Veysi Dündar: ERDOĞAN VE NECİP FAZIL : BİR ADAM YARATMAK?
30 Ocak 2022BEN TOPLUM MÜHENDİSİYİM BEN NE DERSEM O OLUR
Erdoğan’ın dün yayınladığı genelgenin ekonomideki hasarları unutturma amaçlı olduğuna kuşku duymak için sebebimiz yok.
Anayasanın maddelerinden bazılarına daha eşit muamele yapılarak, anayasa referansı ile öne çıkan genelgenin amacından ziyade yankılarının önemsendiği aşikar.
Anayasa’nın, mesela toplantı ve gösteri yürüyüşlerine dair, 34.maddesini hiçbir zaman kayda değer bulmayan hatta bu maddenin öngördüğü izinsiz gösteri hakkını darbe ile eşdeğer gören bir aklın, aynı anayasaya dayanarak sansürü teşvik eden genelge yayınlamasına şaşmıyoruz.
Genelge’de “Bazı televizyon kanallarının özellikle yabancı içerikleri uyarlayarak yayımladığı programların ‘toplumun temel değerlerine aykırı unsurlar taşıdığı’ ve bunların “yıkıcı etkilerini bertaraf edecek adımlar” atılacağı ifade ediliyor…
Toplumun temel değeri olarak ise anayasaya bağlantı kurularak “aile kurumu” ifade ediliyor.
EY DIŞ GÜÇLER (YASAKLARKEN) SİZ NE GÜZEL GÜÇLERSİNİZ
Ailelerin ekonomik krizin ağır yükü altında ezilmesi, doğalgaz, elektrik faturalarının 2-3-4 kat artması için bir şey yapılamasa da, televizyon programlarına müdahale kolay bir hedef olarak görülüyor.
AKP’nin tezgahında tek aygıtın keser olduğunu dün yazmıştık.
Genelgenin bir noktasında gördüğümüz ifade ne denli haklı olduğumuzu gösteriyor :
“Aile, çocuk ve gençlerin yanlış medya içeriklerinden korunmaları ve haklarını ihlal eden uygulamalarla mücadele edilmesi hususu, uluslararası düzenlemelerle de çözüm üretilmeye çalışılan ciddi bir konu”
Yanlış duymadınız…
“AiHM’den bana ne? Avrupa Konseyi de kimmiş?” diyen akıl, bize uluslar arası düzenlemeleri gerekçe göstererek “yanlış içeriklerden” korunma vaat ediyor.
Aynı genelgede yabancı menşeili yayınların kötülüğünden haberdar olmuştuk, belli ki dış güçlerin oyununu yine dış güçlere dayanarak yeneceğiz.
ÜLKE SOSYAL YAPISINI BEN YAPARIM BEN YIKARIM
Genelgenin laf kalabalığından ibaret cümlelerini daha fazla irdelemeye gerek yok.
Ortada ciddi bir mühendislik faaliyeti olduğunu görüyoruz.
Tabii Ulaştırma Bakanının yıkılan bina için “zaten yıkacaktık” demesi gibi mühendisliğin kalitesine dair bir garanti yok.
Devletin malı deniz ise; “binayı yaparız da, yıkarız da el ne karışır?”
Lakin ülke sosyal yapısı sizin imar planınızla emsaliyle oynayacağınız arazi mi, ya da imar barışı ile “olmamış ama izin verdim” diyeceğiniz kaçak bina mı?
Sosyal mühendislikle yanlışı doğruyu belirleyen bir iktidarın eğitime ihtiyaç duymaması gayet normal.
20 yılda 10 eğitim bakanı ve eğitim sistemi ile yapboza dönen bir yapı işin kolayını bulmuş.
Okulda yanlışı doğruyu öğretemesek bile biz televizyonla bu işi yaparız.
AKP’nin başından beri hayal ettiği ülkenin Erdoğan gibi düşünen yaşayan insanlardan oluşan bir toplum olduğunu biliyorduk.Bu konudaki projesini hiçbir zaman gizlemedi.Ancak bunu son genelge kadar açıkça ifade ettiğini ilk defa görüyoruz.
Bir içeriğin yanlış ya da doğru olduğuna karar veren irade için artık tartışma sona ermiştir.Ben “yanlış diyorsam o yanlıştır” demenin daha açık ifadesi olamazdı.
NECİP FAZIL’DAN ERDOĞANA DERSLER : ÖNCE KENDİNİ YARAT
Necip Fazıl, “Bir Adam Yaratmak” adlı eserinde şu cümle ile seslenir:
“Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir. Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir.”
Erdoğan’ın siyasetle hayallerini harmanlayarak kurduğu düzenin, bir türlü dikişinin tutmaması bundan iyi ifade edilemez.
Erdoğan’ın kaybettiği bu mücadelenin ayırdına varmadan yaptığı tüm girişimler, en yerinde tercihin artık vazgeçmek olduğunu gösteriyor.
Erdoğan toplumu televizyonlarla elinde tuttuğunun farkında. Ama bu giderek anlamını ve geçerliğini yitiren yapının süremeyeceğinin farkına varmamaya direniyor.
Gerçekleri çarpıtan istatistik ofisinin gerçeğin üçte birini bile aşikar etmesine katlanamıyor. İnsanların temel ihtiyaçlara ulaşmasının imkansız hale geldiği gerçeği ile yüzleşmiyor.
İnsanın şekillendirilebilir bir varlık olduğuna olan şaşmaz inanç giderek bir takıntıya dönüşüyor.
Televizyon denilen mecranın artık bambaşka bir hale dönüştüğünden bihaber biçimde, insanlara “şunu izle bunu izleme” diyebileceğini vehmediyor.
Erdoğan’ın bütün bunları yaparak karşısında bir cephe oluşacağına ve buna karşılık kendi cephesinin yanında saf olacağına inancı tam.
İktisatta bulamadığı sosyolojide bulacağını ümit ediyor.
Erdoğan milli ve manevi değerlerimizi muhafaza ederek, değer siyaseti ırmağında bir kez daha yıkanmaya niyetleniyor.Oysa en birinci milli değer olan Türk parasının geldiği nokta, ırmağın çoktan bambaşka sularla aktığını gösteriyor.
Paranın değeri yoksa gerisi retorikten ibarettir.
Zaten parayla satılan nüfus cüzdanları da bunun en iyi delili değil mi?
Analiz, Veysi Dündar 30.1.2022
Paraanaliz