Sosyal Medya

Prof Tahsin Bakırtaş: ABD’de Enflasyon -Faiz Artışı Beklentisi ve Türkiye’de Sonbahar ’da Kış’ı Yaşama Olasılığı

15 Eylül 2022

Amerikan Merkez Bankası FED, 20-21 Eylül’de toplanacak ve küresel piyasaların sabırsızlıkla beklediği, tahminler geliştirdiği Eylül ayı faiz kararını açıklayacak. 13 Eylül’de açıklanan enflasyon oranı, piyasa beklentileri (%8,1)’nin üzerinde yıllık %8,3 olarak gerçekleşmesi piyasaların sarsıntı yaşamasına neden oldu. Piyasaların fiyatlandırdığı FED’in 75 baz puan faiz artışı beklentisi 100 baz puan beklentisini tartışılır kıldı. Ancak ABD’deki Kasım seçimleri ve ABD Menşeili Joseph E. Stiglitz gibi iktisatçıların FED’in  agresif para politikasından vaz geçip faiz artışlarına Eylül toplantısında ara vermesi gerektiğine yönelik çağrıları, ABD ekonomisinde 2 çeyrek üst üste büyümenin negatif gerçekleşmesi gibi önemli göstergeler; agresif faiz artışına devam mı, faiz artışlarına ara mı verilmeli tartışmasını gündemde tutuyor.

Bir çok piyasa analisti ve ekonomistlerce, ABD’de son aylarda ABD gaz fiyatlarındaki düşüş- Haziran’da galon başına 5 dolardan şu anki ortalamasının 3,70 dolara düşmesi – ekonominin genel olarak soğumaya başladığının bir işareti olarak görüldü.  Ancak, ABD Çalışma İstatistikleri Bürosu 13 Eylül 2022’de yayınladığı Tüketici Fiyat Endeksi Raporu incelendiğinde, TÜFE verilerinin alt göstergeleri bu durumu tam desteklememektedir. Gıda endeksi Ağustos ayında yüzde 0,8 artarak Aralık 2021’den bu yana bu endeksteki en küçük aylık artış olmasına karşın yıllık bazda %11,4 artışı ifade etmektedir. Gıda endeksinde beklenenden yüksek artış gerçekleşmesinin nedeni, evde gıda endeksinin aylık olarak %0,7 ve yıllık bazda %13,5 artarak Mart 1979’dan bu yana en büyük yıllık artışı kaydetmesidir. Bunda gıda talebinin esnek olmayan talep olması nedeniyle, bireylerin gıda taleplerini azaltamama da önemli rol oynamaktadır. Nitekim Enflasyon Raporu’nun alt verileri incelendiğinde; un, tereyağı ve patates gibi basit gıda fiyatları yükselişinin devam ettiğini görmekteyiz. Öte yandan enerji fiyatlarında aylık %5’lik düşüşe rağmen yıllık değişimin %23,8 olarak gerçekleşmesi ve gıda ve enerji fiyatlarını hariç tutan çekirdek enflasyonun yükselmeye devam etmesi (Temmuz %03 Ağustos’ta %06 gerçekleşmiştir) de Amerikalıların hala ilaç, mobilya ve yeni araba gibi mallarda yüksek fiyatlar ile boğuştuğunu göstermekte; dolayısıyla ABD’de yüksek enflasyon olgusunun hemen ortadan kalkmayacağı ve belki de birkaç yılın sorunu olduğunu ortaya koymaktadır.

Diğer yandan para politikası, özellikle faiz, bu gibi çalkantı zamanlarında, uzun ve değişken gecikmelerle ekonomik performansı etkiler. Bu nedenle, faizdeki bugünkü artış ekonomik performans üzerinde hemen etkisi olmadığı gibi, enflasyon üzerinde de hemen bir etkisi görülmez. FED’in agresif biçimde para politikası araçlarının, özellikle agresif faiz artışlarının temel gerekçesi, ekonomik aktörlerin yüksek enflasyon beklentilerini kırmak ve ücret -fiyat sarmalına ekonominin girmesini önlemek içindir. Birey ve kurumların enflasyon beklentileri yüksek olduğu bir ortamda faiz artışlarına ara vermek ya da piyasa beklentilerinin altında faiz artışı yapmak, enflasyonla mücadelenin etkin yapılamayacağı izlenimi nedeniyle enflasyon beklentilerini daha da yükseltecektir. Bu nedenle, piyasa beklentisi olarak oluşan 75 baz puanlık faiz artışının gerçeklemesi kaçınılmazdır.  Ancak ABD’nin Kasım Seçimleri nedeniyle ekonomik büyüme ve istihdamı daraltacak, bireylerde resesyon olgusunu pekiştirecek 100 baz puan faiz artışı beklentisi de ABD gerçekliğinden uzak faiz artışı beklentisidir.

ABD’de kalıcılaşan enflasyonu kontrol altına almak için agresif para politikası araçlarına yönelme ve bu bağlamda faiz oranlarının artırılması gelişmekte olan ekonomilerin ulusal paraları üzerinde baskı oluşturması kaçınılmazdır. Bu ülkeler bu baskıyı azaltmak için keskin faiz artışlarına giderken Türkiye’nin faiz indirimine yönelmesi TL üzerinde baskıyı daha da artırarak TL’nin oldukça ucuzlamasını ortaya çıkarmıştır. Bu durum Türkiye’nin ödemeler Bilançosuna yansıdığı çok açık biçimde görülmektedir.

Nitekim, Türkiye’nin Temmuz 2022 Ödemeler Dengesi verilerine baktığımızda cari işlemler bilançosu 36,7 milyar $ açık vermiş ve bu açık OVP’da öngörülen yıl sonu açığın %78’ine denk gelmektedir. Cari işlemler bilançosunda Mal dengesi(ihracat-ithalat) açığı 50,4 milyar $’dır. Hizmet dengesi 20,2 milyar $ fazla vermiş, bu fazlada turizmin katkısı 14,4 milyar $ ve taşımacılığın katkısı da 9 milyar $’dır.

Ucuz Türk Lirası Politikası odaklı oluşturulan yeni Türk Tipi modelin temel sonuç beklentisi, artan ihracat ve turizm gelirleri nedeniyle cari fazla veren bir ülke konumuna gelmemizdi. Bunun gerçekleşmediği, aksine %268 artan bir cari açıkla karşı karşıyayız. Bu cari açığın nasıl finanse edildiğine baktığımızda;

  1. a) 4,4 milyar $’ı finans hesabından karşılanmaktadır. Finans hesabının doğrudan yatırımlar alt hesabından 3.2 milyar $ katkı gelirken, portföy yatırımlardan 12,1 milyar $ çıkış gerçekleşmiş ve diğer yatırımlar (borçlanma kredi vb) 13,3 milyar dolar para girişi gerçekleşmiştir.
  2. b) Kaynağı belli olmayan, mafyalaşmış ekonominin dış bağlantılı para akışı ile kayıt dışı şirket ve kurumların bir biçimde dışarı çıkardığı paraların tekrar bir biçimde içeri sokulması gibi işlemlerle oluşan net-hata noksan hesabından 24,4 milyar $ para girişi olmuştur. Bu miktar bugüne kadarki en yüksek miktardır. Örneğin geçen yıl aynı dönemde bu hesaptan katkı 10,2 milyar dolardır. Bu girişte Rusya parasının etkin olduğu uluslararası camiada dillendirilmektedir.
  3. c) Rezerv varlıklar kullanılarak karşılan kısım da 7,9 milyar $’dır.

Gittikçe daha fazla cari açık veren ve bu cari açığın finansmanında net-hata noksan kaleminden giren dövize mahkûm olan bir ülkenin parasının değerinin korunması olanaklı değildir. Cari açık veren ve cari açığın finansman kalitesi de oldukça düşük olan ülkelerin paraları kaçınılmaz biçimde değer yitirmekle karşı karşıya kalır. Türkiye giderek bu yolda hızlıca ilerlemektedir. “Dost ülkeler”den gelecek paraya mahkûm olan bir ülke kendi ulusal parasının değerini de koruyamaz.

Bir yandan uluslararası alandaki tüm diğer rezerv paralara karşı yükselen doların daha da yükselme olasılığının giderek artması, diğer yandan yükselen cari açık ve cari açığın finansman kalitesindeki erozyon TL’nin aşırı zayıflamasının alt yapısını oluşturmaktadır. Bu anlamda Türkiye’de Sonbahar’ın  Kış’a dönmesi kaçınılmaz hale gelmektedir.

 

 

 

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları