Döviz
TCMB faizi yüzde 14’te tuttu, artık reel faiz daha negatifte, para politikası yok hükmünde
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) politika faizini beklendiği gibi %14 seviyesinde sabit tuttu. Karar metninde dikkat çekici tutarsızlar bulunmakta. Küresel…
Karar metninde dikkat çekici tutarsızlar bulunmakta.
Küresel enflasyonist baskıların risklerinden bahsederken, emtia fiyatlarındaki yüksek seyrin (başta enerji olmak üzere) üretici ve tüketici fiyatlarını yükselttiği belirtiliyor. Buna karşın büyük merkez bankalarının parasal genişleme sürecine devamına vurgu yapılırken, başta Fed olmak üzere büyük merkez bankalarının para politikasında dönüm noktasına gelerek parasal sıkılaştırmaya etkili bir şekilde geçeceklerine vurgu yok.
Yurtiçinde “liralaşma” stratejisine destek açıklanırken, enflasyonla mücadelede para politikasının kullanılmayışına karşı söz yok. Liralaşmanın bu kadar derin negatif faizle nasıl kalıcı olacağı belirtilmemekte. Üstelik KGF ile sağlanacak uzun vadeli TL fonlamanın yatırımları artıracağı beklentisi gibi bir yaklaşımdan fayda beklenirken, bu şekilde parasal genişlemenin enflasyon etkilerinden bahsedilmiyor.
TÜFE enflasyonu %48,7’de iken halen “para politikasının gözden geçirilme sürecinde” olduğu yazılırken, enflasyon hedefinin %5 olduğuna vurgu da oldukça ilgi çekici. Enflasyon bu derece yükselmişken, fiyat istikrarı için halen cari fazla vermenin araç olarak sunulması da para politikasının “önemsizleştirilmesi” adımının kanıtı olarak durmakta. Cari fazla yaratmanın hem ekonomide hızla yavaşlama hem de geçici konjonktürel faktörler nedeniyle oluşacağı ve sürdürülemeyeceği gerçeği bir yana, cari fazlanın bir para politikası aracı olamayacağı da atlanmakta.
Enflasyonda kayda değer düşüş için ise baz etkisinin beklendiğinin açıklanması da not edilmeli. TCMB tüm umudunu TL’nin mevcut seviyelerde en az 18 ay daha kalacağına bağlamış durumda. Fakat Fed’in para politikasını değiştirmesinin TL üzerinde yaratacağı baskılar ve jeopolitik riskler TL’de değer kaybına neden olarak baz etkisini anlamsızlaştırabilir. Baz etkisi devreye girse dahi, beklenen yılsonu TÜFE enflasyonun %25 civarı olması TCMB’nin halen %5 olarak koruduğu enflasyon hedefine kısasla zaten büyük başarısızlık anlamına geliyor. Sene sonu enflasyon beklentilerinin piyasada %35-40 aralığında olduğunu hatırlatalım, TL’de istikrarın dolar karşısında 13,5 seviyelerinde korunması varsayımına rağmen hem de.
Şubat ayında daha da yükselmesi ve %55-58 aralığına çıkması beklenen TÜFE enflasyonu ile KKM’ye uygulanan politika faizi birleştiğinde reel faizin mevcut %23 seviyesinden %35’lere doğru daha da eksiye düşeceğini eklemek gerekli. Enflasyonla mücadele açısından resmi politika faizi anlamını kaybetti. Doğru. Ancak, KKM ve altın tasarruf hesabı için referans alınan faizin enflasyon %50 üzerine giderken politika faizi ile %14 olması KKM’ye TL’sini yatıran vatandaş açısından kaybın büyüklüğünün ölçütü olması açısından önemli.
PPK kararı ve metni bir kez daha Türkiye’de para politikası olmadığını, başıboşlukta enflasyonu kalıcı şekilde düşürmenin de fiyat istikrarını yakalamanın da mümkün olmadığını hatırlattı.
Aşağıda PPK metnini bulabilirsiniz:
Salgında varyantlar ve artan jeopolitik riskler, küresel iktisadi faaliyet üzerindeki aşağı yönlü riskleri canlı tutmakta ve belirsizliklerin artmasına yol açmaktadır. Küresel talepteki toparlanma, emtia fiyatlarındaki yüksek seyir, enerji başta olmak üzere bazı sektörlerdeki arz kısıtları ve taşımacılık maliyetlerindeki yüksek seviye uluslararası ölçekte üretici ve tüketici fiyatlarının artmasına yol açmaktadır. Yüksek küresel enflasyonun, enflasyon beklentileri ve uluslararası finansal piyasalar üzerindeki etkileri yakından izlenmektedir. Bununla birlikte, gelişmiş ülke merkez bankaları artan enerji fiyatları ve arz-talep uyumsuzluğuna bağlı olarak enflasyonda görülen yükselişin beklenenden uzun sürebileceğini değerlendirmektedir. Bu çerçevede, iktisadi faaliyet, işgücü piyasası ve enflasyon beklentilerinde ülkeler arasında farklılaşan görünüme bağlı olarak gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikası iletişimlerinde ayrışma gözlenmekle birlikte, merkez bankaları destekleyici parasal duruşlarını halen sürdürmekte, varlık alım programlarına devam etmektedir.
Kapasite kullanım seviyeleri ve diğer öncü göstergeler yurt içinde iktisadi faaliyetin, dış talebin de olumlu etkisiyle güçlü seyrettiğine işaret etmektedir. Büyümenin kompozisyonunda sürdürülebilir bileşenlerin payı artarken, cari işlemler dengesinin 2022 yılında fazla vermesi öngörülmektedir. Cari işlemler dengesindeki iyileşme eğiliminin güçlenerek devam etmesi, fiyat istikrarı için önem arz etmektedir. Kurul, bu hedefe ulaşmak için uzun vadeli Türk lirası yatırım kredilerinin önemli bir rol oynayacağını değerlendirmektedir.
Enflasyonda yakın dönemde gözlenen yükselişte; ekonomik temellerden uzak fiyatlama oluşumları, küresel enerji, gıda ve tarımsal emtia fiyatlarındaki artışlar ile tedarik süreçlerindeki aksaklıklar gibi arz yönlü unsurlar ve talep gelişmeleri etkili olmaktadır. Kurul, sürdürülebilir fiyat istikrarı ve finansal istikrarın tesisi için atılan ve kararlılıkla sürdürülmekte olan adımlar ile birlikte, enflasyonda baz etkilerinin de ortadan kalkmasıyla dezenflasyonist sürecin başlayacağını öngörmektedir. Bu çerçevede Kurul, politika faizinin sabit tutulmasına karar vermiştir. Alınmış olan kararların birikimli etkileri yakından takip edilmekte ve bu dönemde fiyat istikrarının sürdürülebilir bir zeminde yeniden şekillenmesi amacıyla TCMB’nin tüm politika araçlarında kalıcı liralaşmayı teşvik eden geniş kapsamlı bir politika çerçevesi gözden geçirme süreci yürütülmektedir.
TCMB, fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar elindeki tüm araçları liralaşma stratejisi çerçevesinde kararlılıkla kullanmaya devam edecektir. Fiyatlar genel düzeyinde sağlanacak istikrar, ülke risk primlerindeki düşüş, ters para ikamesinin ve döviz rezervlerindeki artış eğiliminin sürmesi ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla makroekonomik istikrarı ve finansal istikrarı olumlu etkileyecektir. Böylelikle, yatırım, üretim ve istihdam artışının sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde devamı için uygun zemin oluşacaktır.