Sosyal Medya

Erol Taşdelen:  YEŞİL NÜKLEER VE BANKALARIN SÜRDÜRÜLEBİLİR İKİYÜZLÜ HALİ

12 Temmuz 2022

1971 – Ramsar – Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme; 1972 – Paris – Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi; 1972 – Stockholm – BM İnsan ve Çevre Konferansı Bildirgesi; 1973 – Washington – Nesli Tehlikede Olan Yabani Bitki ve Hayvan Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme; 1976 – Barselona – Akdeniz’in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi; 1979 – Bern – Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi; 1985 – Granada – Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi; 1989 – Basel – Tehlikeli Atıkların Sınırlar Ötesi Taşınımının Ve Bertarafının Kontrolüne İlişkin Sözleşme; 1992 – Valetta – Avrupa Arkeolojik Mirasının Korunması Sözleşmesi; 1992 – Rio – Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi;  1992- Rio – Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi; 1992- Rio – BM Ormancılık Prensipleri; 1994 – Paris – Özellikle Afrika’da Ciddi Kuraklık ve/veya Çölleşmeyle Mücadele için Birleşmiş Milletler Sözleşmesi; 1997- Kyoto – Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne Yönelik – Kyoto Protokolü; 1998- Aarhus – Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Karar Vermede Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi; 2000 – Floransa – Avrupa Peyzaj Sözleşmesi; 2009 – Cartagena – Biyogüvenlik Protokolü; 2012 – Rio– Rio+20 BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı … ne kadar şatafatlı başlıklar değil mi?

 

Milletler topluluğu 17 alanda SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK hedeflemişti

 

2016’da SÜRDÜRÜLEBİLİR Kalkınma Amaçları yürürlüğe girdi ve 17 alanda Sürdürülebilirlik amaçlandı : Yoksulluğa Son, Açlığa Son, Sağlıklı Bireyler, Nitelikli Eğitim, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği,  Temiz Su ve Sıhhı koşullar, Erişilebilir ve  Temiz Enerji, İnsana yakışır iş ve Ekonomik Büyüme, Sanayi yenilikçilik ve alt yapı, Eşitliksizlerin azaltılması, Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam alanları, Sorumlu Tüketim ve Üretim, İklim Eylemi, Sudaki Yaşam, Karasal Yaşam, Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar, Hedefler için ortaklıklar. Günümüzde 17 alandaki sürdürülebilir amaçların çok daha uzağındayız.

 

 

 

Dünya ülkelerinin çevreci, yeşil söylemi ile milletlararası genel kabul görmüş sözleşmelerin bazılarını yukarıda okudunuz. 2022 itibarıyla hepsi çöp belgesi konumundadır. Nedeni mi? Avrupa  Nükleer Enerjiyi “YEŞİL ENERJİ” kapsamına almak için harekete geçti de ondan. Avrupa Parlementosu Avrupa Komisyonu’nun önerisini 328 onay, 278 ret ve 33 çekimser oy ile onayladı iyi mi! Böylece, nükleer enerji projeleri sürdürülebilir yatırım listesinde yer alacak. Üstelik uygulama 2023’de yürürlüğe girecek. Avrupa Parlamentosu’nun Ekonomi ve Mali İşler (ECON) ile Çevre (ENVI) komitelerindeki milletvekilleri daha önce nükleer enerjinin yatırım programı içinde yer almasını veto etmişti. Son yapılan oylama ile milletvekilleri, doğal gaz ve nükleerin “yeşil yatırım” olarak etiketlenmesine izin vererek, bu alana milyarlarca euroluk yatırım yapmanın önündeki engeller de kalkmış oldu. Üstelik Almanya dışında Avusturya, Belçika, Finlandiya, İrlanda, Lüksemburg ve Bulgaristan’ta yeşil partiler iktidarda koalisyon ortağı olduğu Avrupa’da yeşil siyasetin bu kadar güçlü ve görünür olduğu bir dönemde böyle bir mevzuat değişikliği tam anlamı ile yeşil söylemlerin ikiyüzlülüğüdür. Anlaşılan Avrupa Rus Gazından kaçarken Nükleer tuzağına düştüler. Greenpeace’in hukuka başvuracağını ilan etmesi şimdilik bir teselli olmakla birlikte somut sonuç alınması ise çok zor görülüyor! Avrupa ilk etapta 300 milyar euro yatırım planı öngörmektedir.  Heder 2030’a kadar Rus Gazından tamamen bağımsız hale gelebilmek. İş nerelere gitti gördünüz mü? Bunlar tesadüf olamaz!

 

 

Çevreci bildiğimiz Sivil Toplum Kuruluşları sessiz kalması ise İnsanlık adına yüz karasıdır! Tarih bu tepkisizliğiniz ile sizi vicdanlarda yargılayacaktır biliniz! İnandırıcılığınız kalmamıştır!

 

Enerji sıkıntısını yaratanlar ile dillendirenler aynı kesim!

 

2022’de Enerji alanında kartların tekrar dağıtıldığı yıl oluyor. ABD Başkanlık Seçimlerinin ana konusu daha “Yeşil Dönüşüm ve Sürdürülebilir bir dünya” idi. Başkan seçilen Joe Biden Yeşil Dünya yaratmak için trilyonlarca dolarlık kaynak ayrılacağını ısrarla söylemlerinde kullandı. Seçimi kazanmasında bu söylemin büyük etkisi oldu.

2022 Pandemi sonrası Enerji Krizi kendini gösterdi. Bunda, fiili bir üretimin olmadığı fakat milletin elindeki paraların belli merkezlerde toplanması için uydurulan Kripto Madenciliğinin enerji tüketimi; Pandemi sürecinde ekonominin yavaşlamasında Sanayide Enerji kullanım düşmesine rağmen Elektrik üretim merkezlerinin verimli çalışamaması; insanların eve kapanması ile birlikte konutlarda enerji tüketimi artması etkili oldu. Rusya’nın “NATO sınırlarıma dayandı bu kırmızı çizgimiz” söylemi hafife alınınca Rusya – Ukrayna Savaşı sınırlı kalması beklenirken büyüyerek sürüyor. Bu savaşta, “dünya tekrar çift kutuplu hale mi dönüyor” siyasi tartışmalar içinde; ABD ve Avrupa’nın Rusya’ya tepkisinin fazlalığı bu süreci destekler nitelikte gözüküyor. Zira, Dünya Finans Sistemi’nden Rusya’nın dışlanma süreci swift sisteminden dışlanması; Rus Oligarkların (zenginlerin) mal varlıklarına el konması; Yabancı firmaların Rusya’dan hızla çıkması; Rusya’nın yurt dışında bulunan milyarlarca döviz varlığının dondurulması peş peşe gelince; Rus borsası çöktü ve işlemlere uzun süre kapatıldı. Rusya ister istemez “Doğal Gaz” silahını çekti. Yurt dışındaki döviz varlıklarına el konulmasını “Modern Korsanlık” olarak değerlendirdi ve karşılığında Rusya Avrupa ülkelerine gazı Ruble ile satacağını duyurdu.

Rusya, 1918’den sonra ilk defa borçlarını ödeyemeyip Temerrüde düştü. 2022 Temmuz başında Rusya ve İran ticarette USD yerine kendi para birimleri ile ticareti teşvik edeceğini duyurması gözleri Çin ve Hindistan’ın ne tavır alacağına çevirdi, önümüzdeki süreçte hep birlikte olacakları göreceğiz. Yaşanan süreçte iş Enerji Krizine kadar sürüklendi iyi mi? ABD, Rusya üzerinden Avrupa’yı ve Rusya’yı fena sıkıştırdı. ABD’nin Dünya Ticaret Savaşları Çin ile sınırlı kalmayacağı belli oldu.

Yaşananların arkasında ABD olduğuna yönelik ciddi analizler yapıldı. Türkiye ise şimdilik, “ne yardan ne serden vazgeçerim” tavırları ile tarafsız davranmaya çalışıyor.

 

 

 

Sıkışan Avrupa çaresizce Nükleer Enerjiyi “Yeşil Enerji” ilan etti

 

Enerji Tüketiminin artmasında ihtiyaç yerine; “moda” gibi kavramlar ile tüketimin pompalanmasında ciddi katkı var. Yıllardır Tüketimin merkezi ABD ve Avrupa’da örneğin; kişi başı Tekstil tüketimi 3,5 kg olan dünya ortalamasının on katı 35 kg tekstil tüketimini dizginleme yerine “Yeşil” söylem ile “Geri Dönüşüm” söylemini de ortaya atması inandırıcı olmuyor, çok sırıtıyor. Türkiye’nin Tekstil Geri Dönüşüm Merkezi olan UŞAK geleceğin parlayan yıldız illerinden biri olmaya şimdiden aday ve ismini önümüzdeki yıllarda daha sık duyacağız. Bazı Tekstil devi firmalar, çevreci söylemleri geliştirirken daha çok kazanacakları ve kar marjlarının daha büyük olduğu; Geri Dönüşüm içermeyen ürün almama ve satmama kararı alıyor. Önümüzdeki yıllarda Geri Dönüşüm sertifikaları çok kıymetli olacak, geri dönüşüm içermeyen ürünler satılamayacak.

 

Bu kargaşa içinde Enerjide sıkışan Avrupa “Yeşil Enerji stratejisinde” değişikliğe giderek Nükleer Enerjiyi “Yeşil Enerji” içine sokmak için harekete geçti. Onlarca yıldır kullanılan söylemler çöpe atıldı; Nükleer Enerji karşıtı kurumlar bir bir “Nükleer Enerjinin çevreye zarar vermediği, çevre dostu olduğu” yönünde açıklamalar yapmaya başladı. Başta tereddüt yaşayan Sivil Toplum Kuruluşları da fonlandıkları kurumların söylemlerine uyarak söylem değiştirdi.

Windscale (İngiltere), Three Mile Adası (ABD- Pensilvanya), Çernobil (Ukrayna- Eski Sovyetler Birliği), Mihama Nükleer Santrali (Japonya), Fukuşima Nükleer Faciası (Japonya) … vb Nükleer kazaları görmezlikten gelip; “yeni teknoloji nükleer santraller daha güvenli” söylemini geliştirdiler. Bu tavır tam anlamı ile “sahibinin sesi” söylemi şeklinde gelişti. “Kim seni fonluyorsa onun sesi olma” durumu söz konusu. Bu tam da bu konuda Avrupa ve ABD’nin iki yüzlülüğü. Zira ortada tutarsız, ikiyüzlü bir tavır söz konusu. Nükleer santralin Doğa ve İnsan dostu olduğunu; bilgisi, aklı, vicdanı olan hiç kimse savunamaz. Savunuyor ise söyleyene değil, söyletene bakmalı. Teknoloji ne kadar gelişir ise gelişsin bu santrallerin sıfır kaza riski taşıdığı, insanlığa zarar vermeyeceğini kimse öngöremez. O zaman basit bir soru : Bu santraller çok güvenli ve sıfır kaza riski var ise niçin milyarlarca dolar karşılığı sigorta yapılıyor?

 

Bankaların SÜRDÜRÜLEBİLİR ikiyüzlülüğü

 

Sadece bizde değil dünyada da başta bankacılık sektörü olmak üzere SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK üzerine söylemler geliştirdi. Ana kredi stratejilerini SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK üzerine kurgulandı. Konuya duyarlı olanlar ve bankacılık sektörünün içinde bulunanlar fark etmiştir, son yıllarda bankaların yenilenen yurt dışı kaynaklı Sendikasyon kredilerine bakın; hemen hemen hepsinin “kredilerin SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK üzerine olduğu” görülür. Kısaca, dünyanın içine edenler ile “dünyayı bu durumdan kurtaracağız” diyenler aynı kesim farkında mısınız? O zaman sormalı “o kadar yeşil düşkünüydünüz de; dağları köstebek gibi talan eden maden ocaklarına kim kaynak sağladı; Karadeniz yaylalarına kadar illa da asfalt yol götüreceğim diye plan yapanları kim finans sağladı; Trakya’yı, Bursa Ovasını, Sakarya ovalarını kimin paraları ile sanayi kentine çevrildi; Adana’da pamuk tarlalarını; Antalya’da Portakal bahçelerine sanayi tesislerine kaynağı kim sağladı; ülkenin her yerinde biten termik santrallerine kim kaynak sağladı; siyanür ile dünyanın her yerinde Altın arayan Kanadalı, Alman firmalarına kimler izin verdi, kimler kaynak sağladı; halkın kullanma hakkını elinden alan Ege – Akdeniz’in güzelim koyların beton yığınına dönüşmesinde hangi kaynaklar kullanıldı?” listeyi uzatmak mümkün. Tümünün altında Dünya Finans Sistemi kaynaklarının Türkiye uzantılar yok mu sanıyorsunuz! Şimdi kalkmış Nükleer santrallerin nasıl çevre dostu olduğunu halka ikna etmeye çalışıyorlar. Nükleer Santrallerin üzerine çiçek böcek resmi yapmak ile olmuyor maalesef.

 

Sürdürülebilir söylemlerini dillerinden düşürmeyen başta bankacı sözcülerine, “Hadi canım sen de” demek geliyor insanın içinden! “Doğa ve İnsan” odaklı Sürdürülebilir gelecek için çalıştıklarını söyleyecek belki de en son kesim Bankacılık Sektörüdür!

 

Erol TAŞDELEN – Ekonomist     www.bankavitrini.com

 

FÖŞ yakındı:  Bu kışı nasıl çıkartacağız, ben de bilmiyorum

 

Recep Erçin:  E-ticaret düzenlemesi sektöre gem vurabilir

 

Prof Fatih Özatay:  Risk düzeyi Ocak 2002’deki risk düzeyinden yüksek

 

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları