Veysi Dündar: ERDOĞANOMİ NEREYE KADAR?
23 Haziran 2022
PARAŞÜTSÜZ İNİYORUZ
Erdoğan’ın ekonomik modelinde para hariç her şeyin bir fiyatı var. Erdoğan her şeyin fiyatı olduğuna inanıyor ama paranın da bir fiyatı olduğunu kabul etmiyor.
Örneğin KÖİ denilen projelerde fiyatı pahalı bulan muhalefete, “sen de oradan geçme” diyor. Döviz üzerinden borçlanılarak yapılan köprülerin, yolların, tünellerin ücretine inanıyor fakat bu ücreti ödemek için kullanılan paranın da bir bedeli olduğuna inanmıyor.
Türkiye’de enflasyon devletin hesabına göre 70, bağımsız araştırmacılara göre 150. Buna karşılık Bankaya para yatıran bir vatandaşın bu parasına karşılık sağladığı getiri %20 bile değil.
Bunun sebebi devletin müdahalesi.
Devlet Bankalara enflasyonun çok altında bir oranla fonlama imkanı veriyor. Bu düşük maliyet nedeniyle Türkiye’de mevduat da kredi de enflasyonun ister resmi ister gayrı resmi değerinin çok altında fiyatlanıyor.
Arabamızın deposunu doldurduğumuz benzinin dünyadaki fiyatı dolar bazında belirleniyor. Taammüden devalüasyona göz yuman, Türk parasının değer kaybından övünç duyan iktidar paranın değerini koruyan şeyin paranın fiyatı olduğunu ise reddediyor.
Erdoğan faize karşı olduğu için bunları yaptığını söylüyor fakat ülke tarihinin en yüksek faiz getirisini de yine kendi döneminde yaratıyor. Kur Korumalı Mevduat ile vatandaşa sağlanan döviz kuru garantisi, getiriyi yıllık %100’ün üzerine çıkarıyor. Faizi 3 puan düşüren AKP ekonomi yönetimi kulağını tersten göstererek maliyeti akıl ötesi seviyeye tırmandırıyor.
Erdoğan ekonomisine bu gözle baktığımızda aslında ortada ekonomik değil, anti-ekonomik bir model olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ekonominin temel kuralını reddeden AKP/Erdoğan yönetimi, aslında fiilen olasılık dışı bir sistemi empoze etmeye çalışıyor.
Olasılık dışı iktisat modeli, olasılık dışı bir siyaset modelinin doğal uzantısı aslında.
Kendi para birimini sabote ederek iktidarını devam ettiren bir siyasi yapının varolması, eşyanın tabiatına aykırı. Bununla beraber devlet aygıtının tüm güçlerini ve kurumlarını tek elde toplayarak; bu süreci devam ettirebilen iktidar için, bu olasılıksız durum makul görülüyor.
Oysa varılan sonuçlar makul olmanın ve makul olanın çok ötesine geçmiş durumda. “ERDOĞANOMİ” diye adlandırabileceğimiz sistem gerçeklikle bu denli bağını koparıryor ama varlığını da sürdürüyor.
Bütün bu akıldışılığı izahta zorlansak da yine de içinde yaşamaya devam ediyoruz. Ay yüzeyine inerken başlığı kırılan astronot misali bu duruma yaşam demek olası mı? Astronotun oksijen stok kaynakları gibi, bizlerin de Erdoğanomi’de yaşayabilmek için ne kadar kaynağımız kaldı…?
1980’lerde Latin Amerika ekonomik krizinin ortasında meşhur Amerikan Hazine Bakanının sözüyle “ülkeler değil, ülkelere borç veren bankalar batar.” Bu noktada Türkiye’de halkın alım gücü gerilerken Türkiye’de alım gücü yükselen birileri olduğu da, şüphe götürmez bir gerçek.
Bu alım gücü yükselenler tabii ki geliri Türk parası dışında olan kesimler, yani yabancılar.
Türkiye kendi halkına pahalanırken yabancıya alabildiğine fırsatlar sunan bir hale geliyor. Yabancı için Türkiye’de tüketmek, Türkiye’yi tüketmek sudan ucuz bir faaliyete dönüşüyor.
Bunun için uzun hesaplara, istatistiksel modellere, parametrelere vs ihtiyaç yok. Sadece ceplerimize koyduğumuz paraların alım gücüne bakmamız kafi.
Türkiye’nin en büyük para birimi olan 200 lira ile ancak 11 Avro alabilirsiniz. Oysaki 100 avro tam 1800 lira ediyor. Bu basit kıyaslama bile Türk halkının dünyaya nazaran fakirleşmesinin göstergesi olarak ortaya çıkıyor.
Türk aile babası cebindeki en büyük para birimi ile ancak Avrupalı aile babasının 10’da biri kadar harcama yapabiliyor.
Erdoğan’ın ülkeyi sıkıştırdığı odadan çıkış için kapıyı kullanmak yerine bacayı, pencereyi, balkonu tercih etmesinin sonuçları bunlar. Bu aslında yeni bir şey de değil. Burada farklı ve yeni olan ise; “çıkışı balkonda sanmak yetmez balkondan da atlamak gereklidir” mantığı oldu.
Türkiye Erdoğan’ın peşinde çıkış için balkonu kullandı fakat balkondan da atlaması gerektiğini tahmin etmedi. Paraşütsüz inmeye devam ediyoruz.
Analiz, Veysi Dündar 23.6.2022
Paraanaliz