonomik büyüme, ticaret, tasarruf ve yatırım üzerinde etkisi olabilir”.

Daha bir kaç yıl önce BM dünya nüfusunun 11 milyar civarında zirve yapmasını bekliyordu. Tıp dergisi  Lancet’te 2020 yılında yayınlanan araştırma ise bu zirveyi 9.5 milyar olarak kestirip, 2060 yılında nüfusun azalmaya başlayacağını bulguladı.  FT’t yer alan linkteki analize göre, Batı Avrupa’da nüfus azalmaya başladı bile.  Resmi veriler gizlense de, Çin’de nüfusunun son 2 yılda gerilemeye başlamış olması muhtemel. Bizde de nüfus hızla yaşlanırken, işgücününe katılımı  yeterli hızda artıramıyoruz. 15 yıl içinde emeklileri besleyecek çalışan popülasyon daralmaya başlayacak. Emekli maaşlarını yoksulluk sınırının üstüne yükseltmek imkansızlaşacak.

 

FÖŞ

 

 

 

 

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları