Döviz
Güldem Atabay: Dünya artık enflasyon sonrası zorlu on yılları konuşuyor…
Türkiye ekonomisi olarak bir batağın içinde, varoluş savaşı veriyoruz. Faiz politikasının kör yanlışlığı ile başlayan zincirleme kaza ekonomide hanehalklarından şirket…
Türkiye ekonomisi olarak bir batağın içinde, varoluş savaşı veriyoruz. Faiz politikasının kör yanlışlığı ile başlayan zincirleme kaza ekonomide hanehalklarından şirket kesimine kadar hemen her birimi etkisi altına alarak büyük makroekonomik dengesizlikler yaratmış durumda. Erdoğan’ın rasyonalize edilemeyen faiz politikası beraberinde yarattığı çöküntüyü aşmak ve 2023 seçimlerini kazanmak için son çare Rusya sermayesine yönelişi, tüm bunların üzerine bir de ikincil yaptırım risklerini ufukta belirtmekte.
Biz akıl almaz bir şekilde AKP ekonomi yönetiminin kazdığı kuyuda düşmeye devam ederken, küresel ekonomide köklü bir değişim yaşanmakta. Son 40 yılda dünya ekonomisine damgasını vuran “düşük enflasyon, makul büyüme süreci” bitmiş, yerini radikal bir küresel ekonomik değişime bırakmış durumda.
Gerçeklikle bağı Türkiye’de olduğu gibi kopmamış merkez bankaları yükselen dalgaya karşı çoktan faiz artışları yoluyla koruma kalkanlarını çekti. Fed liderliğinde enflasyonla mücadelenin beklenen kadar maliyetsiz ve kısa olmayacağı anlaşılmakta. Buna rağmen, 2022-2025 dönemi tamamlandığında da küresel enflasyonla mücadelede önemli bir yol katedilmiş olacağı da görülüyor.
Dolayısıyla ekonomi çevrelerinde tartışma ekseni şimdilerde mevcut yüksek enflasyon dalgası geçtikten, faizler yükseldikten sonraki küresel ekonomi döneminin nasıl olabileceğine odaklanmaya başladı. Türkiye’de yaşanan akıl tutulmasından uzaklaşarak bu tartışmalar hakkında fikir elde etmeye çalışmak da oldukça zihin açıcı.
Büyük Moderasyon ardından Büyük Stagflasyon mu?
Ekonomistlere göre “Büyük Moderasyon” yani düşük enflasyon döneminin mimarı ekonomi politikaları merkez bankalarının 1970’lerin gevşek para politikalarından sonra “enflasyon hedefleme” politikalarına geçmesi yanında hükümetlerin durgunluk dönemlerinde artırdıkları teşvikler hariç göreceli muhafazakar maliye politikalarına bağlı kalmaları. Büyük ölçüde talebi yönetmek üzere kurulu bu politikalar yanına eklenen şans faktörü de potansiyel büyümeyi artıran ve üretim maliyetlerini düşüren, böylece enflasyonu kontrol altında tutan olumlu arz şoklarıydı. Soğuk Savaş sonrası Çin, Rusya ve diğer gelişmekte olan ekonomileri dünya ekonomisine entegre eden hiper-küreselleşme sayesinde ortaya çıkan ekonomik entegrasyon enerji, hizmet, hammadde fiyatlarını aşağı çekerken üretilen malların fiyatlarında artışı uzun süre sınırladı. Küreselleşme eşliğinde üretimde değişen merkezler ve emek göçü ücretleri sınırladı. Üzerine bir de internet devrimi ile başlayan teknolojik gelişim eklendi ve üretim maliyetlerindeki artış sınırlı kaldı. Soğuk Savaş’ın bitmesi ile jeopolitik risklerin de “düştüğü” algısı yatırım güvenliği endişelerini kaldırdı ve gelişmiş ekonomilere ait birçok imalat ve hizmet şirketlerinin gelişmekte olan ülkelerde üsler kurmasına neden oldu.
Küreselleşen ve finansallaşan dünya ekonominde riskler de ölçek büyüyüp yönetim sorunları çıkmaya başlamasıyla arttı. Büyük Moderasyon’un sona erdiğinin ilk sinyali hafızalarda çok taze olan 2008 Küresel Finansal Kriz oldu. Ardından Covid-19’un 2020’yi kayıp bir yıla çevirmesini izledik. Her iki büyük daralma dönemlerinde de talep üzerine gelen şok enflasyonun sınırlı kalmasını sağladı. Bu sayede ekonomilere dev teşvikler verildi, deflasyon riski aşıldı ancak küresel ölçekte borç yükü hızla yükseldi.
Pandemi sonrası izlenen dengesiz ekonomik toparlanma ardından gelen Ukrayna işgali ise son 40 yıllık düşük enflasyon döneminin sona erdiğini kanıtladı. Talep ve arz şoku el ele küresel ölçekte enflasyonu yükseltti. Hızlı küreselleşmenin yarattığı bütün dengesizlikler görünür hale geldi. Uzun soluklu göç, şirketlerin üretimi başka ülkelere kaydırmasının yarattığı işgücü kayıpları ve daha da önemlisi finansallaşmanın boyutunun artmasıyla gelir adaletsizliği sarkacının tavana vurması politik yansımalar eşliğinde dönüp dolaşıp ekonomileri vurmaya başladı. Rusya’nin Ukrayna işgali ardından Soğuk Savaş dönemini andıran ayrışma küreselleşmenin de DNA’sını değiştirici nitelikte şekillenmekte.
Dolayısıyla, büyük ekonomilerde 2008-2019 arasını tanımlayan uzun durgunluk döneminin borç yükü üzerine gelen ve Büyük Moderasyon karakteristiğinin tam tersi dinamikler eşliğinde başlayan 2022 ve sonrası on yıllara hazırlık yapmak gerekli.
Bu yeni döneme girişte ilk kavranması gereken gerçeklik mevcut yüksek enflasyonla mücadelenin öyle piyasaların fiyatladığı şekliyle 2023 ortalarında olgunlaşıp, 2023 ikinci çeyrekte faiz indirimlerinin başlamayacağı. Aksine, en son NY Fed beklenti anketine göre 2022 sonunda ABD’de enflasyonun ancak %6,2’ye izleyen üç yılda da %3,2’ye ineceği öngörüsü hâkim. Bu da hedef %2’nin çok uzun süre üzerinde kalınacağını, sıkı para politikasını tanımlayan yüksek faiz ve bilanço daraltma adımlarının küresel ekonomide derin izleri olacağı, doların maliyeti artarken miktarının da azalacağı demek oluyor. Şu durumda Fed’in mevcut para politikasına- elbette adımları daralmış olarak- 2024 ortalarına kadar devam edeceği gerçeğini karşımıza çıkarıyor.
Küresel ekonomi için çıkış yolunun başlangıcı
Önümüzdeki beş yıllık sürece bakınca karşımıza çıkan resim enflasyonla mücadelenin kazanılmaya başlandığı dönemine, uzun soluklu bir yavaş ekonomik büyümenin eşlik edeceği.
Enflasyonu hızlandırmadan, borç yükünü artırmadan büyümenin ve refahın nasıl yükseltilebileceği de bu günlerden başlayarak ekonomistlerin kafasını uzun süre meşgul edecek önemli bir soru.
Akla ilk gelen kestirme cevap, yeşil yatırımları çeşitli teşviklerle özendirmek, hızlandırmak. Rusya’ya olan, Orta Doğu’ya olan enerji bağımlılığını düşürmek, iklim krizi ve ona bağlı kuraklık riskiyle savaşmak için baştan aşağı şehirlerin, kasabaların, en ufak yerleşim birimlerinin ve şirketlerin üretim ve işleyiş düzenlerini daha az emisyon üretecekleri şekle hızla döndürmek. Bunun için altyapı harcamalarını artırmak. Tam da bu hafta ABD’de kabul edilen ve devrim niteliğinde sayılan Enflasyonu Düşürme Anlaşması’nın (Inflation Reduction Act-IRA) önemli bir kısmının öngördüğü, ya da Ukrayna öncesi Avrupa’da devreye konan Yeşil Anlaşma (Green Deal) gibi adımları küresel ölçeğe taşımak.
Diğer bir öneri de hizmet sektörünü küresel ticaretin bir parçası haline getirmek. Pandemi döneminde hayatlarımıza yerleşen uzaktan internet üzerinden hizmet, danışmanlık ve bilgi üretimi gibi alanlarda küresel standartlar geliştirerek inovasyon eşliğinde hizmet üretim maliyetlerini aşağıya çekerek istihdam yaratmak, ekonomik büyümeyi desteklemek.
Dani Rodrik’in daha geniş bir perspektiften bakarak önerdiği ve siyasi yelpazenin hem solundan hem de sağından destekleneceğine inandığı şekliyle neoliberalizmin yerini alabilecek yeni bir ekonomik politika paradigmasının ortaya çıkması da önemli bir düşünme zemini. Rodrik’in kafasındaki yeni çerçeve, hükümetlere ve toplum örgütlerine yatırım ve üretimi şekillendirmek için daha fazla sorumluluk veriyor. Piyasalara ve büyük şirketlere giden önemin yerine, iyi işleri, iklim geçişini ve daha güvenli, esnek toplumları desteklemek için “üretkenlik (productivism)” yaklaşımının ekonomik büyümeyi uzun vadede destekleyeceğini ve neo-liberalizmin yarattığı dengesizlikleri törpüleyebileceğini öneriyor. Piyasa-kamu arasında sıkışan ekonomi politikalarından çıkışla, finansallaşma, tüketim ve küreselleşme yerine üretim, iş ve yerelleşmenin konmasını hayal ediyor.
Türkiye’de ancak iktidar değişimiyle başlayacak restorasyon dönemi sonrası ekonomi politikası
Türkiye’deki mevcut ekonomi politikaları bu tartışmalara katılamaya engel nitelikte. Daha temel seviyede yapılan büyük hatalardan çıkış yolu kısa vadede seçimde iktidarın Cumhur İttifakı’ndan Milet İttifakı’na geçmesi halinde başlayacak.
Millet İttifakı ve 6’lı Masa içinde önce finansal piyasaları ardından da ekonomiyi toparlayacak 2-4 yıl sürecek bir restorasyon dönemi programı hazır. O dönemin dahi giderek zorlaşan küresel ekonomik şartlara denk geleceği gerçeği ile kucaklaşarak ötesi hakkında hazırlıklar yapılması kritik derecede önemli. Çünkü dünyanın değişmeye başladığı 2022 ve ötesinde Türkiye’nin ekonomik yapısının da bir restorasyon dönemi ötesinde değişime ihtiyacı var.
PolitikYol