Prof. Tahsin Bakırtaş: Yükselen Milliyetçi Sağa Karşı İlerici Kalkınma Modeli
7 Ekim 2022Geçtiğimiz 40 yıl boyunca, ABD öncülüğünde diğer gelişmiş ekonomiler; düşük vergiler, serbestleşme ve sosyal programları kesintiye uğratacak serbest piyasa gündeminin peşinde koşmuşlardır. Bu yapıya koşut az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ise Dünya Bankası’nın “Yapısal Uyum Programları” ile IMF’nin “İstikrar Politikaları” odaklı Para ve Maliye Politikaları temelinde oluşturulan ekonomi politikaları egemen olmuştur. Bu çerçevede oluşan küresel modelin işlemediği ve olağanüstü bir şekilde başarısız olduğu çok açık biçimde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle sorulan tek sorunun “Neo Liberalizm Sonrası” dönemin ardından “nasıl bir ekonomik model gelmeli ya gelecek” sorusudur. Çünkü, ne tür bir ekonomik sistem insan refahına en elverişlidir sorusunu sormakla yeni bir dönemin inşasına başlamak gerekiyor.
2008-09 “Büyük Krizi” sonrası arayışlar, “Covid 19 Pandemisi” ile ortaya çıkan “Neo Liberal Politikalar”ın yetersizliği ile daha da hız kazandı. Bu arayışta, piyasalaşan sağlık hizmetlerinin küresel bir salgında aşırı derece yetersiz olduğunun görülmesi başat rol oynarken, kapanma süreçlerinde teknolojinin yarattığı olanaklarla evde çalışmanın etkin kullanılması ile istihdam biçimlerinin tartışılması da bir başka etkendi.
Yeni Model arayışlarında başarılı bir strateji oluşturabilmek için rekabet edebilecek en az üç ana siyasi alternatif söz konusudur. Bunlar; Aşırı Sağcı Milliyetçilik, Reformist Merkez Sol ve İlerici Merkez Soldur. Örneğin merkez sol, insanı önceleyen Neo Liberalizmi temsil etmektedir. Amacı, eski ABD Başkanı Bill Clinton ve eski İngiliz Başbakanı Tony Blair’in politikalarını yirmi birinci yüzyıla taşıyarak, mevcut finansallaşma ve küreselleşme biçimine sadece küçük revizyonlar yapmaktır. Bu arayışta, Neo liberal düzen kendini yeniden kurgularken, “Great Reset -Büyük Sıfırlama” kavramını geliştirerek, Neo liberalizmin büyük bir restorasyona gereksinimi olduğunu ortaya koydu. Bu restorasyon arayışı, Reformist Merkez Sol ile Reformist Merkez Sağ yaklaşıma egemen durumdadır. IMF, Dünya Bankası, ILO gibi uluslararası kurumlar arayışta başat rol üstlenmişlerdir.
Milliyetçi (Nasyonalist) Sağ ise küreselleşmeyi reddederek, bugünün sorunlarının tümünü göçmenlere, yabancılara yüklemektedir. ABD’de Donald Trump yönetiminin ortaya koyduğu politikalar ışığındaki Amerikan versiyonunda, zenginlerin vergilerinde kesinti, de-regülasyon ve sosyal programları küçültmek veya ortadan kaldırma biçiminde uygulanmaya konulmuş; küreselleşmenin sonuna gelindiği dillendirilmiş; üretimde Offshore yerine Reshoring egemen politika haline gelmiştir. Bu bağlamda Aşırı Sağcı Milliyetçilik dünyada giderek yükseldi. Fransa Başkanlık ve parlamento seçimlerinde Marine Le Pen’in bekleninin çok üzerinde oy alması, İsveç’te aşırı sağ görüşlü İsveç Demokratlar Partisinin (SD) oy oranını yüzde 20,5’e kadar yükselterek ülkenin 2. büyük partisi durumuna gelmesi ve Ilımlı Muhafazakar Parti liderliğinde iktidara gelmesinin ötesinde İtalya’da son seçimleri Giorgia Meloni liderliğindeki aşırı sağcı İtalya’nın Kardeşleri Partisi(FdI) , %26,2’yle seçimlerden birinci parti olurken, liderlik ettiği sağ ittifak iktidara geldi. Böylece Reformist Merkez Politikalara karşı, aşırı sağ politikalar zafer kazanmaya devam etmektedir.
Dünya yeni bir ekonomik buhrana doğru sürüklenirken, Neo liberalizmin mevcut politika seçenekleri yetersiz kalmakta, yükselen kalıcı enflasyona tek çare Merkez Bankalarının agresif faiz yükseltmeleri de enflasyonu kontrol altına alamamakta ve ciddi bir resesyon olgusu herkesçe dillendirilmektedir. Tüm bunların yanında, dünyanın var olagelen, eşitsizlik, yoksulluk, yaşam kalitesizliğinin yaygınlığı, sağlık, enerji, yaşam maliyeti ve iklim sorunlarıyla karşı karşıyadır.
Türkiye’deki muhalefet ise, Neo liberalizmin reformist politikalarını BM’in 2030 Sürdürülebilir kalkınma Hedefleri ile harmanlayarak mevcut iktidarın uyguladığı Milliyetçi Sağ politikalara alternatif getirdiğini düşünmektedir. Bu politikaların alıcısı dünyada giderek azalmakta ve yükselen Milliyetçi Sağ Politikalara alternatif olmaktan çıkmaktadır. Bugün dünyada iki temel tez birbirinin alternatifidir; ya Milliyetçi Sağ ya da İlerici Merkez Sol’dur. Bu nedenle, Türkiye’deki muhalefet yüzünü köhnemiş Neo liberal yaklaşımlardan İlerici Merkez Sol ekonomik gündeme kaydırmak durumundadır.
Böylesi kaotik bir ortamı aşmak ve dünyayı daha yaşanılır kılmak adına farklı bir yaklaşım çerçevesince alternatif yeni bir bakış açısı geliştirilebilir. Bu da İlerici -Kalkınmacı politika demeti ile oluşturulabilir. Ancak bu temel sorunları çözmek için bugüne değin uygulanan sadece mevcut gelirin yeniden dağıtım değil, aynı zamanda zenginlik ve değer yaratmayı da içeren stratejiye ve politikalara gereksinim vardır. Temel amaç, sadece bugünün şoklarından kaynaklanan hasarı azaltmak olamaz.
Liberalizmin kemer sıkma politikalarına karşı, “bol kepçe”den dağıtma politikaları ile günü kurtarmadaki geleneksel çekiciliğin ötesine geçmeli ve güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir toparlanma sağlamak için kapsamlı ekonomik stratejileri teşvik etmelidir.
Bu yeni modelin önceliklerinden birincisi piyasalar, devlet ve sivil toplum arasındaki dengeyi yeniden kurmaktır. Bu kurulan yeni denge ile her şeyi piyasaya bırakmak yerine, eğitim sağlık, iş güvenliği, çevre gibi alanlarda kamunun ağırlığı artırılmalı ve Batı tipi sivil topluma alan açılmalıdır. Yalnızca özel sektörün öncü rol oynadığı ve devletin yalnızca yol boyunca piyasa başarısızlıklarını düzelttiği eski, yerleşik anlatının yerini almak için değerin nasıl yaratıldığına dair yeni bir anlatı sunmalıdır. İhtiyaç duyulan şey, kamu sektörünün sadece son kredi mercii değil, ilk merciin yatırımcısı olduğu, ortak yarar için açık bir kolektif yatırım kavramıdır.
İkincisi, ekonomik artı-değerin yaratılmasındaki temel farklılıktır. Neo-liberal düzenin yaratmış olduğu güçsüz insanları sömüren rantçı-talan ekonomisi odaklı değer yaratma olgusu yerini bilimsel araştırma ve sosyal örgütlenmeye dayalı olarak oluşan bir birikim modelinde ekonomik artı-değerin tüm paydaşlarca paylaşılmasına bırakmalıdır. Bu bağlamda, hem iyi kaynaklara sahip bir refah devleti hem de dinamik bir inovasyon devleti oluşacaktır. Refah devleti ile bilimsel inovasyon süreçleri birbirini besler. Sosyal hizmetler olmadan, çok sayıda insan savunmasız kalacak ve eğitim, iş güvenliği ve sağlık dahil olmak üzere refah ve ekonomik katılım için temel bileşenlere erişemeyecek. Ve yenilik olmadan, ekonomik büyüme ve acil toplumsal sorunlara- ister bir pandemi, iklim değişikliği veya dijital uçurum olsun – çözümler ulaşılamayacaktır. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin parasız ve nitelikli sağlanması olmazsa olmazlardandır. Eğitimde parasız eğitimin yanında, eğitim araç ve gereçlerinin parasız ve eşit biçimde sağlanması; eğitimdeki, ulaşım, beslenme ve barınma sorunlarının parasız- niteliğinin yüksek biçimde sağlanması toplumun geleceğinin de sağlam ve inovasyon altyapısının da güçlenmesini sağlayacaktır. Böylece toplumda, sağlam bir inovasyon altyapısı temelli üretim olgusu gelişirken, eşitsizlik ve yoksulluk sorunu da olabildiğince azalacaktır.
Diğer yandan Neo liberal düzenin yaratmış olduğu tepedeki birkaç firmanın egemen olduğu piyasa yapısını ortadan kaldıracak düzenlemelerdir. Bu noktada hukuk düzenlemelerinin yanında kamunun aktif görev alması da düzenleyici işlevinin gereğidir. İlerici Gündemin diğer bir önceliği de ekonomik iktidar ile siyasi etki arasındaki bağı koparmaktır. Bu bağ kopmadıkça, ekonomik güç ve politik etki birbirini besleyerek mafyalaşan ekonomik süreci ortaya çıkarır.
Tüm bu öncelikli hedefler odaklı bir kalkınma modeli oluşturabilir. Bu kalkınma modeli, İlerici-Özgürlükçü- Üretici- Paylaşımcı -Çevreci içeriği ile bir taraftan toplumun yoksulluğunu yenecek, diğer yandan da toplumun değişim öncülüğünü üstlenen Orta Sınıf da yükseltecek politikalar bağlamında, toplumda yeni bir alternatif oluşturur.