Sosyal Medya

Ekonomi

Gıda enflasyonunun suçlusu kim?

Bu yıl "Yeniden Yerele" temasıyla 13'üncü kez kapılarını aralayan YZB'de perakende sektörünü var eden tüketicilerin üzerindeki enflasyon baskısı masaya yatırıldı. Alanının uzman isimleri "Gıda Enflasyonunun Suçlusu Kim?" oturumunda buluştu...

Gıda enflasyonunun suçlusu kim?

Yerel Zincirler Buluşuyor Konferansı ve Fuarı (YZB), alanının uzman isimlerini “Gıda Enflasyonunun Suçlusu Kim?” oturumunda buluşturdu. Moderatörlüğünü Dünya Gazetesi (NBE) Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın üstlendiği oturuma tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD) Başkanı Sencer Solakoğlu, Onur Market Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Özen ve Dünya Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz konuşmacı olarak katıldı.

Bu yıl “Yeniden Yerele” temasıyla 13’üncü kez kapılarını aralayan YZB’de perakende sektörünü var eden tüketicilerin üzerindeki enflasyon baskısı masaya yatırıldı. Tarım ve hayvancılık sektöründeki başlıca sorunlar, döviz kurları ve girdi fiyatlarının artışıyla birlikte tüketicilere makul fiyatlı gıdaların sunulup sunulamayacağı, düşük verimliliğin ve eksik rekabetin etkisi, tüketicinin alım gücü ve sağlıklı rekabet için sağlıklı piyasa şartlarının nasıl oluşturulabileceği tüm taraflarıyla ele alındı.

“GIDA ENFLASYONUNDA ZİMBABVE’DEN SONRA İKİNCİ SIRADAYIZ”

Moderatörlüğünü Dünya Gazetesi (NBE) Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın üstlendiği “Gıda Enflasyonunun Suçlusu Kim?” oturumuna gıda perakendesindeki enflasyonun sadece Türkiye değil tüm dünyanın gündeminde olduğuna dikkat çeken Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, “Dünya ekonomisi tarihi bir dönemden geçiyor. Şu anki tabloda dünya ekonomisinin yıl sonunda yüzde 3,2 büyüme göstereceği öngörülüyor. Geçen yıl 6’nın üzerindeydi. Ekim ayında yayımlanacak raporda yüzde 3’ün altına inmesi öngörülüyor. Avrupa bölgesi büyüme rakamı geçen yıl yüzde 5’in üzerindeydi, Ekim ayında 2,5 civarında olması tahmin ediliyor. Gelecek yıl tahmini bu rakam 1,2’ye düşecek. Bu ciddi bir yavaşlamaya işaret ediyor. Bu veriler bizim için de çok önemli sonuçlara ışık tutacak. Birçok iş koluna sirayet eden enerji konusunda Avrupa çok etkileniyor. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) rakamlarını incelediğimizde diğer ülkelerle aramızda büyük bir enflasyon farkı var. Keza G20 ülkelerine baktığımızda, Rusya’da 15, Almanya’da yüzde 14, Brezilya’da yüzde 13,4, İspanya’da yüzde 13, bizde ise yüzde 90. Zimbabwe’den sonra ikinci sıradayız” dedi.

Gıda enflasyonundaki başlıca nedeninin kur artışı olduğuna değinen Aslanoğlu, “TL’nin değer kaybı en çok ortaya çıkan neden olarak görünüyor. Bizim yüksek ithal girdi kullanmamızın etkisi yüksek. Bu artışlarda mazot, gübre, zirai ilaç gibi başlıkların hepsi etkili oluyor. Öte yandan yapısal nedenler de ön plana çıkıyor. Ülkemizde arazilerin küçük olması, teknolojinin yoğun kullanılmaması, eğitim düzeyinin görece düşük olması, çok sayıda aracı olması ve zaman zaman eksik rekabet gözlenmesiyle birlikte artan gıda talebi bu artışı tetikliyor. Bu etkilere artan nüfus, alınan göç, turizm, arz talep dengesizliği de neden oluyor” açıklamasını yaptı.

“FİNANSAL İSTİKRARI SAĞLAYACAK POLİTİKALAR ÖNCELİKLİ OLMALI”

Gıda enflasyonundaki artışın önüne geçilebilmesiyle ilgili olarak Erhan Aslanoğlu çözüm önerilerini şöyle sıraladı; “Kur karşımızda bir numaralı faktör görünüyorsa, finansal istikrarı sağlayacak politikalar öncelikli olmalı. Çok sıkı bir para politikasına ve dezenflasyon programına ihtiyaç var. Konunun yapısal, beklenti, verimlilik boyutları mevcut. Bu sadece gıda değil tüm sektörler için geçerli. Orta ve uzun vadeli tarımsal bir plana, ithal girdiler için önemli sübvansiyonlara, yapısal reformlara ihtiyaç var. Üreticilerimizin örgütlenmesinin geliştirilmesi gerekiyor. Dağıtım sisteminde rekabetin artırılması, lisanslı depolama ve tarımsal ürün piyasalarının geliştirilmesi önceliklerimiz arasında yer almalı. İklim krizi ile mücadele planlarımızı hazırlamalıyız. Ülkemiz kuraklıkta en çok etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Türk tarımı ihracatta ön planda yer alabilir. Bunun için sattığımız ürünlerin yeşil mutabakata uyumlu olması gerekiyor.”

“HEP BİR SUÇLU ARANIYOR”

Türkiye’de gıda fiyatlarının her ayın 3 ve 4’ünde enflasyon verileri açıklanınca gündeme geldiğini belirten tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, “Mutlak olarak her ay bu konuyu genellikle etiket üzerinden, market fiyatları üzerinden tartışıyoruz. Oysa çok uzun bir süreç var. Tarladan sofraya diyoruz ama bir türlü tarlaya gidemiyoruz. Hep bir suçlu aranıyor. Bu suçlu bazen market zinciri, bazen depolama yapan birisi, bazen üretici oluyor. Avrupa ve ABD’de de gıda fiyatları yükseliyor. Kimse suçlu kim diye aramıyor. Nedenler belli; ekonomik, iklim, birçok neden var. Sorun var ama çözüm önerileri de gösteriliyor. Üreticiyi nasıl destekleriz diye bir çaba var” dedi.

Konuşmasında gıda fiyatlarının ülkemizde yüksek olmasının başlıca nedenini kur olarak işaret eden Yıldırım, “Temel sıkıntı tarımsal üretim. Gıda dediğimiz olay tarlada başlıyor. Biz suçluyu bulmaya çalışıyor, sorunu çözmüş gibi davranıyoruz. Bugüne kadar gıda enflasyonunu önlemek için ne yaptık? Örneğin gıda fiyatları artınca biz birinci adım vergileri indirip ithalat yaptık. İthalat yapılması ile bir sonraki dönemde üretimden vazgeçiliyor. Üretim azalınca, fiyatlar artıyor. Hal yasası değişirse fiyatlar düşer denildi. 2010 yılında yasa çıktı ancak fiyatlar düşmedi. Zincir marketlerden un sanayiine kadar uzanan bir araştırma süreci yaşandı. Ancak işin orada da olmadığı anlaşıldı. Dijital tarım denildi, ürünler buraya konuldu, KDV’de indirim oldu. Üretimdeki plansızlıkların önüne geçmeliyiz. Tarladan sofraya tüm süreci iyi yönetmeliyiz. Attığımız her bir adımın bir sonraki uygulaması ne olacak diye düşünmeliyiz.” açıklamasını yaptı.

“DÜNYANIN GÜNDEMİ GIDA MİLLİYETÇİLİĞİ”

Türkiye’nin çift haneli enflasyona geçtiği dönemden günümüze her yıl önemli bir gündemi olduğunu belirten Onur Market Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Özen şöyle konuştu; “Çift haneli enflasyona geçtiğimiz dönemin ertesi yılı döviz krizi ile baş başa geldik. 2020 yılında pandemi, 2021’de tedarik zincirinin bozulması, 2022’de de Rusya-Ukrayna savaşı gerçekleşti. Bugün sadece ülkemizde değil, tüm dünyada ana gündem artık gıda oldu. Şu an gıda milliyetçiliği konuşuluyor. Kapılar kapandı, herkes kendine yetebilmeyi düşünüyor, kendi tarım, üretim modeline geçiyor. Gelecek tarımda ve tarım artık savunma sanayiinden çok daha önemli bir konumda. Sektördeki sıkıntılara baktığımızda verimlilikle ilgili sorunlar var. İkinci sırada karlılık ve kazanç konusu yer alıyor. Ülkemizde bir yıl çok para eden bir ürün ikinci sene zarar ediyor. Üreticilerimiz önceki yıllarda düşük fiyatlarla ürünü üretirken risk alabiliyordu, üretimden vazgeçmiyordu. Şu an fiyatlar yüksek olduğu için risk alamıyor. Üretim aşamasından itibaren taban fiyat, destekler açıklanmalı. Dönem sonunda üretici cebine girecek parayı, karşılaşacağı riski görebilmeli. Tarımda sürdürülebilirlik ve teknoloji kullanımı sıkıntısı var. TÜİK verilerine göre ülkemizde tarımın yaş ortalaması 55. Ülke olarak genç bir nüfusa sahibiz, teknolojiyi etkin bir şekilde kullanıyoruz. Gençlerin tarımda olmayışı, karlılıkların düşük oluşu, teknoloji maliyetlerinin yüksekliği verimliliği düşürüyor. Verimlilik düşünce zincirin her halkasındaki kişiler mutsuz oluyor. Gençlerimizi tarıma kazandırabilmemiz için sadece işi tarım olan, işi tohum olan, işi tohumun genetiği, tarım teknolojisi olan üniversiteler kurmalıyız. Tarım liselerini hayata geçirmeliyiz. Sahip olduğumuz topraklarla, enerjimizle bir numara olma fırsatımız var” dedi.

“TARIM VE HAYVANCILIK BİLİM İŞİ”

Gıda enflasyon sorununun masa başında çözülmeyecek bir sorun olduğuna işaret eden Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD) Başkanı Sencer Solakoğlu, tarımın en büyük giderinin tüm dünyada kira olduğunu belirtti. Pandemi döneminde artan kira artışlarının tarıma yansıdığını belirten Solakoğlu, “Tarım arazilerinin artan fiyatları soframızdaki enginara, patlıcana yansıdı. Burada daha önceden düşünülüp tasarlanması gereken; 2003 yılında tarımsal sit alanı ilan edilip önüne geçilmesi gereken bir durum var. Bugün süt fiyatları artmamalı diyoruz. Niye artmamalı? Çünkü süt birçok ürünün ham maddesi, süt artırılırsa gıda enflasyonu artar. Gıda enflasyonunu yaratan şey süt değil. TL’nin değer kaybı. Üreten çiftçiye sen fiyatı artıramazsın dersen, maalesef adamın yapacağı tek şey ineğini kesip üretimi azaltmak” dedi.

Fiyat artışlarına yönelik soruların artık çok anlamlı olmadığının altını çizen Solakoğlu, “Hala aynı hatalar yapılmaya devam ediyor. Çünkü sahadaki insanlarla değil, masa başında çözüm üretilmeye çalışılıyor. Bu kira olayının öneminin ne kadar önemli olduğunu kaç kişi duymuştur bilmiyorum ama kira, tarım ekonomisinin ABC’si. Nitekim karar vermek zorundayız. Ya kapitalist bir sistemde üretim yapacağız ya da sosyalist sistemin içerisinde yapacağız. İkisini de karıştırdığınız zaman öngörülemez olduğunu düşünüyorum” açıklamasını yaptı.

Konuşmasında tanzim satış ve ucuz et satışına yönelik örneklere de değinen Solakoğlu sözlerini şöyle sürdürdü; “2018 yılında tanzim satış veya bugün ESK’nin ucuz et satmaya çalışmasını ele alalım. ESK’nin yanındaki kasap onunla rekabet edemez ki. Rekabet edemeyince dükkanını kapatacak. Tanzim satış noktaları konusunda uyarıda bulunduk, sisteme aykırı bir şey olduğunu söyledik. Patates, soğan satışa konuldu, ertesi sene bütün o patates soğanlar gübre olarak toprağa sürüldü. Öyle bir fazla üretim oldu ki, çiftçinin elinde veri olmadığı için ne ekeceğine karar veremedi. Geçen sene şundan çok para yapmıştım, yine onu ekeyim diyor. Planlama yapılması lazım ama şu anda değil. İleriye yönelik 5-10 yıllık planlar ehil insanlar elinde yapılmazsa, bilgisi olmadan fikri olan insanlarla yapılırsa o zaman Türkiye’nin geleceği daha kötü karanlık hal alır. Bu iş akademinin işi. Bu iş bilimin işi. Siyaset ve tarım ne zaman bir araya gelse mantık kapıdan dışarı çıkıyor. Tarımda ürün planlamasında kesinlikle siyasetin işi olmaması lazım.”

“1951 YILINDA YAYINLANAN RAPORDA BUGÜN KONUŞTUĞUMUZ SORUNLAR VAR”

Panelde üretimdeki sıkıntıyı örneklerle paylaşan Dünya Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz ise şunları kaydetti; “Üretimden neden vazgeçtik? Bilgiden çok bilgisizlik var. Ayağına tarla çamuru değmeyen hocalar öğrenci yetiştiriyor, biz yine sahada deneyimli çalışan arıyoruz. 1951 yılında yayınlanan Tarım Konusunda Yapılması Gerekenler diye bir rapor buldum, bugün konuştuklarımızla aynı sorunlar orada da var. Çözümü biliyorsun, atılması gereken adımlar ortada, peki neden yapmıyorsun? Pandemi bize gıdanın stratejik bir şey olduğunu gösterdi. Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz denir ya hani? Yozgat’ın Kabala köyünde kaymakam ve bir girişimci oradaki küçük tarlaları birleştirdi; yaptıkları üretimle 435 kişi kendi köyünde sigortalı işçi olarak çalışıyor. Gençlerin tarıma yönelmesi noktasında bir cazibe olması için tarıma bir gençlik aşısı veren yapı kurmalıyız. Tarlaya tohumun yanı sıra bilgi de ekmeliyiz. Sencer Bey gibi bilgili gençler benim tek umudum ama sayıları çok düşük. Planlama, işi bilen insanlar tarafından yapılsın. Bize gıda lazım, bitki tohumu değil. Torunlarımızın iştahı bizden daha düşük olmayacak.”

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler