Ekonomi
TÜSİAD: Zaman kaybediyoruz ama krizden çıkış hala mümkün
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, konuştu. Turan enflasyonla doğru yöntemlerle mücadele edilmediğini söyledi. ‘Zaman kaybediyoruz’ diyen Turan, krizden çıkışın hâlâ mümkün…
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, konuştu. Turan enflasyonla doğru yöntemlerle mücadele edilmediğini söyledi. ‘Zaman kaybediyoruz’ diyen Turan, krizden çıkışın hâlâ mümkün olduğunu vurguladı.
Düşük faiz politikası tercihinin başladığı 2021 Eylül ayından bu yana enflasyon ve kurda rekorları gören ekonomide, maliyetin ağırlaştığına dikkat çeken Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan, ekonomide yavaşlamanın şiddetlendiğini kaydetti.
Son ekonomik ve siyasal gelişmeler ile ilgili Sözcü’den Sayime Başçı’nın sorularını yanıtlayan Turan, “zaman daralıyor” vurgusu yaparak, ekonomi yönetimine şu soruyu sordu: “Ekonomik göstergelerin istenilen çerçeveden uzaklaştığı bu ortamda reel sektör olarak sormamız gereken şu; bu politikalar belli ki sonuç vermedi. Ekonomi yönetiminin B planı nedir?”
– Türkiye Ekonomi Modeli ile enflasyonda, kurda ve CDS’lerde tarihin en kötü dönemlerinden biri yaşanıyor. Gelinen noktayı TÜSİAD cephesinden değerlendirdiğinizde nasıl bir tablo ile karşı karşıyayız?
Son bir yıldır çizilen ekonomik çerçeveye dair eleştirilerimizi en baştan beri paylaşıyoruz. Enflasyonla doğru yöntemlerle mücadele etmiyoruz. Bu yüzden sürekli olarak kamu kurumlarının tahminlerinin yukarı revize edildiğine şahit oluyoruz. İster enflasyon ve cari açık olsun ister CDS ve kur olsun en başta hedeflediğimiz yerlerden çok uzağız. Bu politikalarda ısrar ettikçe zaman kaybediyoruz. Her kaybedilen zamanın ekonomik açıdan bir maliyeti oluyor. Ekonomik göstergelerin istenilen çerçeveden uzaklaştığı bu ortamda reel sektör olarak sormamız gereken şu; bu politikalar belli ki sonuç vermedi. Ekonomi yönetiminin B planı nedir?
– Size göre Türkiye’nin en önemli ilk 3 sorunu nedir?
Kurumların yıpranması, adalette yaşadığımız problemler ve ülkemizin geleceği açısından çok önemsediğimiz eğitim kalitesindeki düşüş, beyin göçü. Ekonomide sorunları hızlı ve doğru adımlarla çözersiniz fakat yukarıda saydığımız bu üç konuda kararlılıkla ilerlemek zaman ister. Bu konularda ileriye gitmediğiniz müddetçe ülke olarak kalkınamıyorsunuz.
– Globaldeki ve Türkiye’deki gelişmeler doğrultusunda sonbaharda bir ani duruş öngörüyor musunuz?
Finansal açıdan takip ettiğimiz iki mühim konu var. Bunlardan ilki Kur Korumalı Mevduat’ta ağustos ortası ile vade sonuna geliniyor. Şirketlerin KKM’yi ne kadar döndüreceği önemli. İkincisi sonbahardaki eurobond, sendikasyon dönüşleri. Yabancı yatırımcıların belirsizliklerden dolayı çok da istekli olmadıklarını duymaktayız. Döviz arzında yaşadığımız her sorun TL’de değer kaybı anlamına geliyor. Dolayısıyla bu iki dönem TL açısından riskler barındırıyor. Öte yandan hem yüksek enflasyon hem de finansal koşulların sıkılaşması sonucunda, son dönemde ekonomideki yavaşlamanın şiddetli olduğunu analiz ediyoruz. Bu hem iç talepteki yavaşlama ile ilgili, hem de ihracat ve dış talepten kaynaklanmakta. Özetle, önümüzdeki dönem hem TL’nin seyri, hem enflasyon ve finansal koşullar ekonomik büyüme üzerinde risk oluşturuyor.
– Mevcut ekonomi ve para politikası kararlarının yarattığı çelişkiler ile finansmana erişim konusundaki sıkıntılar, yüksek kredi faizleri, nasıl bir yatırım ortamı yaratıyor?
Türkiye enflasyon hızlanmışken, düşük faiz politikası tercihi yaptı. Bu tercihin bugün sonuçlarını yaşıyoruz. Bunlar yüksek enflasyon ve artan döviz talebi. İkinci aşaması da yüksek kredi faizi, yükselen risk primi ve yabancı sermayeye erişimin yani döviz kaynağına erişimin zorlaşması. Bunlar olurken, kuru kontrol edebilmek adına Merkez Bankası rezervlerini harcıyoruz. Alınan tüm bu makro ihtiyati tedbirlerin maksadının sıkılaştırma değil de esas olarak dövize kaçışı engellemek adına yapıldığını düşünüyoruz. Kaçınılmaz sonuç, finansal koşulların sıkılaşması ve krediye erişimin daha da zor hale gelmesidir. Günün sonunda hem yüksek enflasyon hem yüksek kredi faizi hem de değer kaybeden bir TL ile karşı karşıyayız.
En başta doğru bir çerçevede ilerlesek muhtemelen ne enflasyon ne de kredi faizleri bugün bu denli yüksek olacaktı. Ekim-kasımdan bu yana aslında yatırım kredilerinde bir arz sıkıntısı olduğunu biliyoruz çünkü bankacılık sistemi de ticari bir yapı ve bu krediler tanımı gereği uzun vadeli. Uzun vadeli kredi fiyatlaması yapabilmek için maliyetlerinizi hesaplayabilmeniz, öngörebilmeniz gerekir. Her maliyet artışı da daha yüksek kredi faizi anlamına gelmekte. Yüksek enflasyon ortamında, sürekli regülasyon değişikliğine tabi olan ve maliyetleri artan, bu öngörülemeyen süreçte doğru bilanço ve nakit yönetimi yapmaya çabalayan bir bankacılık sektörü var. Bu reel kesim için de geçerli. Tüm bunların sonucunda da krediye erişim pahalı hale geliyor, yatırım ortamı zayıflıyor.
Kalıcı kopuş kutuplaşma yaratılmamalı
– Türkiye’de seçimlere bir yıldan az bir süre kaldı. Bu süreçte toplumsal ve ekonomik açıdan gördüğünüz riskler nelerdir?
Türkiye’de seçim dönemleri genelde hararetlidir ancak siyasi partiler arası görüş ayrılığı ve yarışın, kalıcı kopuş ve kutuplaşmalara yol açmaması gerekir. Geçmişten aşina olduğumuz vaat yarışı ve hesabı iyi yapılmamış popülist söylemler de uzun vadede zararlı oluyor. Sağduyudan uzaklaşmadığımız, toplumsal barışa özen gösterdiğimiz bir seçim geçirmeyi ümit ediyoruz.
Maaş artışları enflasyonun ardından koşuyor
– Yaşanan krizin en ağır yükü çalışan kesim ve halk üzerine yıkılmış durumda. İş dünyası bu noktada nasıl bir rol üstlenmeli?
Geçen yıldan beri özel sektörde pek çok şirket çalışanlarını enflasyondan korumak için inisiyatif alıyor. Asgari ücrette yıl ortası ayarlaması yapıldı. Öte yandan enflasyonun sürekli artmaya devam ettiği ortamda, sadece ücret artışları bu konuyu çözmeye yetmez. Çünkü süreç enflasyonun ardından koşan ücret düzeltmelerine dönmüş durumda. Doğru adımlarla kararlı şekilde enflasyonla mücadele etmediğiniz müddetçe, diğer attığınız her adım sadece süreci kovalar, yeterli olmaz.
patronlardunyasi.com