Çetin Ünsalan: Türkiye’de tüketici olmak
15 Mart 2022
Bugün Dünya Tüketiciler Günü… Sağlıklı bir ekonominin olmazsa olmaz aktörlerinin başında gelir tüketici. Çünkü tüm ekonomik aktiviteler aslında günün sonunda birinin satınalması ya da hizmet talep etmesi üzerine kurgulanır.
Yani en büyük güçtür tüketici olmak. Vatandaş olma bilinciyle eşdeğerli olarak tüketim bilincinin geliştiği toplumlarda da, hakkını arayan, daha önemlisi hakları olduğunu bilen insanlardan oluşur.
Peki kanuni düzenlemeler yapmak, bir takım haklara sahip olmak tek başına yeterli mi? Genellikle modern toplumlarda alınan kararlar, tüketicinin genelini ilgilendiriyorsa, zincirleme olarak genel uygulamaya dönerken bizde herkesin tek tek dava açması beklenir.
Çünkü bu dolaylı yoldan yıldırma hareketidir. Türkiye’de tüketici olmanın en çok rastlanılan başlıklarından biridir bu. Bu ülkede her şey olmak zordur; ama tüketici olmak biraz daha zordur.
Türkiye’de tüketici olmak, vergi rekortmeni olduğu halde, ödediğini verginin hesabını soramamaktır.
Türkiye’de tüketici olmak, dünyanın birçok yerinde lehte tavırla başlayan davalarda, ‘acaba’ ile başlayan bir önyargıyla birlikte insanların hayatına girer.
Türkiye’de tüketici olmak krediyle yaşamaya alıştırılıp, tüketim ekonomisinin birer kurbanı hale getirilip, sonra bilinçsiz tüketim yapmakla suçlanmaktır.
Türkiye’de tüketici olmak, yüksek enflasyonla yaşayıp, daha düşük enflasyonla maaş zammı alıp, sonra da geçinemiyorum dediğinde suçlanmaktır.
Türkiye’de tüketici olmak, lafa gelince herkesin el üstünde tuttuğu, ama icraata gelince ilk fırsatta cebindekinin son kuruşuna kadar alınmasının mubah sayıldığı insan olmaktır.
Türkiye’de tüketici olmak, bir zamanlar esnafın sahip çıktığı, sonra marketlerle gözü boyanıp oraya kaydırılıp cebine kredi kartı konulan, ardından bankaların icrasına muhatap kılanan, kredi kartı harcamalarının yüzde 80’i ile gıda, giyim, barınma ve ulaşım harcaması yapan ama kredi kartı kullanmayı bilmeyen insan olmaktır.
Çünkü finansal okuryazarlığı olmadan cebine kredi kartı koyulan, yasa gelirinin iki katından fazla borçlanmasın derken, her bankadan gelirinin iki katı kredi sağlanan, daha sonra reklamlarla çocukları adına tüketim yapması tetiklenen ve günün sonunda ödeme kabiliyetini yitirince kötü niyetli olmakla suçlanan kişi olmak demektir.
Yani Türkiye’de tüketici olmak zordur. Hem yeterli tüketici bilincini vermiyorsunuz, hem çaresiz bırakıyorsunuz, hem hak verip hakkını savunmasını boşa kürek çekmek olarak anlatıyorsunuz sonra da tüketim toplumu yaratıp, tüketim ile israfı birbirine karıştırıp, tüketicide bilinçsizlikten söz ediyorsunuz.
Şimdi bu manzara karşısında kim haksız; kim hatalı? Kanunları yaparsınız ama insanların bilincine bırakamazsınız. Çünkü önce insanlarda tüketici bilinci geliştirip, finansal okuryazarlık dersleri verip, sonra krediye kavuşturmalısınız.
Yoksa Dünya Tüketici Günü’nde sadece tek bir soru sorarsınız: Ne olacak bu vatandaşın hali? Hele ki siyaset bunu kullanmış ve ortadan kaybolmuşsa…
Simone Kaslowski: Rusya-Ukrayna Savaşının Tetiklediği Dönüşümler
Kırmızı et fiyatları KDV indirimine rağmen son bir ayda yüzde 33 zamlandı