Sosyal Medya

Prof. Dr. Tahsin Bakırtaş: Faiz Artışı Kurlarda İstikrar Sağlar Mı?

27 Ağustos 2023

TCMB Para Politikası Kurulu 24 Ağustos 2023 tarihli toplantısında politika faizini %17,5 düzeyinden %25 düzeyine yükseltmesi, piyasalarda bahar havası yaratarak, anında kurda %7 civarına varan bir düşüş gerçekleşirken borsanın gerileme eğilimi de yeniden yükselme eğilimine girdi.

 

 

25 Ağustos’ta kur yeniden yükselerek, dolarda faiz artışı öncesi duruma göre 56 kuruşluk bir gerileme sağlandığı ortaya çıktı ki ileriki günlerde bu gerilemenin yerini yeniden yükselişe bırakması da kaçınılmazdır.

 

Dünyada reel negatif faiz döneminin Türkiye gibi ülkelerde bittiği bir dönemde ( Çekya ve Polonya dışında), Türkiye’de resmi rakamlarla TÜFE’nin Temmuz ayında yıllık %47,83 olduğu bir ortamda, politika faizinin %25 olması, negatif reel faiz düzeyinin hala %22,83 düzeyinde olduğunu ortaya koymaktadır. Geçen ayki negatif faiz düzeyi daha düşüktü. Nitekim Haziran TÜFE Oranı %38,21, Politika faizi %17,5 olması negatif reel faizin %20,71 düzeyinde olduğunu göstermektedir. Bir önceki aya göre negatif reel faizin gerilemediği aksine arttığı ortamda Türkiye’ye dış finansmanın akacağını varsayarak, kurun gerileyeceğini düşünmek gerçekçilikten oldukça uzaktır.

 

Herkesin beklentisinin dışında 750 baz puan politika faizini artması, TÜFE’nin Temmuz ayında %9,49 olarak gerçekleşmesinin payı oldukça yüksektir. Bu önemli faiz artışı bile TÜFE artışı kadar olmadığı için negatif reel faiz düzeyi artmıştır.

 

Türkiye’de son birkaç haftada brüt rezervlerde yaklaşık 20 milyar $’lık bir artış olması, Türkiye’de dış finansman sorunun çözüldüğü anlamına gelmemektedir. TCMB’nin Swap hariç net rezerv düzeyi -52,8 milyar $’dır.  TCMB döviz kurunu belirlediği 27 TL civarında tutabilmesi için son 4 haftadır düzenli (net) döviz satmakta, faizi artırdığı günde ise 1 milyar $ satmıştır.

 

Yaz aylarının sonuna yaklaşılması, TCMB brüt rezerv artışının da yavaşlayacağı bir döneme girileceğini göstermektedir. Diğer yandan Türkiye’nin Haziran ayına göre kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku 206 milyar 206 milyon $’dır. Bu borcun %58,7’si özel sektöründür; %19,8’i kamu ve %21,5’i de TCMB’nindir. Türkiye’de cari işlemler dengesinin Ocak-Haziran döneminde -36 milyar 803 milyon $ açık vermesi ve bu açıkta -50 milyar 675 milyon $ mal dengesinin açık vermesi ve bu açığın ortaya çıkmasında hammadde ithalatının artışı yanında tüketim malları ithalatındaki artış da giderek önemli hale gelmiştir. Hem kısa vadeli borç stokunun hem de cari işlemler dengesindeki açığın büyüklüğü göz önüne alındığında Türkiye’nin dış finansmana olan gereksiniminin azalmayacağı aksine artacağı görülmektedir.

 

 

TCMB Para Politikası Kurulu’nun politika faizinde 750 baz puan artış yaptığı günün ertesinde Hazine ve Maliye bakanı Mehmet Şimşek’in KOBİ tanımında değişiklikle birlikte KOBİ sayılan işletmelerin bilanço ve hasılat değerlerinin %100 artırılarak, kredi kullanabilecek işletme sayılarında artış yapıldığını belirtmesinin yanında, bu işletmelerin Kredi Garanti Sistemi (KGS)’nden kullanılan kredi tutarlarının %50 artırılmasının yanında büyük işletmelerinin de aynı oranda artırılması krediye erişimde piyasalarda bir rahatlama getireceği öngörülmektedir. Ancak KGS’deki bu düzenlemeler, son bir iki aydır düşme eğiliminde olan cari açığın özellikle tüketim yoluyla yeniden artma eğilimini ortaya çıkaracaktır.

 

Türkiye’deki işletmelerin bulduğu taze parayı tüketme eğilimi 0.9 olduğu ve bunun da 0.8 ithalata yönelik olduğu düşünüldüğünde, yeni bir tüketim malları ithalatının genişlediği süreci görmemiz kaçınılmazdır.

 

Türkiye’de fiyat istikrarını sağlamaya yönelik yeni ekonomi yönetiminin attığı adımlar, kendi içerisinde tutarlı olmadıkça, bundan sonraki adımları da belirsiz ve sonuç almaktan uzak hale getirmektedir. Bir yandan parasal sıklaştırma, faiz artışı gibi Ortodoks İstikrar Politikaları uygularken, diğer yandan ekonomiyi tüketim yönüyle canlı tutacak politika demetinin uygulamaya sokulması, ekonomi yönetiminde kafaların hala net olmadığı ve çatışmalı bir politika demetiyle sonuç almaya çalışacaklarını ortaya koymaktadır.

 

Fiyat istikrarının sağlanması olmazsa olmaz olmalıdır. Fiyat istikrarı sağlandığında çok yüksek faiz artışlarına da ihtiyaç kalmayacak ve ekonominin büyüme ayağı da sekteye uğramayacaktır. Ancak gelişmiş ekonomilerin istikrar politikalarıyla, rezerv paraya ihtiyaç duyan gelişmekte olan ülkelerde uygulanacak istikrar politikaları farklılık göstermek durumundadır.

 

Türkiye ve benzeri ülkelerde fiyat istikrarını sağlamanın çok önemli ayağı, döviz kuru istikrarının sağlanması ile olanaklıdır. Döviz kuru istikrarının sağlanmasının yolu da olabildiğince döviz arz ve talep dengesinin kurulmasıdır. Bu denge talep yönünde bozulduğunda, döviz kurunun artması kaçınılmaz hale geliyor ve her türlü önleme rağmen sonunda artıyor.

 

Türkiye’de döviz arz-talep dengesi talep lehine bozulmuştur. Bu dengenin yeniden kurulabilmesi için bir yandan döviz talebini düşürecek model değişikliğine gidilmesi, diğer yandan da kalıcı dış finansmanın ülkeye girişini sağlayacak politika değişikliği yapılmalıdır.

 

“Dost Ülkelerden Finansman Sağlama Politikası” ile günün kurtarılabileceği ama geleceği daha da karartacağı ortadadır. Bu nedenle kalıcı dış finansman sağlamak için Türkiye’nin yeni üretim alanları belirleyerek dış dünyaya cazip öneri paketi hazırlamanın yanında, Arjantin gibi şok bir faiz artışını yaparak pozitif faize geçme zorunluluğu vardır. Türkiye’ye kalıcı dış finansman sağlamanın yolu mevcut politikayla sağlanamayacağı görülmüştür.

 

ABD ve Avrupa Birliğinde faiz düşlerinin değil faiz artışlarının devam etme olasılığının güçlendiği bir ortamda mevcut yapıyı koruyarak aylık enflasyon artışın altında kalan bir faiz artışı ile sonuç almak olanaksızdır.  Bunun yerine dış finansmanın korkusuzca geldiği ve dış finansman ihtiyacının da azaldığı bir ekonomi modeli Türkiye’de dış dengeyi kurar.

 

Dış denge kurulmadan Türkiye’de kalıcı fiyat istikrarını sağlamak olanaksızdır. Dış dengenin mevcut üretim yapısı ve negatif reel faizle sağlanması da olanaksızdır. Böyle bir ortamda da döviz kurunun artması her ne koşulda olursa olsun kaçınılmaz hale gelmektedir.

 

 

 

 

.

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları