Sosyal Medya

Genel

Tim Ash:  Suudi Arabistan ABD yörüngesinden çıkıyor mu?

Son haftalarda Körfez’de çok büyük potansiyel küresel sonuçları olacak, sismik jeopolitik gelişmeler görüldü. İlk önce Çin’in arabuluculuğunda Suudi-İran yakınlaşması vardı;…

Tim Ash:  Suudi Arabistan ABD yörüngesinden çıkıyor mu?

Son haftalarda Körfez’de çok büyük potansiyel küresel sonuçları olacak, sismik jeopolitik gelişmeler görüldü. İlk önce Çin’in arabuluculuğunda Suudi-İran yakınlaşması vardı;  devamında, Suudi Arabistan’ın Çin liderliğindeki Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) katılmak için başvurduğu duyurusunu aldık.

Üçüncüsü, bu hafta OPEC+ küresel petrol arzını günde 1 milyon varil kısma karar aldı. Bu, yalnızca piyasa beklentilerine aykırı değil, aynı zamanda petrol fiyatlarının yukarı yönlü hareketini sınırlamak için petrol arzını artırmaya çalışan ABD/Batı politikasına karşı çıkıştı. Yani Suudi hamlesi, Moskova’nın enerji gelirlerini kısıp Ukrayna’da savaşma kabiliyetini ve istekliliğini sınırlamak için petrol fiyatına tavan uygulayan ABD ve Batı çabalarını baltalama riski taşıyor.

 

Büyük resimde, yukarıdakiler Riyad’ın devasa bir jeopolitik dönüşüne işaret ediyor gibi görünüyor. On yıllardır İran’la bölgesel hegemonya için mücadeleye odaklanan bir dış politika ve  ABD’yle stratejik ittifakın sonu geliyor mu? 70 yılı aşkın bir süredir Suudi Arabistan, ABD’nin stratejik şemsiyesi altına girmekten memnun görünüyordu.  Şimdi, Muhammed bin Selman (MBS) yönetimi altında Suudi Arabistan, belki ABD’nin egemen olduğu tek kutuplu bir dünyadan, çok kutuplu dünya tezine uyarlı, alternatif stratejik ittifaklar aradığı bir dış politikaya yöneliyor.

 

Rusya gibi bölgesel güçlerin yükselişinin yanı sıra Çin’in ABD için hegemonik bir tehdit olarak yükselişiyle  çok kutuplu bir dünyaya geçiyoruz. Suudi Arabistan’ın son hamleleri  bu değişimi  mi yansıtıyor, yoksa başka şeyler mi oluyor?

 

Suudi Arabistan’ın oyun planı nedir?

 

Suudi yorumcular belki de büyük bir stratejik değişimden bahsetmeyip, Riyad’ın kendi  ekonomik ve stratejik çıkarlarının yanı sıra giderek çok kutuplu bir dünyanın küresel jeopolitik gerçekliğine ayak uydurduğunu iddia edecekler.

 

ABD’nin artık Suudi Arabistan’dan veya Körfez’den gelen enerji arzına o kadar da bağımlı olmadığını vurgulayacaklar. Riyad’da ABD’nin Orta Doğu’dan elini çekmesinden  kaynaklanan derin bir sıkıntı var, çünkü ABD Ortadoğu’da barış ve istikrar sağlama görevine harcadığı kaynak ve asker kaybından yoruldu. Irak ve Afganistan’daki ABD askeri müdahaleleri ve müteakip geri çekilmeler, ABD’nin Orta Doğu’da  müttefiklerini savunma taahhüdünün ciddiyeti konusunda Suudi politika yapıcıların kafasında şüphelere yol açtı.

Bu yüzden belki de Suudi Arabistan, bölgeden gelen enerji arzını savunmada hayati çıkarı olan Çin’in  sağlayabileceği savunma seçeneklerini yakından inceliyor.

Suudi Arabistan, yüksek küresel enerji fiyatlarının yönetilmesinde ortak çıkarlar ve Putin’in bölgede (Suriye) Rus askeri gücünü kullanma konusunda gösterdiği istekliliği takdir ediyor. Riyad, Çin ve Rusya’ya yakınlaşarak, ABD’ye hafife alınamayacağını ve Suudi Arabistan’ın başka seçenekleri olduğu mesajını atıyor.

Riyad, OPEC + petrol arzı kesintisinde jeopolitik ile hiçbir boyut olmadığını, ancak gelişmiş piyasalardaki bankacılık krizi ve para politikasının sıkılaştırılmasının talebe vereceği hasardan korkarak ekonomik çıkarlarını gözettiğini savundu. Ayrıca, MBS’nin Suudi Arabistan’ın kalkınmasını finanse etmek için uygulamaya geçirdiği Vizyon 2030’de iddialı planları olduğunu ve bunun, daha yüksek petrol fiyatları dönemi gerektiren bir finansmana ihtiyacı olduğunu vurgulayacak.

 

Bu bahane pek de gerçekçi değil. Suudların dev miktarda serveti var. Merkez bankası rezervlerinde, devlet servet fonlarında ve ulusal şampiyon KİT’lerde biriken kaynak   2-3 trilyon dolar kadar. Suudi Arabistan’ın kamu sektörü borç oranları mütevazı  ve Vizyon 2030’u  düşük maliyetle kolayca finanse edebileceği uluslararası pazarlara erişimi var.

Özetle, OPEC+ üretim kesintisinin Vizyon 2030’u gerçekleştirme konusunda finansal anlamda fark yaratacağı  veya Suudi Arabistan’ın gerçekten fazladan paraya ihtiyacı olduğunu iddia etmek biraz zor. Açıktır ki, petrol fiyatlarını agresif bir şekilde yükseltmekle, Suudi Arabistan küresel enflasyon problemine sırtını dönüyor. Yüksek enerji fiyatları  büyümenin yavaşlaması ve nihayetinde daha uzun vadeli petrol ve enerji fiyatlarına zarar vermesidir. Daha yüksek petrol fiyatları kesinlikle karbonsuz ekonomiye geçişi hızlandıracak ve petrol ve gaza olan uzun vadeli talebi azaltacaktır. Belki de, küresel olarak en düşük maliyetli üretici olan, Suudlar daralan hidro-karbon pazarında ayakta kalan son oyuncu olacaklarını düşünüyor.

Suudi politika yapıcılar açısından petrol arzı kesintisinin tamamen iç ekonomik kaygılarla ilgili olduğunu varsaysak bile, bu hamlenin ABD’nin  küresel  güvenlik doktrinini bozduğunu göremediklerini düşünmek hayal gücünü zorluyor. Ukrayna’daki savaş ve daha geniş Batı – Rusya çatışması Biden yönetimi tarafından demokrasi ve Kleptokrasi arasındaki  savaş olarak çerçevelendi.  Putin’in Ukrayna’daki savaşı Batı için varoluşsal bir tehdit oluşturuyor, bu nedenle Rusya’nın sattığı  petrol fiyatlarına sınır getirildi. Suudi Arabistan petrol arzını kısarak doğrudan ABD’nin daha geniş güvenlik politikasına karşı çıkıyor ve altını oyuyor. Bu yaraya hakaret eklemek için Suudi Arabistan, OPEC+ petrol arzı kesintisi için Rusya ile işbirliği yapıyor. ABD – Suudi Arabistan ilişkileri için manzara çok kötü. Görünüşe göre Riyad, ABD politikasını, savunma ve güvenlik hedeflerini baltalamak için elinden geleni yapıyor.

Beyaz Saray’dan görünen MBS’nin artık ABD’ye ihtiyacı olmadığı veya ABD’ye güvenmediğine dair bir niyet beyanına benziyor. Suudi Arabistan büyüdü ve ABD ile olan  bağımlılık ilişkisinden kurtulmak istiyor.

ABD’nin devletlerden demokrasi mi, yoksa otokrasi kampında mı olduklarına karar vermelerini istediği bir dünyada, Suudi Arabistan’ın açık bir seçim yaptığına ve otokrasi kampında daha rahat bir yere oturacağına karar verdiğini düşündürüyor.

Suudi Arabistan’daki mutlak monarşiyi sürdürmenin anahtarı, hızlı ekonomik kalkınmadan ve MBS’nin bölgede barışı güvence altına almasını sağlamaktan geçiyor.

Suudi Krallığı açısından baktığımızda, ABD’nin bölgede artık birincil bir çıkarı olmadığı ve Suudi Arabistan’a savunma konusunda güvence veremeyeceği varsayımı, onu  ya düşmanlarıyla barışmaya, ya da başka güvenlik dayanakları bulmaya itiyor. İran’la barış yaparak; aynı zamanda Çin, Rusya ve diğerleri ile yeni güvenlik paktları ve ittifaklar arayarak bu yolda ilerliyor. Bu rejimlerin ek avantajı, demokrasi ve insan hakları hakkında rahatsız edici sorular sormamaları. Yeni dostları, Suudi Arabistan için her yönden daha geçinilmesi kolay. Belki de MBS Batı’dan yeni vazgeçmiştir.

 

MBS, ABD ile güvenlik ilişkisinde henüz mutlak  kopuş riskini almaz, sonuçta Suudi ordusu ağır silahlarda tamamen ABD’ye bağımlı.  Rusya’nın Ukrayna’daki başarısız savaşı, Rus ve muhtemelen Çin askeri teçhizatının yetersizliğini ortaya çıkardı. MBS, ABD’ye karşı  yeni kozlar oluşturmak için alternatifler bulduğu blöfünü yapıyor olabilir, ya da Çin’e askeri teçhizat temininden çok ulus-ötesi diplomatik gücü nedeniyle yakınlaşıyor. Nedenler çok ve bir çoğu da muğlak, ama MBS’nın seyahat yönü belli oldu galiba.

 

Yeni Suudi duruşunun diğer boyutlarına da bakalım:  Ekonomik gerekliliğe dayalı sürdürülebilir bir Suudi-İran barışı göreceksek, bu bir kazan-kazan durumu mu olacak?  Suudi perspektifinden risk, İran’la herhangi bir barışın İran ve Irak’ın ekonomik kalkınmasını hızlandırması.  Her ikisinin de  rakibi Suudi Arabistan’ın uzun vadeli petrol ve enerji fiyatları üzerinde denetim gücünü azaltıyor.

Belki de Suudi Arabistan o kadar büyük ekonomik kaynaklara sahip olduğunu ve ekonomik kalkınma planları açısından o kadar ilerlediğini düşünüyor ki, İran ve Irak nihayet uyandığında, Suudi Arabistan karbon ihracatına güvenmekten uzaklaşmış olarak şimdiden farklı bir düzlükte olacak, yani alternatif enerji, turizm, lojistik vb. gibi  endüstri dallarına dayalı büyüme modeline geçecek.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler