Ekonomi
“Yeni Türkiye”: Milliyetçilik yükseliyor, siyasal İslamcılık katılaşıyor
Merkezi Almanya’nın başkenti Berlin’deki Bertelsmann Vakfı’nın yeni raporuna göre, daha otoriter bir yönetim anlayışının yerleştiği, ekonomisi daha da kötüleşen Türkiye,…
Merkezi Almanya’nın başkenti Berlin’deki Bertelsmann Vakfı’nın yeni raporuna göre, daha otoriter bir yönetim anlayışının yerleştiği, ekonomisi daha da kötüleşen Türkiye, son 10 yılda demokrasi ve hukuk devletinin en çok gerilediği ülke oldu. Gelişen piyasa ekonomileri ve gelişmekte olan ülkeler grubundaki 137 ülkeyi mercek altına alan Bertelsmann Vakfı’nın 2022 yılı Dönüşüm Endeksi (BTI) raporu, Türkiye ile ilgili dikkat çekici sonuçlar ortaya koydu.
Bertelsmann Vakfı’nın Dönüşüm Endeksi raporu, 2004 yılından bu yana her iki yılda bir yayımlanıyor. 2020 yılında yayımlanan raporda Türkiye ilk kez “otokrasi” olarak sınıflandırılmıştı. Rapor, vakfın 120 ülkede 250’yi aşkın uzmanın yer aldığı bir uluslararası ağın sağladığı analizlerden yola çıkılarak hazırlanıyor. Raporda yayımlanan veriler, Almanya ve ABD’nin kalkınma ajansları, Dünya Bankası ve Şeffaflık Ajansı tarafından da dikkate alınıyor.
Raporda Türkiye, hukuk devleti, demokratik kurumların istikrarı ve devletin temel işlevini yerine getirme kapasitesi bakımından 137 ülke arasında 74’üncü sırada yer aldı. Son 10 yılda toplam -2,85 puanlık kayıpla Türkiye, mercek altına alınan tüm ülkeler arasında siyasi alanda en büyük gerilemenin yaşandığı ülke oldu.
BTI raporuna göre, 2023 yılında cumhuriyetin kuruluşunun 100’üncü yıldönümünü kutlamaya hazırlanan Türkiye üç temel sorunla karşı karşıya. Raporda bu sorunlar “Otoriterleşmenin konsolidasyonu, ekonomik kırılganlık ve artan oranda ihtilafların hâkim olduğu bir dış politika” olarak sıralandı.
“Otoriter eğilimler konsolide oldu”
Türkiye’nin 2011 yılına kadar “İslam ve demokrasinin bağdaşabilirliğine örnek gösterilerek alkışlandığına” dikkat çekilen raporda, özellikle 2013 yılından itibaren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sergilemeye başladığı “ataerkil ve siyasal İslamcı liderlik tarzının” hakim hale gelmeye başladığı belirtiliyor. 2016 yılındaki darbe girişiminin cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi meşrulaştırmak için kullanıldığı, bu dönüşümün güçler ayrılığını baltaladığı ve siyasi katılımcılığının da ciddi ölçüde kısıtlanmasına yol açtığı vurgulanıyor.
Raporda, “‘Yeni Türkiye’de, ‘güçlü bir yürütme sistemi’ kisvesi altında, otoriter eğilimler konsolide olmuştur” tespiti yer alıyor ve 2016 yılındaki darbe girişiminin ardından ordunun sivil denetim altına alındığı kaydedilirken “2018’de Türkiye’nin parlamenter demokrasiden cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi, ülkenin otoriterleşmesini hızlandırdı. Dolayısıyla yürütme en büyük antidemokratik aktör. Türkiye’de kalan birkaç liberal demokratik, reformcu aktör, demokratik yollardan seçilen cumhurbaşkanının izlediği otoriterleştirme hamlelerini tersine çevirebilecek yeterli güce sahip değil” değerlendirmesine yer veriliyor.
“Milliyetçilik yükseldi”
Türkiye’de milliyetçiliğin yükselişte olduğu, ancak milliyetçi söylemlerin sadece AKP ve koalisyon ortağı olan MHP tarafından değil, muhalefet partileri tarafından da kullanıldığı belirtilen raporda, “Kutuplaşma hız kesmeden devam etti” deniliyor.
“Erdoğan, ülkeyi kutuplaştırmak için popülist milliyetçiliği kullandı” denilen raporda, Türkiye’de kimlik politikalarının kutuplaştırma amacıyla araçsallaştırıldığı, cumhurbaşkanının söylemleriyle başta Kürtler olmak üzere seküler reformcu kesimleri hedef aldığı belirtiliyor.
Otoriter siyasal İslamcı anlayış
Raporda, iktidarın siyasal İslamcı gündemi eleştirilerek “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın otoriter İslamcılığı, devletin düşmanı ilan edilen Gülen hareketi takipçilerini ve Kürt azınlığını hedef almaktadır” ifadeleri yer alıyor.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişimini izleyen süreçte AKP hükümetinin öncelikli güvenlik hedefinin “Gülen hareketini devlet yapılarından, özellikle ordu ve istihbarat servisinden temizlemek” olduğu vurgulanırken devamında “Çoğunluğu Avrupa ve ABD’ye kaçan Gülen hareketinin yöneticileri, buradan ideolojileri doğrultusunda, Türk hükümeti aleyhindeki hasmane faaliyetlerine devam ediyorlar” görüşü dile getiriliyor.
Siyasal İslam’ın toplum mühendisliği
Raporda ayrıca Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın siyasette artan ağırlığına da dikkat çekiliyor. Erdoğan’ın politikalarıyla Türkiye’de daha İslami bir yaşam tarzını teşvik ettiği belirtiliyor, toplumsal yaşamın siyasal İslamcıların hedefleri doğrultusunda dönüştürülmeye çalışıldığı kaydediliyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kamusal hayatın her alanında etkisini artırdığına işaret edilen BTI raporunda, “Diyanet, cumhurbaşkanının homojen İslami bir toplum inşa etme hedefi ile uyumlu bir şekilde, hükümetin kültürel mühendisliğinin bir aracı haline gelmiştir” ifadeleri yer alıyor.
Diyanet’in resmi olarak karar alma mekanizmalarında yer almamakla birlikte cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından alınan kararlara “meşruiyet kazandıran dini otorite” gibi haraket ettiği de yapılan tespitler arasında bulunuyor.
Kamu yönetiminde gerileme, yürütmenin artan baskısı
BTI 2020 Türkiye raporunda, ayrıca demokratik kurumların işleyişinde yaşanan gerilemeye de dikkat çekiliyor.
“Cumhurbaşkanının ölçüsüz denetimi, yandaşlık, siyasallaşma, liyakata dayanmayan yönetim biçimi, hesap verilebilirliğin yok edilmesi sonucunda kamu yönetiminin verimliliği ve kalitesinin gerilediğine” işaret edilen raporda, “Kamu harcamalarında şeffaflığın olmayışı ve artık doğrudan cumhurbaşkanına bağlı olan Merkez Bankası başta olmak üzere düzenleyici kurallarının bağımsız olmayışı, en temel endişelerin nedenlerini oluşturmaktadır” görüşü aktarılıyor.
Siyasi katılımcılık, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü alanlarında yaşanan gerilemeye dikkat çekilen raporda, “Meclis ve kamu yönetimi dahil, tüm demokratik kurumlar artan oranda yürütme tarafından denetleniyor” gözleminin de altı çiziliyor.
“Öngörülemeyen ve güvenilmez partner”
İç siyasetteki gelişmelerin Türkiye’nin dış politikasını da etkilediğine vurgu yapılan BTI raporunda, Suriye ve Libya’daki tek taraflı askeri operasyonları ile Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerinin Türkiye’nin NATO ve Avrupa Birliği’ndeki (AB) müttefikleriyle ilişkilerindeki gerilimi tırmandırdığı kaydediliyor.
Türkiye’nin uluslararası sorunların çözümünde diplomasi yerine güç kullanmaya yöneldiği, uluslararası ilişkilerde “öngörülemeyen ve güvenilmez bir partner” konumunda bulunduğu kayda geçiriliyor. Ayrıca “Cumhurbaşkanlığı sarayının dış politika karar alma süreçlerini tekeli altına alması sebebiyle dış politikada kurumsallık azaldı. Bu sadece iç ve dış politika arasındaki sınırların kaybolmasına değil, aynı zamanda Türk dış politikasını tutarsız ve istikrarsız hale de getirdi” görüşü aktarılıyor.
Yaygın yapısal sorun: Yolsuzluk
Ekonomi giderek kötüleşiyor
100’üncü yıldönümü için temenniler listesi
Raporun tamamına ilişkin haber burada.
Değer Akal /Deutsche Welle Türkçe