Politika
Recep Erçin – Politika rasyonel, fiyatlamalar değil
Seçimlerin ardından ekonomi yönetimi değişti. Ekonomi yönetimi değişince ekonomi politikasında da değişim oldu. Üst üste iki faiz artışı yapıldı. Döviz…
Seçimlerin ardından ekonomi yönetimi değişti. Ekonomi yönetimi değişince ekonomi politikasında da değişim oldu. Üst üste iki faiz artışı yapıldı. Döviz fiyatları serbest bırakıldı. Akaryakıta, vergilere, harçlara zam yapıldı. Bunun üzerine geçen temmuz son 20 yılın en zamlı ayı olarak kayıtlara geçti. Tüketici kredileri kısılmaya başladı. Üstelik seçim öncesinde var olan reel sektörün finansman sıkıntısı da çözülemedi. Bunun yanında enflasyon tahminleri katlandı. Önceden üç sene sonrası için en azından enflasyonun yüzde 5’e ineceğine dair bir umut varken o yüzde 15 oldu. Vatandaş, “Seçim öncesi hem faiz düşüktü, hem maaşlar artıyordu hem enflasyon düşüyordu hem iyi kötü kredi bulunabiliyordu hem de ekonomi büyüyordu. Şimdi ekonomik büyüme zayıflayacak deniyor, hem faiz artıyor hem kur patladı hem fiyatlar durmuyor.” demeye başladı.
KİM KİME NE TUTTURURSA!
Bu makro çerçeveden bakınca Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan sözlü mesajları ve “rasyonel” duruşları ile güven veriyor olsa da sade vatandaş nezdinde fiili duruma bakınca açılan kredinin ne kadar süre ile geçerli olacağı merak konusu. Çünkü enflasyon tıpkı 2021 sonbaharındaki faiz indirim sürecinde olduğu gibi kontrolden çıkmaya başladı. Fiyatlama davranışlarının bozulduğu görülüyor. Örneğin Beyoğlu Galatasaray’da 165 TL olan bir içeceğin fiyatı Beşiktaş sahilde 225 TL olabiliyor. Özellikle kira ve çalışan ücretleri anlamında yanı genel giderler bakımından çok da farklı olmayan yerlerdeki bu fiyat farklılıklarına ilişkin örnekler artmaya başladı. Mesela boş evler konusunda çalışma yapılacağı duyurulunca yıllardır boş tutulan Şişli’deki bir daire 17 bin liradan ilana koyuluyor. Talep olmayınca kira birkaç gün içinde 15.5 bin TL’ye düşürülebiliyor. Bu durum da piyasada rasyonel yani gerçekçi fiyatlama davranışının bozulduğunu “kim kime ne tutturursa” fiyatlamalarının başladığını gösteriyor. Seçimden önce “Türkiye Arjantin olur mu?” sorusuna “Olmaz” derken şimdi hem faizin hem fiyatların yükseldiği bu ortamda aynı netlikte yanıt veremiyoruz.
ÖDEMELER ÖTELENİNCE PEŞİNE DÖNDÜK
Bu fiyatlama tarafındaki sorun. Bir de işin vade boyutu var. Malzeme satanlar alıcıdan önce parayı peşin tahsil ediyor ardından ürünü hazırlamaya başlıyor. Kimse bugünden fiyat vermek de istemiyor. Bugün bir tamirat için verdiğiniz fiyat malzemeye gelen zamlar yüzünden bir hafta sonra değişiyor. Ürünü al parayı ver döneminden parayı ver ürünü al dönemine geçilirken diğer tarafta önceden bir hizmet alınacağında “Bunu bana ne kadara yaparsın?” yerine iş bittikten sonra “Cezanız bu kadar?” deniyor. Bunun nedeni ise gücü yettirenin ödemelerini öteliyor olması. Örneğin bir hizmet alımı için yapılan sözleşmede fatura kesiminden itibaren bir hafta için ödeme yapılması kararlaştırılırken hizmet alan küçük firmaya ödemesini 2-3 ay sonra yapıyor. Küçük firma bu ortamda iş kaybetmemek için duruma razı olurken, artan maliyetler altında eziliyor, bundan önce kredi ile çevrilen piyasa şimdi finansman kanallarının kapanması yüzünden iyice sıkışıyor. Tahsilat sorunlarının arttığını TAKASBANK Çek Takas Sistemine ibraz edilip karşılıksız kalan çek adedinin temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 116.2 oranında artarak, son iki yılın en yüksek seviyesine yükselmesinden de izleyebiliyoruz.
MAAŞ ARTIŞI YOKSA İSTİFA MASADA
Bunun yanında enflasyon karşısında ücretli kesimlere yılda iki kez yapılan maaş zamları çalışanları korumayı amaçlarken işverene ise ciddi bir maliyet yüklemiş durumda. Küçük işverenler, “Ücret artışları tamam ama gelirlerimiz o kadar artmadı. Sözleşmeler yıl başında yapıldı. Müşteriden ilave ödeme isteyemiyoruz. Hükümetin işveren payı ödemelerinde kademeleri düzenlemesi gerekiyor. Aksi halde bu aydan itibaren işçi çıkarmalar başlayacak.” demeye başladı. Bunlar doğrudan çevremdeki 50’den az çalışanı olan işletme sahiplerinin söyledikleri. Ücretler belli bir seviyeyi aşınca devlet tarafından yapılan kesintiler de arttığından bazı işletmeler resmiyette ücret artışı yapmayıp, artış kadar kısmı kadarını elden ödemeye başlamış. Bunun yanında bazı işletmeler ise artan maliyetleri dengelemek için istihdam azalmayı gündemine almış durumda. İşler iyi giderken göze batmayan çalışan verimsizliği şimdilerde istihdam azaltmak için bahane olmuş durumda. Bunun yanında asgari ücretin üzerindeki maaşlarda artış yapılmadığı için ise birçok çalışan istifa etme eğiliminde. Özellikle medya ve halkla ilişkiler sektöründe son bir haftada peş peşe istifalar geldi.
SONBAHARDA İŞÇİ KIYIMI TEHLİKESİ
Yukarıda artardığım gelişmeler dikkate alındığında sıkılaşma politikalarının gelecek birkaç aydaki en sert etkisinin istihdam üzerinde görüleceği aşikar. Krediye erişemeyen işletmeler çarklarını döndüremeyecek ve ilk olarak işçi çıkarmaya yönelecekler. Şayet dış talep kaynaklı bir etki söz konusu olmazsa sonbaharla birlikte işçi çıkarmalar artarak genel istihdam üzerinde kayıplara yol açma ihtimali yüksek.
Nitekim dün yazılı bir açıklama yapan Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Sanayi bölgelerinde üretim devamlılığının sağlanması, esnafın ham madde veya ürün alması, ticari hayattaki çarkların dönmesi finansmana ulaşımdan geçiyor. Dolayısıyla krediye ulaşmanın önündeki engeller kaldırılmalı. Düşük faizli esnafa özel kredi paketleri hazırlanması ekonomi için şart hale geldi. Kredi kartıyla yapılan harcamaların taksit sayısı birçok sektörde kısıtlanmış durumda. Vatandaşların harcamalarında ne kadar kısıtlama olursa, esnafın kazancında da aynı oranda düşüş oluyor.” dedi. Bu anlamda seçim öncesi devrede olan selektif kredi politikasından taviz verilmemesi gerekiyor.
Yazarın izniyle Aydınlık websitesinden yeniden yayınlandı