Prof. Tahsin BAKIRTAŞ: KÜRESEL EKONOMİK GERÇEKLİĞE KARŞI DÜŞÜK FAİZ İNADI
23 Ağustos 2022Tüm dünyada önemli sorun haline gelen enflasyon olgusuna karşı, gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülke parasal sıklaştırma önlemlerini artırmış, sıfır hatta negatif seyreden nominal faiz oranlarını yükseltmişlerdir ve gelecekte de yükseltmeye devam edeceklerdir. Bu süreç, dünyanın ekonomik büyümesinde bir yavaşlama olacağını ortaya koymaktadır.
Son zamanlarda küresel büyüme ile ilgili yavaşlama eğilimleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bir yandan Şanghay ve diğer bazı büyük şehirlerin karantinalarının da etkisi ile Çin ekonomisinin 2. çeyrekte negatife dönen büyümesi, diğer taraftan Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan sürecin devam etmesi Avrupa ekonomisini oldukça fazla etkilemesiyle, giderek resesyon olasılığının artması ve ABD ekonomisinin 2 çeyrek büyümesinin negatif gelmesi dünya GSYİH’nın çok büyük kısmını oluşturan ülke ya da bölgelerin durgunluğa doğru yöneldiğini ortaya koymaktadır. Bu süreci gören IMF ekonomistlerinin tahminleri de aşağı doğru küresel büyüme rakamlarının revize edilmesidir. IMF’in, en son güncellemesinde, küresel büyümenin 2021’de %6,1’den 2022’de %3,2’ye ve 2023’te %2,9’a keskin bir şekilde yavaşlayacağını tahmin etmektedirler.
Küresel büyümedeki yavaşlama, emtialara yönelik daha düşük talep ve dolayısıyla daha düşük fiyatlar anlamına gelmektedir. Diğer yandan başta ABD Merkez Bankası FED, İngiltere Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası olmak üzere para politikasını sıkılaştırdıkça, reel faiz oranları kaçınılmaz biçimde artacaktır. Reel faiz oranlarındaki artış ise emtia fiyatlarını aşağıya doğru yöneltecektir. Nitekim başta bu merkez bankalarının faiz artırımına gitmesi ve parasal sıklaştırma önlemlerinin arttığı yaz aylarında emtia fiyatlarında düşmenin gerçekleşmesi tesadüfi değildir. Çünkü emtia fiyatları ile faiz oranları arasında nedensellik ilişkisi söz konusudur. Bu ilişki tek başına küresel büyümenin yavaşlaması ile emtia fiyatlarının düşeceği ilişkisi değildir. Bundan da öte, aşırı finansallaşan dünya ekonomisinde reel faiz oranlarının düzeyi, GSYİH’dan bağımsız biçimde emtia fiyatlarını etkilemektedir.
Teorik çerçevede, faiz oranı emtianın taşıyıcı bir maliyeti olarak kabul edilir. Yani faiz oranındaki bir artış, firmaların stok tutma talebini azaltır ve dolayısıyla emtia fiyatını düşürür. Faiz oranın stoklar üzerindeki bu etkisinin yanında emtia üzerinde başka etkileri de vardır. Bunların başında tükenebilir bir emtia için, faiz oranındaki bir artış bugün elde etme dürtüsünü artırdığı için mevcut arzı artırır. Diğer yandan “finansallaştırılmış” emtialar için faiz oranındaki bir artış, kurumsal yatırımcıları emtia varlık sınıfından Hazine bonolarına geçmeye teşvik eder. Son olarak da uluslararası ticareti yapılan bir emtia için, yurtiçi reel faiz oranındaki bir artış, emtianın yerli para birimi fiyatını düşürmeye çalışarak yerli paranın reel olarak değerlenmesine neden olur.
Küresel ekonomideki nominal faiz artışlar ve parasal sıklaştırma önlemleri ile küresel boyutta enflasyonun düşme eğilimine girme olasılığı reel faiz oranlarını da olumlu etkileyecektir. Bu da yavaşlayan küresel ekonomi ve düşme eğilimine giren emtia fiyatlarını ortaya çıkma olasılığını gündeme getirebilecektir. Özellikle petrol ve gıda fiyatlarında düşme olasılığı söz konusu olmakla birlikte, dünyadaki yerel savaşların artma eğilimi bu durumu riske sokmaktadır.
Küresel ekonomideki olası bu gelişmelere karşı, Türkiye’de Merkez Bankası faiz artırımı değil, faiz düşürmeye devam ediyor. Faizlerin düşmesi ulusal paranın değer yitirmesini sağlayarak, uluslararası rekabet avantajı ile ihracat artışı hedeflenmektedir. Diğer yandan Merkez Bankası’nın makro ihtiyati tedbir kararlar çerçevesince, ticari kredilerde yıllık bileşik referans oranına endeksli, kredi faizi sınırlarına göre zorunlu karşılık oranlarını belirleyerek %22,85’in aşılmamasını ve giderek Merkez Bankası faiz oranına yakınsamasını hedeflemekte; bu oran aşılırsa da %29,38’in üzerine çıkılmamasını hedeflemekte; ticari kredilerin hangi sektörlere (ihracat, yatırım, tarım ve KOBİ kredileri gibi) yöneleceğini belirlemeyi de yapmaya çalışıyor. Bunu yaparken de bankalara bu zorunlu karşılıkları çok düşük faizli de olsa faiz getirisi getirecek menkul kıymetler tutabilme olanağı sağlıyor. Asıl önemlisi de bu politika demeti ile hazineye çok düşük faizli borçlanma olanağının yaratılmasıdır. Bu yolla düşük faizle elde edilen fonlar seçim harcamalarının çok önemli kısmı finanse edilecektir. Böylece hem ekonominin üretim ve tedarik ayağı canlı tutulacak hem de kamu finansmanı daha ucuz yolla sağlanacağı hedeflenmiştir. Merkez Bankası’ndan %13’le alınan paraların ticari kredi yoluyla ekonomiye pompalanması hedeflenmiştir.
Dünya enflasyonla uğraşmakta iken, Türkiye’nin enflasyonu göz ardı ederek büyümeyi sürdürme politikası, reel faiz oranlarının giderek çok daha negatif düzeylere erişmesi, dünyadaki emtia fiyatlarının olası düşüşüne rağmen, Türkiye’de emtia fiyatlarını daha da artıracağı ve Türkiye’nin enflasyon sarmalına gireceği kaçınılmaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır.