Dünya Ekonomisi
Güldem Atabay: Para politikasıyla üretimde reform yapılmaz
Bu hafta açıklanan temmuz ödemeler dengesi verileri içinde enerji maliyetlerinde Ukrayna işgaline bağlı yaşanan yükselişin getirdiği fazladan dış ticaret açığı…
Bu hafta açıklanan temmuz ödemeler dengesi verileri içinde enerji maliyetlerinde Ukrayna işgaline bağlı yaşanan yükselişin getirdiği fazladan dış ticaret açığı için gereken finansmanın, ağırlıklı oranda AKP hükümetinin politikaları sonucu kaliteli para kaçarken kaynağı belli olmayan döviz girişleri ile fonlandığını gördük. Rakamlarla ifade daha anlaşılır. İlk yedi ayda oluşan 36,7 milyar dolarlık cari açığın 24,4 milyar doları net hata noksan kalemi kaynaklı; nam-ı diğer kaynağı kategorize edilemeyen döviz.
İster sınır ticareti deyin ister kokain parası deyin ancak bu seviyede ve böylesi sürüp sürmeyeceği belli olmayan bir fonlama kaynağı neresinden bakarsanız bakın Yeni Ekonomi Modeli harikasının patlattığı enflasyon yanında artırdığı cari açığın da yarattığı TL üzerindeki kırılganlığın had safhada olduğunu anlatıyor.
Bu durumun 2023 bahar aylarında beklenen çifte seçimlere kadar bu şekilde devam edeceğini varsayabiliriz. Malum, Cumhurbaşkanı bizzat Orta Doğu turu, Putin ziyareti ile varoluşsal savaşı için taze dolar arayışı turuna çıkmıştı. Uzunca süredir uyuşturucu ticareti kontrollerinin aksamasının ardında da yarattığı “ekonomik aktivite” olduğu konuşuluyor, yazılıyor. Bilmek mümkün değil. Fakat Türkiye ekonomisinde büyüme “borçlanarak iç tüketim” yoluyla köpürtülürken, ihracat zayıflamasına rağmen ithalat tam gaz devam edip, cari açığı şişirirken ortada duran fonlama sorunu iktidarın elindeki “ateşten top” şimidlerde.
Hatta büyük olasılıkla muhalefetin kazanacağı görünen çifte seçimlerde Millet İttifakı’nın kucağına bırakacağı büyük ekonomik krizden bir sonraki seçimde nemalanmak dahi stratejistlerinin aklında.
Bu durumdan, iktidarı kaybedeceği hemen her seçim anketine yansıyan Erdoğan hükümetinin son dönemde en belirgin Borsa İstanbul operasyonunda olduğu gibi, yakıp yıkarak Türkiye ekonomisini gelecek iktidara bırakmaya kararlı göründüğünü anlıyoruz. Hatta büyük olasılıkla muhalefetin kazanacağı görünen çifte seçimlerde Millet İttifakı’nın kucağına bırakacağı büyük ekonomik krizden bir sonraki seçimde nemalanmak dahi stratejistlerinin aklında.
Bu seviyede bir dış ticaret açığı, bu seviyede berbat bir fonlama ve Türkiye ekonomisinin uzun dönemli büyüme ve istihdam yaratma zorunluluğu dış ticaret açığını köpürten petrol fiyatlarının olası seyri hakkında stratejik şekilde gerçekçi olmayı gerektiriyor.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre son iki yılda rekor hacimlerde petrol rafinerisi kapatıldı. 2020 ile 2022’nin ortası arasında, günde 3,8 milyon varille (bpd) rekor düzeyde ham damıtma kapasitesi eksildi. Kapasitedeki bu daralma en azından önümüzdeki on yılın ortasına kadar, yakıt fiyatlarının da talep çöküşü olduğu dönemler hariç yüksek eğilimde kalmasına neden olacak. Riyad merkezli Uluslararası Enerji Forumu (IEF) ve S&P Global tarafından hazırlanan bir rapora göre, yakıt piyasalarında ve yakıt fiyatlarında yüksek oynaklık bu sürece eşlik edecek. Daha düşük ham damıtma kapasitesi ve Rusya ile Çin’den yapılan petrol ürünü ihracatının azalması, rafineri marjlarını bu yaz rekor seviyelere çıkararak, varil başına tipik 10 dolara kıyasla varil başına 35-50 dolarlık rekor bir seviyeye çıkararak “sektördeki ciddi darboğazların altını çizdi”.
İleriye bakınca, yakıt piyasalarının önümüzdeki yıllarda sıkı kalması bekleniyor, çünkü planlanan yeni kapasitenin artması zaman alacak, operasyonel zorluklar planlara uyulmasını engelleyecek. Çünkü IEF/S&P Global raporuna göre, rafineriler artık yeni yatırım kararlarına bağlı kalma konusunda isteksizler.
Raporda, “Orta vadede, yeni rafineri kapasitesine yapılan yatırımın, elektrikli araçların yanmalı motorların yerini almasıyla küresel petrol talebinin platolaştığını gösteren tahminlerle susturulması bekleniyor” denildi.
IEF ve S&P Global’e göre, geçmişte yeni kapasiteye yatırımları teşvik eden yüksek rafineri marjları, şimdi yeni yatırımlara dönmüyor. Nedeni de enerji sektöründe yaşanan Yeşil Dönüşüm’ün çok kısa vadede mevcut yatırımları âtıl hale getireceği gerçeği.
Bir başka haber de ABD tarafından, varil petrol fiyatının 80 doların altına inmesi halinde stratejik petrol rezervlerine alım yaparak petrol fiyatlarına destek vereceği.
Tüm bu bilgilerden hızla anlaşılması gereken, varil petrol fiyatının uzun yıllar ortalamada 80-90 dolar civarında seyredeceği ve Türkiye’ye faturasının da 80-100 milyar dolardan aşağıya anlamlı derecede düşmeyeceği. Yabancı para ihtiyacının öyle kolay kolay düşmeyeceği.
PARA POLİTİKASIYLA ÜRETİMDE REFORM YAPILMAZ
TCMB Başkanı Kavcıoğlu’nun beklenmedik makalesinde Yeni Ekonomi Modeli’nin trajikomik şekilde yaptığı güzellemesinin aksine, ortada para politikası yoluyla üretimin ithal girdi bağımlılığını azaltarak cari açığı fazlaya çevirecek bir reform yok. Hatta bir adım ileri geçerek eklemek gerekli: Kavcıoğlu’nun makalesindeki tüm iddiaları tek kalemde silmekte fayda var keza para politikası yoluyla söz konusu yapısal değişimin elde edilmesi mümkün değil.
Şu durumda, AKP iktidarı dönemi boyunca sürdürüleceği anlaşılan “yanar-döner” şaibeli döviz girişleriyle engellenmeyen cari açıktaki artışı dizginlemek için çalışacak kadrolara ihtiyaç var. Türkiye’nin cari açığını daraltacak ve temelleri DNA’sı değişmekte olan küresel ekonomiye uyumlu bir sanayi-hizmet reformu gerekli. Odağında verimlilik ve teknoloji olması gerektiğini vurgulamak da gerekli herhalde TCMB Başkanlığı makamında oturan Kavcıoğlu’nun uydurma Yeni Ekonomi Modeli anlatımına bakarak.
Refahı artırmanın yolu sürdürülebilir büyümeden; o da uzun vadeli kaynak yaratma becerisinden geçiyor. Bunun yolu üretim modelinin baştan aşağı değişmesinden, ithal ara malı girdisini azaltmaktan geçiyor elbette.
Böylesi kapsamlı bir değişimi 21 yılda AKP kadroları içinde göremedik, 2018’den bu yana deneyimlediğimiz Başkanlık sistemi içinde bu vizyona sahip bir isim varsa da öne çıkarak Cumhurbaşkanı’na rağmen güvenilir bir politika üretecek alana sahip değil. Bu nedenle önümüzdeki seçim demokrasinin, hukukun ve kurallı ekonominin tesisini sağlayacak kadro değişiminin sağlanması açısından ne kadar yaşamsal önemdeyse, Türkiye ekonomisinin üretim yapısının değiştirilerek gelecek 50 yılın kurtarılması açısından da yaşamsal önemde.
Keza enerji maliyetlerinde geçici küresel resesyon dönemlerinden öteye Türkiye’nin ithal bağımlılığının olduğu fosil yakıtlara bağlı enerji faturasında düşüş de beklenmiyor. Genç ve umutsuz Z kuşağını yeniden hayatla barıştırmanın, diğer geri kalan nüfusun refahını ve hayat kalitesini artırmanın yolu sürdürülebilir büyümeden; sürdürülebilir büyüme de uzun vadeli kaynak yaratma becerisinden geçiyor. Bunun yolu da üretim modelinin baştan aşağı değişmesinden, Yeşil Enerji’ye yatırımdan, ithal ara malı girdisini azaltmaktan geçiyor elbette. Para politikasını karman çorman, amaçsız, oyuncak hale getirmenin bu değişimi değil topyekûn, bir adım bile sağlamayacağını da bilecek basirette olmak lazım doğal olarak.
PolitikYol