Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Trilyonun yüzde 65’ini yedik…’
27 Ocak 20222002 yılında ülkedeki tüm bireylerin finans kesimine olan borcu 6 milyar TL civarındayken, aradan geçen 20 senede bu rakamı nereye ulaştırmış olabiliriz? Türkiye Bankalar Birliği’nin Kasım 2021 sonuçlarına göre rakam 1 trilyon TL’yi aşmış durumda…
1 trilyon 17 milyar TL… Eski parayla değil, altı sıfırı atılmış yeni parayla trilyonluk ölçüde borçlu bir toplum haline geldik. Üstelik bunlar tamamen bireylerin borcu. Şirketlerin, finans kesiminin ve kamunun borcu bu rakama dahil değil.
1 trilyonu TL’yi aşan borcun dağılımına baktığımızda ise yüzde 65’i bireysel kredi ve kredi kartlarından, yüzde 35’i de konut ve taşıttan oluşuyor. Ödeme kabiliyeti yitirildiği için her borç sıkıntılı ama bu dağılımı doğru okumak lazım.
En azından yüzde 35’in ödenmemesi durumunda bir karşılığı var. Peki ya yüzde 46’sı ihtiyaç kredisi, yüzde 19’u kredi kartı borcu olanları ne yapacağız? Çünkü bu paralar muhtemelen yandı bitti kül oldu. Yani karşılığını ödeyebilecek bir gelir olup olmadığı bile şüpheli.
Sadece bireysel kredi kullanan insan sayısı 35 milyon kişiye yakın. Bu Türkiye nüfusunun yarısına yakın bir dilimine karşılık geliyor. Böyle bir manzara karşısında insan nasıl dehşete kapılmaz?
TÜİK Başkanı diyor ya, ‘biz enflasyonu ölçüyoruz; yaşam maliyetini değil’ diye. İşte bu onun eseri. İnsanlara sahte bir enflasyon üzerinden zam yapılmasına neden olur; sonra da anayasal ihtiyaçlarını karşılaması için kredi mekanizmasını adres gösterirseniz olacağı budur.
Şimdi bu borçlu insanların sorunu zannediyorsunuz değil? Ne yazık ki yanılıyorsunuz. Bankacılık sistemi başta olmak üzere, tüm ödemeler dengesinin ve hatta kamu alacaklarının bile önündeki en büyük risk bu.
İş burada da bitmiyor. Bir an için işlerin yolunda gittiğini ve borçların ödenebildiğini düşünelim. Gerçi Türkiye Bankalar Birliği verileri sorunlu alacaklardaki artışa da işaret ediyor ya neyse yok sayalım.
Bu durumda da gelirini arttıramayan, kredibilitesi bozulmuş yeniden borçlanamayan insanlar tüketimlerini kısmaya başlarlar. O da iç piyasayı kilitler. Enflasyon maliyetler ölçüsünde artarken, iç piyasada büyük bir iş hacmi sıkıntısı ortaya çıkar ki bu da Türkiye’yi doğrudan stagflasyonun içine sürükler.
Doğal olarak bu manzara karşısında gerek dolaylı vergilerden, gerekse de ticarete konu vergiden kaynaklanan gelirler düşer. Bütçe açığı arttıkça iktidar daha çok zam yapmak zorunda kalır ve tam bir kısır döngü içerisinde ekonomi kilitlenir.
O yüzde trilyon TL’yi aşan bu borç Türkiye’ye çok şey anlatıyor. Ama anlaşılır mı şüpheliyim. Gırtlağına kadar dolar borcuna batmış bir ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı FED hareketlerini umursamıyorsa, vatandaşın borcunu mu umursar? Sanmam.