Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Çalışan, sermaye değildir…’
6 Eylül 2022Ekonomide makas değişiminin yaşandığı günümüzde, zihniyetin aynı kalması düşünülemez. Nitekim dünyada da bakış açısı hızla değişiyor. Çalışan kavramı, yetenek yönetimi olarak nitelendiriliyor.
Fakat ne yazık ki Dördüncü Sanayi Devrimi’nin konuşulduğu bugünlerde, Endüstri 2,5 ortalamasında olduğu araştırmalarla ortaya konulan reel sektörde bu değişim, dünyaya oranla çok yavaş işliyor.
Halen ‘iş beğenmiyorlar’ aşamasından öteye gidemedik. Teknik yetersizlikle suçlanan personelin, yurtdışına iyi maaşlarla gitmesini de, yetersiz denilen meslek lisesi mezunlarının içinden çıkıp dünya çapında tasarımcı olanlar da ders vermiyor.
Şüphesiz eğitim sisteminden çalışma yaşamının uyumsuzluğuna kadar bir dizi problem var. Ama asıl sorun bakış açısından kilitleniyor. Peki nasıl olmalı? Uzun zamandır tekstil sektörü üzerinden istihdam sağlamaya ve üreten bir ülke olma yolculuğuna uğraş veren bir isim: Moda ve Hazır Giyim Federasyonu Başkanı Hüseyin Öztürk.
Her ay bir ilde istişare toplantısı yapıyorlar. Bu ay da Diyarbakır’da buluşulmuş. Konu; altıncı bölgede tekstil fırsatları… İşin bu tarafıyla ilgili detayları anlatırım. Ben bunu konuşmak üzere kendisini radyo programıma bağladım ve anlattı.
Ama tüm bunları söylerken, istihdam yaklaşımıyla ilgili o kadar kıymetli mesajlar verdi ki; ders niteliğindeydi. Şimdi konuşmasından not aldığım bazı satır başlarını aktaracağım ve ne demek istediğim çok net anlaşılacak.
“Bir fabrika kurarken koyduğunuz makine, aldığınız hammadde sizindir. Ama müşteri ve çalışan size ait değildir. Çalışma arkadaşınızı rant ya da maliyet olarak göremezsiniz. Kişi, bir işe karın tokluğuna değil, insan gibi yaşamaya ve yaşayacak ölçüde emeğinin karşılığını almaya gelmelidir.
Herkese eşit bir ücret belirlerseniz, sonrasında da kişinin katkısını, performansına ve niteliğine göre fark koyarsanız kıymetli olduğunu anlar. Ara eleman diye bir şey yoktur. Teknik personel kavramı getirilmelidir.
Tekrar altını çiziyorum personeliniz sizin değildir. O sadece emeğiyle orada bulunan çalışma arkadaşınızdır. Bu bakış açısı gelişmeyince de sorun büyüyor. Sanayici makineye, binaya yatırım yapıyor. Ama sıra çalışma arkadaşına gelirce işin rengi değişiyor.”
Şimdi aslında bu sözlerinin üzerine bir şey söylemek gerekir mi bilmiyorum. Ama şu bir gerçek ki, tüm dünyada hızla değişen ve çalışanların, memnuniyeti ölçülürken iç müşteri diye tanımlanan bir ortamda, biz halen 2001 krizinden kalan bir hastalıkla ‘beğenmiyorsan git; kapının önünde binlerce işsiz var’ oynuyoruz.
Sonuç mu? Bu kafayla ne verimlilik yakalanır; ne o maliyetler birim üretim artmadığı için düşer. Ne yaratıcılık beslenmediği ve takdir edilmediği için katma değerli üretim gelir ne de elde personel tutulur.
Meseleye fiyat bazlı bakıldığı için de yabancı işçi çalıştırma eğilimi artar ve Türkiye fasoncu Hindistan mantığından öteye gidemez. Acı ama gerçek; üzgünüm. Bu ülkede üreticinin çok sorunları var. Mutlaka çözülmeli ve ülke bir üretim mantığına bürünmeli.
Bunları yıllardır savunuyorum. Savunuyorum ama dönüp de insanı içinden şunu da demek geliyor: Bir de dön aynaya bak ne olur.