Bugünden geriye doğru baktığımızda Erdoğan ve birinci halkada görev yapan danışmanlarının yaklaşık 10 ay önce ucu baskın seçime gidecek bir projeksiyon yaptığını anlıyoruz. Hedef, adı konmamış devalüasyonla birlikte TL zayıflayacak, ihracat artacak, cari açık düşecek, kredilerle birlikte belli bir dönem içinde de olsa kısmı rahatlama yaşanacak. Her şey yolunda gitseydi kulislerde konuşulduğu gibi Mayıs 2022 erken seçim tarihi olarak açıklanabilirdi. Ama işler çok istendiği gibi olmadı.
Ama yine de biz konu ile ilgili atılan adımları hatırlayalım. Önce 23 Eylül’de politika faizi 100 baz puan, 21 Ekim’de 200 ve 18 Kasım’da bir kez daha 100 baz puan düşürüldü. Ardından dövizde fırtına başladı. 15 Kasım’da 10 liraya yükselen dolar, iki gün içinde 17 lirayı aştı. Merkez Bankası’nın arka kapı müdahalesiyle 23 Aralık itibariyle 12 liralara kadar geriletildi. Sonra ise yine küçük adımlarla yukarıya doğru ilerlemeye başladı.
Enflasyon için de benzer bir çizgiden bahsedebiliriz. Yüzde 20’lerden başlayan süreç bugün itibariyle yüzde 70’lerin üzerine çıktı. Politika faizi meselesini, piyasanın verdiği olağanüstü refleksi iktidar tarafının çok beklenemediğini sonradan attığı adımlardan anlıyoruz. Dövizi sabitlemek için ülkenin geleceğini dahi ipotek altına alacak yeni icatlar buldular. Kur Korumalı Mevduat dahil bu hamleler ilk günlerde Bakan Nebati’nin gözlerinde ışıltıya bile yol açmıştı.
Tam bu noktada AKP içinde erken seçim yeniden konuşulmaya başlandı. Ekonomik toparlanmaya eşlik edecek batıyla yeniden kurulacak köprüler rüzgarın yeniden arkadan esmesini sağlayabilirdi. Her ne kadar ABD Başkanı Biden’la bir türlü yıldızlar barışmasa bile ortak bir fotoğraf karesi bile başlangıç için yeterli gelebilirdi. Hem Türkiye hükümeti ABD’nin istediği rotaya girmeye de başlamıştı. BAE, Arabistan, Mısır ve İsrail ile yeniden trafik başlamıştı. Suriye, Libya ve Akdeniz’de de iddialarından geri çekilmeye hazırdı. Ama yine beklenmedik bir şey oldu. Rusya-Ukrayna savaşı başladı.
SAVAŞLA BiRLİKTE PLANLAR ÇÖP OLDU
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali Türkiye’yi çok derinden sarstı. Tüm arabuluculuk çalışmalarının, savaşın bir an önce bitmesi için gösterilen gayretin arkasında da bu büyük sarsıntı var. Ekonomide hedeflenen tabloda hem Ukrayna hem de Rusya baş aktörlerden biriydi. Ülke turizminin neredeyse ana taşıyıcısı bu iki ülkeydi. Bu pazarların kaybedilmesi sadece turizm sektörü için değil büyük bir döviz açlığı çeken ülke ekonomisi için de belirleyici halde. Üstelik sadece bu da değil. Gıdadan enerjiye onlarca kalemde çok ciddi işbirlikleri var. Oralarda büyük yıkım yaşanmaya başladı. Bir de buna savaşın tüm dünyada yarattığı negatif atmosfer eklenince Erdoğan’ın tüm hesaplarını daha uygulamaya koymadan çöpe atmasına yol açtı. Üstelik savaş hala devam ediyor.
Savaşın yükü sadece ekonomik olarak değil siyasi olarak da Erdoğan iktidarını zorlamaya başladı. NATO çizgisine tam biat etmeye doğru giden süreç yıllardır kurmaya çalıştığı denge politikasını da yerle bir etmeye aday.
İktidarın, ülke içinde seçime kadar bir süre için etkili olacak ve sonuç alabilecek siyasi-ekonomik tüm hedefleri bir anda yerle bir oldu. Cumhur İktidarı için baskın bir seçimde toplumun rızasını arkasına alarak kazanılacak seçim de hayallerin çok ötesine düştü. Birkaç aydır başta yargı eliyle yaşanan baskıyı da bu gelişmelerle birlikte değerlendirmekte fayda var.
RIZA ÜRETEMEDİ BASKI DEVREDE
20 yıllık Erdoğan iktidarında baskı ve şiddet hiçbir zaman yok olmadı. Sadece dozajı, aracı ve biçimi değişti. Ama Türkiye’nin kaderini belirleyecek seçimlere bir yıl kalmışken ve tablo iktidar için hiç de iç açıcı değilken sürecin rutin işlemesi beklenemezdi. Öyle de oldu. İktidarda kalmak için toplumun rızasını alamayacağını (önceki seçimlerde belli ölçüde başarmıştı) anlayınca B planını devreye soktu. Bildiği ve kendince başarı elde ettiği tek örnek olan 7 Haziran–1 Kasım seçimleri arasında yaşatılanlar da Cumhur İttifakı açısından yol gösterici sanırım. Muhalefeti tümüyle baskı altına almak, toplumu seçeneksiz bırakmak bir anlamda kendi kazanamasa da kimseyi kazandırmamak. Hayata geçirilmek istenen taktik aslında bu kadar. Anlaşılan o ki iktidar bu süreçte yargıya önemli bir görev biçti. HDP’nin kapatılma davası ile ilgili atılan adımlar, Gezi davası, Kaftancıoğlu kararı bir anlamda atılan ilk adımlar olarak kabul edilebilir. Kuşkusuz gerisi gelecek. Başta sosyal medya olmak üzere basının tümüyle soluksuz bırakılması bu adımlardan biri olarak görünüyor. Peki bu plan sonuç verir mi?
ERKEN SEÇİM İMKÂNSIZ GİBİ
Seçim yasasına göre normal süreye bir yıl veya daha az bir süre varsa seçim kararı alındıktan 60 gün sonra sandık halkın önüne gelmeli. Yani en geç kasım ayı başında gerçekleşecek bir seçim için eylülde karar alınmalı. Bunun kesinlikle olmayacağını söylemek kuşkusuz doğru olmayacak. Ama takvime bakarsak da her geçen gün erken seçim ihtimalini imkansız hale getirdiği gerçeği de unutulmamalı. Buradan hareketle iktidarın bir yıllık bir süreci önüne koyduğunu ve saati geriye doğru çalıştırmaya başladığını söylemek mümkün. Ama CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT hamlesi de gösterdi ki Cumhur İttifakı’nın işi hiç de kolay değil.
Erdoğan’ın hem SADAT hem de Atatürk Havalimanı ile ilgili sözleri bu alanda elinin çok kuvvetli olmadığını da gösteriyor. Üstelik partinin eski ama önemli isimleri neredeyse her konuda farklı düşünceler ifade ederken. Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik ve Bülent Arınç’a bakarak hızla son iki haftayı hatırlayalım. Kaftancıoğlu’ndan konser yasaklarına kadar ne kadar tartışma varsa bu üç isim iktidarın karşısında durdu. Birleşik Arap Emirliği ile ilgili Cahit Özkan’a Ömer Çelik tarafından verilen ayar ve ardından görevden alınması parti içinde akortun ne kadar bozuk olduğunu gösteriyor.
İktidarın hesabı da yol haritası da belli. Muhalefetin hamlesiyle birlikte masaya eli açık oyuna oturmak zorunda kaldı. Ve eli çok zayıf bu yüzden de yapabilecekleri son derece kısıtlı.
SÜRECİN GİDİŞİ MUHALEFETİN ELİNDE
2023 seçimleri öncesi fotoğrafa bakıldığında seçimin kaybedeninin Cumhur İttifakı olacağı uzaydan bile görülüyor.
Yazının tamamı burada /Birgün