Çetin Ünsalan: Oysa çözüm basitmiş
20 Ekim 2022Tam bir haftadır bekliyorum; bu konuda biri bir şey söyler; hatta açıklamayı yapan sözlerinin eksik aktarıldığını ifade eder diye. Ama yok; ses yok. Geçtiğimiz hafta medyaya yansıyan bir haber vardı.
AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Üyesi, 24. 25. ve 26. Dönem Milletvekili Metin Külünk, dijital mecrada katıldığı bir televizyon programında ekonomiyi yorumlarken, dolar meselesinin gayet kolay bir çözümü olduğunu söyledi.
Ne o? Türkiye’de doların düşmemesinin sebebi dolarizasyonmuş. Herkes dolarını satarsa 7 – 8 TL’ye düşen bir kur karşımıza çıkarmış ve böylece de problem ortadan kalkarmış. Tamamen yanlış değil; ama anlamsız.
Bu konuda kur korumalı mevduat hesabı dahil her türlü zihni sinir yaklaşım ortaya çıkarıldı; üzerine 85 milyar TL ödedik ve halen o döviz bozdurulmuyor. Ayrıca ekonomideki sıkıntının temelinde de bu olduğunu düşündüğünü anlıyoruz Metin Külünk’ün; çünkü bunun fiyatları arttırdığına dikkat çekiyor.
Peki problem gerçekten dolarizasyon mu? Hayır; bu da tıpkı dolar / TL kurundaki rakam gibi bir sonuç. Bunun altında öngörülemezlikten ithalata dayalı üretime, nihai ürün ithalatı merakından tutarsız ekonomi politikalarına, parasal genişlemenin kötü kullanılmasından yapısal problemlere, harcamalardaki öncelik sorunundan düşen satın alma gücüne kadar bir çok sebep var.
Meseleyi sadece çıktı üzerinden yorumlamak, hatta malumun ilanı olan bu yorumu da gerçek sebepmiş gibi sunmak, sadece suçlu aramak anlamına geliyor. Bu konuyla ilgili uzmanlığı olmadığını söyleyerek işin içinden çıkabilirdi.
Ama genellikle iktidar politikalarının da her dönem tek bakış açılı savunucusu özelliğini dikkate alırsanız; bu sözlerin altında daha da ürkütücü bir nokta görüyorsunuz. Demek ki ekonomi yönetiminin de tüm planı bu.
Dolar bozdurulacak ya da ne var ne yok harcanarak baskılanacak ve yaratılacak algıyla ekonomi düzelecek, enflasyon düşecek ve sorun ortadan kalkacak. Zaten model diye anlatılanın ürünlerine baktığınızda aynı bakış açısının olduğunu görüyorsunuz.
Fakat problem bu değil. Sadece bir yıl ekonomiyi çevirmek için kısa vadeli borç ve cari açık finansmanı için yaklaşık 220 milyar dolar nakit paraya ihtiyacı olan bir ülkenin, CDS puanlarının geldiği noktadan, üreticiyi ithalatla terbiye etmesine kadar konuşulacak çok konu var.
214 milyar dolar ile dert çözülecek mi? Eksi 60 milyar dolarlık bir rezervin gölgesinde diyelim ki bir mucize oldu ve 250 milyar dolar bulduk. Ne olacak? Evet dolar gevşer ama sorun ortadan kalkmaz, sadece halının altına süpürülür.
Geçinemeyen vatandaşın piyango beklentisi gibi kuru umuduna benzer yaklaşımlarla ekonomiyi yönetirseniz, geldiğiniz nokta da sürpriz olmaz. Zira aynı yaklaşım parasal genişlemenin olduğu 2 binli yıllarda sergilendiği için bugün sıkıntı içindeyiz.
Bir parayı borç ya da finansman yapan, sizin meseleye bakma şeklinizdir. Bu bakıştan anlıyoruz ki alınan hiçbir ders yok. Bugün bir parasal genişleme olsa, yine insanlara kredi dağıtılıp, sahte refah peşinde koşulacak.
Oysa Türkiye’nin sanayi, tarım ve işgücü envanterini yapmaya, bu çıktılardan yola çıkarak yeni ekonomiyi de göz ardı etmeden reel sektörünü yapılandırmaya, iç tedarik sağlamak için yerli üretimini güçlendirmeye, üreticisini desteklemeye, bu yolla istihdam yaratırken refah düzeyini arttırmaya; sattığı maldan da ciro değil, kazanç elde eden bir yapıya ihtiyacı var.
Yani yanlıştan dönmek için zihniyet değişimine ve değiştikten sonra yeniden ekonomiyi kurgulamak için emek vermeye gerek duyuluyor. Yoksa sorun tek başına paranın olmaması ya da dövizde tutulması değil. Problem; ortada gerçekçi bir ekonomi modelinin olmaması.