Feodalizmden Kapitalizme Osmanlı’dan Türkiye’ye (III)
16 Ocak 2023Feodalizmden Kapitalizme Osmanlı’dan Türkiye’ye (III)
Kapitalist üretim ilişkilerinin artık kesin işaretlerinin ortaya çıkmaya başladığı Osmanlı’nın 19. yüzyılı Batı kapitalizminin ve emperyalizmin etkisi altında biçimlenmiştir. Aşağıda görüldüğü üzere, Oğuz Oyan bu süreci aşağıdaki gibi özetlemektedir.
Oğuz Oyan bu süreci, eski kapitülasyonların bir devamı olarak gördüğü 1838 tarihli İngiliz Ticaret Anlaşması ile başlamaktadır. Bu anlaşma üzerine çok tartışma yapılmıştır. İngiliz büyükelçiliğinin müsteşarı Urquhart’ın, o dönem osmanlısına ilişkin tanımı ilgi çekicidir. “Türk İmparatorluğunun hala parçalanmamış olması ve artık aralarında hiçbir bağ kalmamış gözüken parçalarıyla yaşıyabiliyor olmasıdır“.
Oğuz OYAN ‘, ticaret anlaşmasında iki büyük tavize dikkat çekmektedir. Bunlar; Yed-i- vahit (tekel sistemi) ve tezkere ( malların taşınma izni) sistemlerinin ilgasıdır. Dış ticaret üzerinden alınan vergilere ilişkin tespiti de önemlidir.
Bu yapı sonuçlarını ; yerli küçük sanayinin çöküşü ve ülkenin dış ticaret aracılığıyla ekonomik bir sömürgeye dönüşmesiyle gösterecektir. Sanayi devrimi karşısında ne yerli küçük sanayinin ne de oluşsaydı bebek modern sanayinin şansının olmayacağı vurgulanmaktadır.
Tanzimat ve ıslahat fermanlarıyla; yabancı sermaye ile onun yerli temsilcilerinin ekonomide hakim konuma gelmeleri eğilimi güçlenecek ve devletin yarı sömürgeleşmesi süreci hızlanacaktır.
Sonrasında 1856 demiryollarının yapımı, 1858 arazi kanunnamesi, 1867 yabancılara mülkiyet hakkı tanınması, 1854 ilk dış borçlanma , 1875 moraturyumu ve nihayetinde 1881’de Duyun-u-Umumiye bu sürecin temel uğrakları olacaktır.
Demiryollarının yapımı yoluyla emperyalist devletler; anadolunun bağrına girip (kara garantisi ve kilometre garantileriyle yol yaptıklarını unutmayalım) hem ihraç ürünlerine daha ucuza ulaşacak hem de pahalı ürünlerini pazarlayacaklardı. Yabancı yatırımların %60 lık bölümünün (sayfa :279) demiryollarına gelmesine şaşırmamalıyız.
Yazar; kırsal sanayinin gelişmesini (Putting-out modeli ) aşağıdaki gibi özetlemektedir.
Sanayi adına ortaya çıkan gelişmeler kentsel olmaktan ziyade kırsaldı, iç pazardan ziyade ihracata yönelmekteydi, yabancı, levanten ve yerli azınlıklar tarafından yönlendirilmekteydi. Kapitalizme geçiş denemeleri sadece devrimci olmayan bir yolu değil aynı zamanda sanayiciye dönüşen tüccar tipinin eski toplumun bağrından çıkmak yerine daha ziyade yabancı tüccarlara dayalı olması nedeniyle, çarpık ve bağımlı bir yoldan ilerlemekteydi.( sayfa 283)
1858 Arazi kanunnamesi, tımara son noktayı vuran, iltizamı tamamen ortadan kaldıran batı tarzı toprak mülkiyetini getiren bir kanundu. Bütün tımarlar ilga edilecek ve devlete ait miri topraklara katılacaktı. Bu toprakların hiçbir zaman köylülere dağıtılması düşünülmeyecekti. Aslında başlangıcındaki amacı tüm arazilerin tek kişinin elinde toplanmasını engellemek iken; büyük toprak mülkiyetinin oluşmasını önüne engel çıkarıcı nitelikte olmamış, tam tersine bunun önünü açan bir düzenleme olmuştur.
Oğuz hoca, çiftlik hareketine büyük önem veriyor ve çiftlik hareketini kitabın son bölümde ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Çiftliklerde ücretli emekten ziyade ortakçılığın yaygın olduğunu ve büyük mülkiyete rağmen küçük işletmelerin hakim olduğu bir yapının varlığına vurgu yapmaktadır. 1845 tarihli bir rapordan şu alıntı yapılıyor “Türkiyede tarımın gerilmesine neden olan unsurlar: Çiftçilerde bilgi yetersizliği, kol gücü yoksunluğu, işletme sermaye yoksunluğu ve ulaşım yollarının yoksunluğudur“. Buna tefeciliği eklemezseniz olmaz ama 🙂
Bu dönemi net bir şeklide ifade eden hocamız; kırdan kente akan artı değerin ne devlet ne de özel sektör tarafından sanayi sermayesine dönüşmediğini ısrarla anlatmaktadır. Kırsal nüfusun kentlerin karmaşık yerli ve yabancı unsurlarınca sağıldığını fakat Osmanlı kırsalının emperyalist sistemin bütünü tarafından talan edildiğini saptmak daha bütüncü bir yaklaşım olacaktır ( sayfa:360)
Doç.Dr.Veri Delisi