Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Durdurulamayan zarar…’
6 Kasım 2023Herkes ihracatta 500 milyar dolar hedefini hatırlıyordur. Yola çıkılırken 2023 yılı sonunda bu rakamı hedeflemiştik. O zamanda zaten uç bir hedefti ama, dönüşüm gerçekleştirilme kaydıyla bu rakamlara yakın bir noktaya ulaşılabilirdi.
Elbette hiçbir şey yapılmadı ve aşama aşama kan kaybederek yıl sonunda 254 milyar dolar hedefiyle kapatmaya hazırlanıyoruz. Neyse ki rakamı bu yapıyla tutturamadık. Çünkü o süreçte yaptığım hesaplamalara göre, yapıyı değiştirmeden 500 milyar dolar hedefine ulaşsaydık, 750 milyar dolarlık da ithalatımız olacaktı.
Bu da 250 milyar dolar dış ticaret açığı ve yaklaşık 200 milyar dolarlık bir cari açık finansmanını önümüze getirecekti. Şu an itibariyle ihracat 210 milyar dolar, açık da 94 milyar dolar. Sene sonunda dış ticaret açık başlığında 112 milyar doların oluşması OVP’de öngörülen oran.
Bu hal, o tarihten bu yana ne yazık ki hiçbir iyileştirme yapmadığımızın açık bir kanıtı olarak ortada duruyor. Yaptığımız ihracatın yarısına yakın dış ticaret açığı verir halimiz hiç değişmedi.
Yıllar içinde ihracata o kadar konsantre olduk ve sadece satmaya odaklandık ki, elde edilen rakamlarla övünmekten kendimizi alamayıp, meselenin bir alım satım, yani dış ticaret operasyonu olduğunu bile görmemek için kendimizi kandırdık.
Şimdi geldiğimiz noktada, halen kg/dolar oranlarımız aynı ise, ihracatımızın yarısı kadar açık veriyorsak, sorun tüm haşmetiyle ortada demektir. Ne üretim içindeki yerli katkı payı oranını arttırmışız, ne gerçekçi bir inovasyon yapmışız, ne de katma değeri arttıracak markalaşma gibi hedeflerin yakınına ulaşmamışız demektir.
Bugün halen Cumhuriyet tarihinin ihracat rekorlarından bahsediyorsak ve sorunu gerçekten masaya yatırıp, bunu dönüştürecek meselelere kafa yormuyorsak, ne yazık ki farklılaşan ekonomiyi de dikkate aldığımızda fasonculuktan ya da tedarikte sadece bir alternatif olarak bakılmasından kurtulamayacağız demektir.
Türkiye’nin artık rakamların büyüsünden kurtulup, teknolojik dönüşümü iyi anlayıp, startup ekosistemini, geleneksel üretim ve hizmet ağlarına dahil edip, yerli katkı payı oranını arttıracak, inovatif ürünler yaratmaya ihtiyacı var.
Aksi takdirde sattığımızdan fazla satın aldığımız, satışımızın alıcının iki dudağının arasındaki yapısıyla sürekli bir fiyat baskısı altında gerçekleşen ve ne yazık ki markalaşamayan bir fotoğrafta kısır döngüye giriyoruz.
Bir ara pandemide tedarik zincirlerindeki alternatiflenme üzerinden zaman kaybettirildi, şimdi de ne kadar önemli bir iş yaptığımız övünmesiyle vakit yitiriyoruz.
Türkiye’nin zaman kaybetmeden envanterlerini tamamlayıp, bir yol haritası oluşturması ve iç tedarik zincirlerini yeniden kurgularken, öncelikli sektörlerini tespit edip, diğerlerini de teknoloji ve katma değerle buluşturması gerekiyor.
Aksi takdirde bu yapı, bu anlayış ve bu ticaret şekli bizi iflasa sürüklüyor. Ne kadar sattığınız değil, ne kadar para kazandığınız önemli. Anlayın artık şunu.