Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Üç marka bir Türkiye…’
20 Ocak 2023Bir ekonomide katma değerli mal veya hizmeti yakalamak istiyorsanız, ülke markanızı arttırmanız gerekir. Dünya ölçeğinde markalar yaratmanın yolu, ülkenin marka değerinin veya algılanış biçiminin ne anlattığıyla ilgilidir.
Mesela ABD derseniz finans ve teknoloji gelir akla. Almanya dediğinizde üretim ve mühendislik. İtalya’ya dönseniz moda ve kalite kavramı karşınıza çıkar. Fransa’ya dönseniz modanın ve markaların vitrinini görürsünüz. Üstelik gastronomiden hazır giyime her alanda.
Dönelim Dubai’ye… Serbest bölge olarak algısı hemen oturur. Ticaretin döndüğü yer diye geçer. Londra’ya dönseniz bir tarafta finansın merkezi gelir aklınıza, diğer tarafta dünya emtia piyasalarında fiyatların belirlendiği adres.
Bakalım Japonya’ya teknoloji dersiniz değil mi? Çin, seri üretimin kalesi ve bilişim teknolojisinin yükselen yıldızı. Rusya, enerjinin ve gıdanın merkezi. Her ülkenin adı söylendiğinde anımsandığı bir yanı var.
Peki kadim kültürü, kültür dolu coğrafyası Anadolu’yla Türkiye dediğimizde akla gelen ne? Şiş kebap… Peki dünya gastronomi sektöründe marka olabildik mi? Yeni yeni olabilmek için çalışmalar yapıyoruz. Ama orada da kebap noktasını henüz aşıp, markalaşamadık.
Tarih deseniz bu coğrafyada… Doğa deseniz fazlasıyla var. Üretimleriyle bir çok batılı firmanın tedarikçisi. Gastronomide zengin bir mutfağa sahip. Daha sayamayacağım tüm özellikleriyle bir açık hava müzesi ve kültürlerin ata toprağı gibi.
Peki dünyada hangi özelliğimizle biliniyoruz? Eğer kendimizi kandırmayacaksak ve gerçeklerle yüzleşeceksek; şiş kebap. Tüm bunları kendimizi dövmek için değil, ihtisaslaşamadığımızı anlatmak için paylaşıyorum.
Sonuç ne? Dünyanın en değerli 500 markası açıklandı. İçinde tek bir Türk firması yok. Hatta Amazon, Apple ve Google’ın marka değerlerini topladığınızda Türkiye’nin toplam GSMH’sından fazla bir büyüklüğe ulaşıyor.
‘Bizi kıskanıyorlar’ ya da ‘atalarımız dünyayı yönetti’ veya ‘bizim bizden başka dostumuz yok’ masallarını bir kenara bırakırsak, çok çalışıyor az kazanıyor ama kendimizi dev aynasından görmekten vazgeçmiyoruz yorumunu yapabiliriz.
Oysa bir yapının büyüyebilmesi için önce ne noktada olduğunu tespit etmesi, Güney Kore örneğinde olduğu gibi bir plan ve strateji dahilinde yürüyerek uluslararası markalar çıkaracak boyuta ulaşması gerekir.
Biz övünmekten dövünmeye fırsat bulamıyoruz ki. Bize sorsanız da devasa markalarımız olduğunu düşünüyoruz. Hatta bu halimizle dünyanın da bize gıpta ettiğini zannediyoruz. Oysa bu mantığı aşamadığımız için dünyadaki örneğin teknolojinin en çok satın alındığı iyi bir pazarız.
Fakat yazılımda biz varız. Tıpta önemli işlere imza atıyoruz. Tekstil ve hazır giyimin en iyi üreticilerinden biriyiz. Ama zeytinyağının kralını yapıp galon ile satıp sonra üzerine marka konularak bize satılmasını sorgulamıyoruz.
Velhasıl kelam şu fotoğrafa baktığımızda bizim ne yapmamız gerekiyor dersiniz? Övünmek yerine ders çalışmamız ve sürdürülebilir bir yolculuğa imza atarken, bilime dayanmamız lazım. Ama biz daha ekonomi politikalarımızda bile bilimi inkar ederken, diğerini nasıl başaracağız?
Sağlamasını yapalım. Bakın Merkez Bankası faizi sabit tuttu. Şimdi dönüp dünyaya bakın ve araştırın. Kimin umurunda? İşte yanıtı ekonomideki ağırlığınızı ve siyaseten sözünüzün ne kadar geçtiğini size gösterecek.