Feodalizmden Kapitalizme Osmanlı’dan Türkiye’ye (I)
9 Ocak 2023Feodalizmden Kapitalizme Osmanlı’dan Türkiye’ye (I)
1978 yılında Oğuz Oyan tarafından doktora tezi olarak Fransa’da hazırlanan, 1960 sonrası Türkiye iktisat camiasının büyük önem verdiği ATÜT tartışmasını merkezine alıp sıkıca eleştiren sonuç olarak Osmanlı’nın neden kapitalistleşmediğini(-mediğini)(geç kapitalistleştiğini) açıklamaya çalışan muhteşem bir eser ile karşı karşıyayız. Kitabın 2016 yılında türkçeye kazandırılması ( yazar 80’li ve 90’lı yıllarda makaleleri yoluyla bu tartışmalara katılıyor) osmanlı iktisat tarihi çalışanlar açısından ciddi bir kayıp olarak görülmektedir. Hocamız, İstanbul iktisat fakültesinin efsanevi hocalarına (kendisi 1965-1969 döneminde okumuş) sürekli atıflar göndererek bizleri de birincil kaynakları okumaya yönlendiriyor. Bunun haricinde eserleriyle Osmanlı tarihine hem siyasi ve ekonomik konularda hem de kültür ve medeniyet tarihi alanında orijinal katkılarda bulunmuş bilim insanları selamlanıyor.
Hocamız, kitabının merkezine Osmanlının neden kapitalistleşemediği sorusunu koyuyor. Bu sorunun cevabının da Osmanlı’nın klasik çağ olarak adlandırdığımız döneminde olduğunu düşünerek tüm analizini bu döneme yoğunlaştırıyor. 4.5 senelik tez çalışmasının 3.5 senesi sadece bu bölüm için harcanmıştır. Meslekten iktisatçı Oğuz Oyan, olayları bir tarihçi gibi görmediğini kitabın girişinde önsözde açıkça beyan etmektedir. Osmanlı toplumunun analiz; üretim ilişkileri ve üretim biçimi/tarzı açısından incelenmekte(marksist yöntem izlenerek) diğer üst yapı formasyonlarına da ayrıca değinilmektedir.
Kitap 3 ana bölümden oluşuyor:
1-16.yy öncesinde osmanlı toplumunda hakim üretim tarzı
2-Osmanlı tarım rejiminin çözülmesi ve dönüşümü (Kapitalizme Evrilmenin yapısal sınırları)
3-Dış etkiler altında osmanlı tarımına kapitalizm girişi
16.yy öncesinde osmanlı toplumunda hakim üretim tarzı
Osmanlı tarım rejiminin temel özellikleri
Kitabın ilk bölümü, Osmanlı tarım rejiminin temel özelliklerini anlatarak tüm hikayeye başlamaktadır. Osmanlı tarım rejimi dediğimizde karşımıza dirlik rejimi çıkmaktadır. Miri arazi rejimi dediğimiz sistemde toprakların çıplak mülkiyeti padişaha(devlete) aittir. Topraklar basitçe üçe ayrılmaktadır. Has, Zeamet ve tımar. Oğuz OYAN, reaya ve tımarlı sipahileri bu sistem içinde ayrıca analiz ederek hem ATÜT eleştirisinin temellerini hazırlamakta hem de kendi deyişiyle osmanlı için ” feodalite tipi” tanımına ulaşmaya çalışmaktadır.
Reaya sırasıyla; sipahiye “tapu resmi” ödeyerek toprakta tasarruf hakkını kazanmakta, öşür vergisini, yem vergisini(salariye) ve çift resmini sipahiye yıllık olarak ödemekteydi. Ayrıca çift bozan vergisi altında gerekli üretimi yapmadığı veya toprağını terk etmesi durumunda sipahiye ayrı bir vergi ödüyordu. Bunun haricinde serbet tımarlarda keyfi salmalarının olduğu kesin bir biçimde vurgulanıyor. Reaya vefat ettiğinde toprak doğrudan oğluna geçiyordu. Burada, reaya toprağı sadece tasarruf hakkına sahip olup kişisel mülkiyet sahipliği yoktur.
Hocamız burada “kalıtsal kiracı” tanımlamasını kullanmış. Güzel bir adlandırma olmuş.
Burada benim için önemli bir ayrıntı sayfa 57’de belirtiliyor. Reaya, bağ bahçe anlamında çiftliğindeki alanlarda yeni yapılar kurduğunda doğrudan kendine ait bir mülke sahip oluyordu. Akdağ’dan alınan açıklamaya göre bu mülkler satıma konu olabiliyormuş. Devlet i aliyyenin bunu vermesinin amacı da tahmin edeceğiniz üzere vergiymiş. 🙂
Halil İnalcık (referans veremeyeceğim), tımar ilişkisini zamanının en optimal çözümü olarak görmekteydi. Bir tarafta toprak üzerinde üretim sürekli olarak devam etmekte, bu devamı gözetleme ve denetleme yetkisi sipahiye verilmekte, sipahiye ödenecek para ise ayni olarak bu sistem üzerinden karşılanmaktadır.
ASYA ÜRETİM TARZI
Oğuz Oyan, Divitçioğlu hocayı bu sayfalardan itibaren merkeze koyup eleştirmeye başlıyor. Divitçioğlunun, ATÜT teziyle ilgilenmeye Kemal Tahir ile tanışmasından sonra başladığını artık hepimiz biliyoruz.(İstanbulda İktisat Belgeseli-Çiğdem BOZ)
Cüneyt AKMAN hocamız, ATÜT tartışmasının ülkemize çok zaman kaybettirdiğini her konu açıldığında söyler. 🙂 Ben de 42 yaşındayım, ATÜT tartışması GODOT’u beklerken tadını aldı. Bu nedenle uzun uzadıya ATÜT tartışmasına bu sayfada yer vermeyeceğim.
Şunu bilmeniz yeterli.
Artığa doğrudan merkezi bir devlet organı el koymakta, aynı artığın bir kısmı toplumsal işlerde (büyük kamusal işlerde) harcanmaktadır. Özel ve kişisel mülkiyet yoktur. Marx, ATÜT’ü komünal topluluk örgütlenmesine en yakın sistem(Formen) olarak görmektedir.
Oğuz Oyan hocanın özellikle vurguladığı ayrıntılar;
Reayanın, bazı yumuşatıcı unsurlar olsa dahi toprağa bağlılığı feodal rejimdekine benzerdi,
Raiyet kolay kolay sınıf değiştiremezdi, (Raiyet, silah ve at kullanamaz)
Sipahi, vergi toplayan basit bir memur değildi,
Sipahinin vergi salma haricinde(serbest tımarlar), feodal senyörlerle başka benzer özellikleri de vardı.
Büyük alanlar üzerinde, padişahın(devletin) fiili olmayan üstün mülkiyeti ile küçük ve orta boy (özellikle serbest tımar) sipahilerin daha doğrudan mülkiyeti ve eğreti bir tasarruf hakkına sahip olan raiyet..
ATÜT’ün temelindeki merkezi otorite büyük sulama yatırımları(yada kamu yatırımları) yapmasına rağmen osmanlı’da bu yatırımlar vakıflar aracılığıyla yürütülüyordu,
Osmanlı’da vakıf ve mülk toprakları yoluyla devletten dolaylı olarak bağımsız bir toprak mülkiyeti vardı. Fatih, bu toprakları miri araziye katmak istemişti, sonucu hepimiz biliyoruz,
Görüldüğü üzere yarım yüzyıldır çıkarları çatışan tüm güçler, ellerindeki varlıkları kaybetmemek adına birlik olup topraklarını vermemişlerdir.
Tımarların babadan oğla geçişi henüz 1376 yılında düzenlenmiş bulunuyordu ve bunun kısıtlanması 16.yy başlarında ancak mümkün olacaktı.Yazar, kısıtlamalara rağmen osmanlı toplumunda aile soyluluğunun devam ettiğini bildirmektedir. Ayrıca 84-87 sayfalar arasında tımarların ciddi anlamda doğrudan olmasa bile satışa konu olduğunu iddia etmektedir.
Kapıkullarının sahneye girişi, 14yy ortasında başlıyor ve buçuk tepe isyanıyla zirveye çıkıyor. Osmanlıda artığa yeni bir ortak daha çıkıyor.
Barkan hocanın 1527-1528 verilerinden yola çıkılarak artık ürünün yüzde 60’ına merkezi iktidarın dışındaki güçlerin sahip olduğu notu ekleniyor.
Osmanlıda özel mülkiyete vurgu yapmak için sayfa 111 üzerinde miri sistemin istisnaları sayılıyor.
Bunlar sırasıyla:
Eşkincülü mülkler/mülk tımarlar
Serbest mülkler
Malikane -i Divani
Öşri ve harici topraklar
Vakıf mülkleri
olarak sıralandırılmıştır.
Kent kır tartışmasının başladığı bölüm Osmanlı iktisat tarihçileri için çok önemli tespitleri okuyacakları bir vaha niteliğindedir. Marx’ın ATÜT için yaptığı kent ve kır’ın farklılaşmadığı tezinden başlayarak öncelikle osmanlı’da bunun geçerli olmadığı ifade ediliyor. Sonrasında feodalizmdan kapitalizme geçişte kent kır ayrımı farklılaşması teorik olarak anlatılarak osmanlının durumu tespit olunuyor.
Akdağ hocanın 16yy ilk yarısında illegal çiftliklerin kurulmasına ilişkin yazılarına yer verilerek, osmanlı kırsalında büyük feodal mülkiyetler üzerinde üretimin söz konusu olduğu sonucuna varılıyor. Bunun saray ve iç pazar için yapıldığını hatırlatmakta yarar var.
Kent kır mevzuuna geri dönüldüğünde, bunun tek taraflı olduğunu hatırlatmak isterim.
Avrupada kır kent arasındaki çatışma hızlanırken, kentler git gide özerkleşiyor ve kapitalizme giden sürecin taşlarını döşüyor. Peki osmanlıda ne oluyor ?
Tam tersine, kentler merkezi iktidarın katı denetiminde kalıyor.
Lonca yapısı ve dış ticaret
Lonca yapısı ve dış ticaret konularıyla devam ederek bu bölümü bitiriyoruz.
Hepimizin bildiği gibi loncalara girmek zor içine kapanık yapılar. Devlet burada bu yapılar üzerinde baskı kurarak iyice içlerine kapanmalarına neden olmaktadır. Bu yapılar olduğu sürece, doğrudan üreticilerin kapitalist üreticilere dönüşmesi zorlaşmaktadır.
İşbölümünün gelişmesinin önünün bir yandan devletin müdahalesiyle diğer yandan yetersiz teknoloji nedeniyle kesilmiş olması sonrasında dış etkilerin(dış güçler) osmanlı üzerindeki etkisini güçlendirmiştir.
Şu cümleyi çok beğendim.
“Gitgide içe kapanarak sonuçta kapitalist gelişmenin önünde bizzat kendileri bir engel durumuna geleceklerdir“.
Dış ticarete gelince, reayanın ürettiği mal yurtdışından ciddi talep görüyor devlet ise bu akışı durdurmak istiyordu. Başarlı olamadığını belirtmeliyiz. Ayrıca dış ticaretin büyük kısmının yabancıların elinde olduğunu uzun mesafe ticaretini gerçekleştirebilecek yerli bir burjuva olmadığını belirtmeliyiz. Devlet hem monopson hem monopol, değişimin tüm aşamalarında vergi almaya çalışıyor, yabancılar daha yüksek fiyatla raiyetden mal almaya çalışıyor. Bitmez bilmek sorunlar silsilesi üretimi değil kaçakçılığı teşvik ediyor.:)
Avrupada mevcut yapı, ilksel birikimi ve ticari sermayenin önünü açmaya çalışıp merkantalist yöntemler izlerken Osmanlı’da bu gözlemlenmiyor.
Bölüm SONU
Hocamızın dipnotlarını mutlaka okuyun.
Bu bölümde; Behice Boran,Muzaffer Erdost, Niyazi Berkes , Behice Boran, Halil İnalcık ve Barkan hocanın konuyla ilgili tanımlamalarına yer veriliyor.
Sayfa 166 üzerinde osmanlı sosyoekonomik sisteminin bir feodalite tipi olduğu ifade olunuyor. Dipnot 380 üzerinde ATÜT‘ün önemsiz olmadığı fakat bunun yerine proto feodal üretim tarzı kavramının kullanılmasının daha uygun olduğu dile getiriliyor.
Engels’in önce ATÜT sonra , “yarı feodal Türk sistemi” tanımlaması yaptığı belirtiliyor.(sayfa 168)
Hocamız, osmanlı’da kapitalist üretim tarzı gecikmesinin nedeni olarak, osmanlı’nın farklı bir feodalizm türüne sahip olmasından kaynaklandığını iddia ediyor. Bu toplumun gecikme öğeleri, kısmen merkezi yapılanmasının özelliklerine ve kısmen de ilksel sermeye birikiminin tıkanma süreçlerine içkindir (dış etkiler ikinci olarak görülüyor)
Doç.Dr.Veri Delisi