Sosyal Medya

Ekonomi

Türkiye’de hekimlik yapmaktansa İsviçre’de kebapçıda çalışıyor

İstanbul’daki bir araştırma ve eğitim hastanesinden istifa eden 13 yıllık kadın hastalıkları ve doğum uzmanı M.M.’nin neşter tutan elleri, artık…

Türkiye’de hekimlik yapmaktansa İsviçre’de kebapçıda çalışıyor

İstanbul’daki bir araştırma ve eğitim hastanesinden istifa eden 13 yıllık kadın hastalıkları ve doğum uzmanı M.M.’nin neşter tutan elleri, artık İsviçre’de bir kebapçıda soğan soyuyor. 44 yaşındaki M.M., hekimlikle ilgili umudunu yitirince çok sevdiği mesleğini bıraktı. M.M.’nin cilt hastalıkları uzmanı eşi de altı ay önce kamu hastanesindeki görevinden istifa etti.

İstifa dilekçesini veren ve sürecin tamamlanmasını bekleyen M.M., Türk Tabipleri Birliği verilerine göre son iki yılda kamudan istifa eden yaklaşık 8 bin hekimden sadece biri. Beyaz önlük, stetoskop M.M.’nin tutkusuydu. M.M., “Bu film böyle bitmemeliydi” dedi.

‘Soğan soyuyorum ama daha huzurluyum’

Peki istifa eden pek çok sağlık çalışanı gibi M.M. yurt dışında hekimlik yapmayı düşünüyor mu? M.M. üç ay Almanca kursuna gitmiş: “Sonra bıraktım. 44 yaşındayım o enerjiyi bulamıyorum. Şimdi tekrar başlasam, denesem mi diye düşünüyorum ancak cesaret edemiyorum.”

M.M.’nin kariyeriyle ilgili son kararı kebapçılık yapmak olmuş. İsviçre’de kebapçılık yapan kardeşinin yanına gidip 30-40 gün kalarak çalışıyor, karşılığından ücretini alıp çocukları ve eşinin yanına İstanbul’a dönüyor. Şimdilik iki ülke arasında mekik dokuyan M.M. “Aileme, arkadaşlarıma, yakın çevreme hekimliği neden bıraktığımı anlatamıyorum. Kül tablası temizliyorum, masa siliyorum, bulaşık yıkıyorum, soğan soyuyorum ama emin olun çok daha huzurluyum. Tek sorunum ailemin İstanbul’da kalması” dedi.

Üniversiteye giriş sınavında en yüksek puanları alarak tıp fakültesine giren, altı yıllık zor ve meşakkatli bir eğitimden geçen, arkasından tıpta uzmanlık sınavını (TUS) da aşarak yerleştikleri uzmanlık dallarında yine dört-altı yıl eğitim almaya devam eden, bazıları yan dal eğitimlerini de tamamlayan hekimler hiç bu kadar mutsuz ve umutsuz olmamıştı.

M.M.’yi istifaya iten süreç aslında kişiye özel değil. Yaklaşık 20 yıldır uygulanan siyasi tercih ve sağlık politikalarının eseri.

M.M. bu zor karara zemin hazırlayan faktörleri şöyle paylaştı: “Ülkedeki koşullar, pandemide yaşadığımız sıkıntılar, halkın gözünde mesleğimizin değersizleşmesi, yok sayılması, gelecek ve maddi kaygılar, sıkıntılara rağmen idari açıdan huzurlu bir ortamdan giderek uzaklaşılması, sağlık sistemindeki sorunlardan hekim, hemşire, sağlık çalışanlarının sorumlu tutulması hekim istifalarına zemin hazırlıyor. Hepimiz büyük umutlarla, çabalarla tıp fakültesine girdik, çok zor bir eğitimden sonra bitirdik, TUS gibi bir sınavdan geçtik. Asistan hekimlik ağır bir süreç, 15 günü nöbet tutarak, nöbet ertesi çalışarak tamamladık. Gelecekte her şey daha iyi olacak umuduyla bunların üstesinden geldik. Ama gördük ki özellikle son 10 yıldır koşullar iyiye gitmedi, daha kötü oldu. Sürekli anksiyeteyle yaşıyoruz. En çok zorlayan faktörler geleceğe dair umudun olmaması, maddi kaygılar ve yaşadığımız psikolojik stres.”

‘Üretim bandı işçisi gibi çalışıyorduk’

M.M. poliklinikte, günde en az 50-60 hasta gördüklerini, bazen bu sayının 90’ı bulduğu anlattı: “Otomobil fabrikasındaki üretim bandı işçisi gibi çalışıyordum. Bir dönem 5 dakika bir hasta görüyorduk. Sonra itiraz ettik bu süre 10 dakikada bire çıktı. Son altı aydır yine beş dakikada bire indi. Hastanın içeri girmesi, kimlik kontrolüyle 2-3 dakika geçiyor. Hastayı muayene masasına almak, ultrasonla bakmak, smear testi, gebelik takibi bu kadar kısa sürede yapılamaz. Gebelikte bebeğin kalp atışına bakıp ölçümlerini yapıp bitiriyorduk. Hastayı dinleyemiyorduk bile. Hastayla en fazla iki kelime konuşabiliyorduk, ‘Şikayetin ne?’ Bitti.  Bu iyi hekimlik değil. Hatta hekimlik bile değil. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı hastalarını yalnız muayene etmez. Hemşire isteriz yok, sekreter isteriz yok! Çalışma şartları, umutsuzluk, kaygılar istifaya zorluyor.“

Sorunların sistemle ilgili olmasına rağmen, hastayla karşı karşıya gelenlerin hekim olduğunu anlatan M.M., şiddet gördünüz mü soruma karşılık, “Hekimler arasında şiddete maruz kalmayan var mıdır” dedi.

‘Evimizi ailemizin yardımıyla alabildik’

M.M. meslek yaşamı boyunca hep kamuda çalışmış. Özel sektöre geçmeyi hiç düşünmemiş: “Durum bu kadar kötüleşene kadar maddi kaygılar benim için çok ön planda değildi. 2011’de Van’da zorunlu hizmetteydim. Depremi yaşadım, zorlu şartlarda, konteynırlarda, çadırlarda çalışırken bile bu kadar mutsuz, huzursuz ve umutsuz değildim. Eşim de hekim, haziran ayına kadar kamuda çalışıyordu. İki çocuğumuz var, evimizi ailemizin yardımıyla alabildik. Hiçbir birikimim yok. Aslına bakarsanız 10-15 yıllık hiçbir hekimin yok. Ancak geçinebildik. Aldığım maaşla çocuklarımı istediğim okulda okutma ya da istediğim semtte yaşama şansım yok.”

‘Babam bile maaşıma inanmıyor’

Hekimlerin maaşlarının yüksek olduğuyla ilgili yaygın bir kanı yaratıldığını belirten M.M., “Babamı bile aldığım maaşa inandıramıyorum. Hekimler hep çok çalışıyorlardı. Ama en azından bu çalışmaların karşılığını alıyorlardı” dedi.

Son sekiz yıl aynı hastanede çalıştığını, klinik şefi ve ekip arkadaşlarıyla bir sıkıntı yaşamadığını vurgulayan M.M. “Yine de herkes huzursuz. Klinikteki hekimler bir araya gelince hep aynı şeyi konuşuyorduk ‘Ne yapacağız, ne yapabiliriz, ne yapalım’ diye. Kimimiz cesaret edip istifa kararı alıyor. Ben de bir risk aldım, gemileri yaktım, kararımı verdim” diye anlatıyor.

 

MESUDE ERŞAN

diken.com.tr

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler