Sosyal Medya

Çetin Ünsalan: Görmeyen Bakan sorunu

4 Mart 2022

Enflasyon rakamları açıklandı; ardından da Hazine ve Maliye Bakanı Nebati beyanat verdi: “Dövizi nasıl düşürdüysek, enflasyonu da öyle düşüreceğiz.” Aslında sorun tam da burada. Çünkü Bakan Nebati, faizin ve dövizin de düştüğünü zannediyor.

Oysa sizin ne açıkladığınız değil, piyasada hangi oranların uygulandığı önemlidir. Faizi yüzde 14’lere kadar düşürdük. Peki bireyler ya da firmalar bankalara başvurduklarında ne oldu? Çok daha yüksek faiz oranlarıyla karşılaştı.

Doları maliyeti öteleyerek ve ağırlaştırarak 13 – 14 TL bandında oynatıyoruz. Peki piyasaya çıktığınızda dolar kuru gerçekten ne? Çoktan 18’lerin üzerinde maliyetlenen bir para gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bir takım bankacılık ürünlerini önlem zannederek ve rakamları istediğiniz seviyede tutarak sorunu aşmış olmuyorsunuz.

Aksine bunlar ekonominin gerçeklerinde yaşanırken, rakamlara yansımadığı için büyük bir belirsizlik, biriken bir risk ve konuşulmayan maliyetlerin gölgesinde sermaye erimelerine neden oluyor.

Bunun en güzel kanıtı enflasyon. Sorunu kabul etmeyip, halen istatistikler üzerinden bir algı peşinde koşuyorsanız, hatta istatistikler bile artık size yardım edemiyorsa orada yapmanız gereken tek şey sorunla yüzleşmektir. Çünkü çözüm de ancak bu yüzleşme sonrasında gündeme gelir.

Tüketici enflasyonuna baktığınızda vatandaş nezdinde yetersiz artışlar karşısında ne kadar büyük bir erime olduğunu görmemek mümkün değil. Satın alma gücü her geçen gün eriyen, borçlanma kapısı da kapanan, fırsat buldukça ödeyemeyeceğini bildiği halde borçlanmaya devam eden bir tüketici yapısıyla ancak bankacılık sistemini de riske atarsınız.

Daha yılın ikinci yarısında 4 bin 253 TL olarak uygulanan asgari ücretin alım gücü, hesaplamalara göre 3 bin 652 TL’ye düştüyse, bu yılın sonu gelmez. Bakın basına yansıyan haberlere göre durum ne? “TÜİK enflasyon hesabına göre bile iki ayda memur 844 lira, emekli 581 lira, asgari ücretli 601 lira kaybetti.”

Gıda enflasyonundaki artışta dünyanın dördüncü ülkesi haline geldiyseniz, DİSK-AR raporlarına göre ülkede yüzde 95’lere vuran bir gıda enflasyonu varsa ve insanlar harcamalarının neredeyse yüzde 40’ını gıdaya yönlendirdiyse orada işin içinden meseleyi görmeden çıkabilmeniz mümkün değil.

Yine TÜİK verilerine göre geçen yıl Şubat ayında yüzde 27,09 olan üretici enflasyonu, 2022 yılının Şubat ayında yüzde 105,01 oranına yükseldiyse, tüketicinin enflasyonundan daha hızlı artan bir üretici enflasyonu varsa, bu büyük bir sermaye erimesini ve devamında gelecek işsizlik, ödemeler krizi gibi sorunları da haber veriyor demektir.

FED, faiz arttırımıyla ilgili politikasında savaşa rağmen değişiklik olmadığını açıklıyorsa, Fitch raporları dünyanın her yerinde faiz arttırma ihtimalini net bir biçimde ortaya koyuyorsa, en büyük pazarınız ve alım yaptığınız nokta olan Euro Bölgesi’nde enflasyon rekorlar kırıyorsa, meseleyi artık sığ politik beyanatlarla aşmanız mümkün değildir.

Netice itibariyle çok net gözüken bir şey var ki, hem Türkiye’deki gerçekleşmeler, hem dünyadaki eğilim, hem de artan riskler bu ülkede enflasyonun, faizin ve kurun artan hızla yükselmeye devam edeceğini gösteriyor.

Bunlara karşı ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı kur ve faizi düşürdüğüne inanıp, enflasyonu da düşüreceğini açıklıyorsa, orada ana problem görmeyen Bakan sorunudur. Peki görmezse ne olur? Bakın Tarım Bakanı Pakdemirli yaptığı tüm hatalarla istifasını verdi gitti. Geriye ne kaldı? Vatandaş tarafından ödenecek fatura…

Ekonomiyi tartışırken şucu veya bucu olmayın, hatayı yapan yaptığıyla kalıp, arkasını dönüp gidiyor; sonra faturayla başbaşa kalan vatandaşın kendisi. Dün de bugün de yarın da değişmeyecek bir kural var: Faturalar iktidarları götürür ama giden iktidarlar faturayı beraberinde götürmez. Yani günün sonunda hangi görüşten olursanız olun, herkes aynı tarafta.

 

[email protected]

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları