Emre Şirin
Emre Şirin: İSTEMEZSEN OLMAZ… Gelişmiş ülke olmak için talep eden halk lazım!
Hepimiz aşinayız, gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler kavramlarına. Bu tanımlamaların içini birtakım kavramlarla doldurduğumuzda ne olduğunuz anlayabiliyoruz. Adalet sistemi, kanunlar,…
Hepimiz aşinayız, gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler kavramlarına. Bu tanımlamaların içini birtakım kavramlarla doldurduğumuzda ne olduğunuz anlayabiliyoruz.
Adalet sistemi, kanunlar, kanunların herkese eşit uygulanması, toplum düzeni, mutluluk seviyesi, gelir dağılımında adalet, eğitim sistemi, yolsuzluk, insan hakları, özgürlükler, kişi başına gelir gibi birçok kavramı bunun içine koyabiliriz.
Batıyı batı yapan bu tarz evrensel ilkelerden hepimiz bahsediyoruz ve bu sebeplerden ötürü batıya gıpta ile bakıyoruz. Elbette bunları söylerken batının sömürgeci tavrını, utanç kaynağı sayılabilecek ve tarihsel süreç içinde bir sürü şekilde uyguladıkları emperyalist tutumlarını da unutmuyoruz.
Ama konumuz bu değil. Konumuz; batı devletleri dünyayı emperyal amaçları için kana bularken ve birçok fakir ülkenin zengin kaynaklarını sömürürken, nasıl oluyor da kendi vatandaşlarını insani koşullarda ve refah içinde yaşatabilecek bir sistem kurgulayabiliyor?
Böyle olmasının sebebi yönetenlerin çok iyi, insana çok değer veren ve kendilerini insanlığın gelişimine adamış kimseler olması mıdır, yoksa oradaki toplumların bunu talep ediyor ve yönetenleri denetleyebiliyor olması mıdır?
Cevap bana göre ikinci şık. Elbette ki bir tarihsel süreç var, bu gelişmişlik düzeyine ulaşana kadar yaşanmış savaşlar, acılar var. Rönesans var, reform hareketleri var. Ama netice itibariyle batı halkları şunları görüyor; ‘halk olarak yönetenleri biz seçiyoruz ve onların görevi bizlerin daha iyi şartlarda yaşaması için çalışmak.’
Yani talep ediyorlar, yani daha iyi bir hayat hayal ediyorlar ve bunu ortaya koyuyorlar. Şartlar kötüye gidiyorsa eleştirip, hesap soruyorlar. Ve en temel vatandaşlık hakkı olan seçme hakkını kullanarak, kendilerine istedikleri koşulları sağlamayanları değiştiriyorlar.
Fakat bir de gelişmekte olan ülkeler var. Aslında gelişmemiş ama ayıp olmasın diye gelişmekte olan denen ülkeler.
Biz bu gruptayız. Bizim gibi ülkelerdeki temel problem şu bence; vatandaş olmayı bilmiyoruz. Devleti kutsallaştırıp, insanı ikinci plana atıyoruz. Her şey devlet için, devleti yönetenleri eleştiremezsin hemen vatan haini olursun. Ama şunu unutuyoruz devlet soyuttur. Onu etten kemikten yaratılmış, hırsları olan, arzuları olan, içinde iyilik ve kötülük barındıran insanlar yönetir. Yani insan hata yapabilir. Onu eleştirmek, sistemin daha iyi olması için bir zemin hazırlamak, fırsat sunmaktır aslında.
Fakat biz toplum olarak henüz vatandaş olmanın bilincine erişebilmiş ve vatandaşın gücü üzerinde kafa yormuş bir toplum olmadığımız için güçlü karakterler gelsin bizi istediği gibi yönetsin ve bizim adımıza her türlü kararı alsın, biz de kabul edelim ve kader böyleymiş deyip geçelim deriz.
Kolay olanı, sorumluluğu başka tarafa atma yolunu seçerek aslında hayatımızı zorlaştırırız. Ama bunun farkında bile olmayız. Kader!
Bilmemiz gerektiğini düşündüğüm ama bilmediğimizi gördüğüm en önemli hususlardan biri şudur; devlet bizim için, yani vatandaşları için var.
Aslında devlet yönetiminde insan faktörünün etkisini azaltmak yani hırslardan, kişisel çıkarlardan, menfaat ilişkilerinden arındırmak mutlu vatandaş ve gelişmiş devlet olmanın en önemli yolu.
Peki bu nasıl olabilir?
Kişilere bağlı bağlı olmayan, yönetime kim gelirse gelsin istediği gibi kişisel ya da belirli bir grubun menfaatine göre eğip bükemeyeceği demokratik alt yapısı kuvvetli, hukukun üstün olduğu, halkın söz hakkının kısıtlanmadığı ve insanı merkeze koyan bir sistem ile.
Dolayısıyla kişilerin ve onların inisiyatiflerinin değil; hukukun, ilkelerin hakim olduğu ve herkese eşit uygulandığı bir düzen, gelişmişlik düzeyinin temelini oluşturur.
Buna ulaşmak kolay mı? Kul değil vatandaş olduğunu anlarsan kolay. Çünkü hiçbir toplum yoktur ki talep etmeden insani haklarına kavuşmuş olsun. Hiçbir toplum yoktur ki ekonomik refah düzeyi o istemeden yükselsin.
Hiçbir yöneten altın tepside mükemmel şartlar sunmadı, sunmayacak. Toplum isteyecek, yönetenler bunları sağlamak için çalışacak.
Asil olan vekil olandan çekinmediği, önünde ceket iliklemeyi bıraktığı zaman ‘gelişme’ başlar.