FÖŞ Semineri: Ekonominin 3 öldürücü hastalığı ve tedavileri
17 Nisan 2022Tarih: 18 Nisan 20:30
On-line, ücretsiz
Kayıt için link: https://lp.integralyatirim.com.tr/ZiweaAuP9h
Bu seminerde neleri konuşacağız?
Bugünlerde Türkiye ekonomisinin hemen her yanından irin ve virüs fışkırıyor. 100 yıl aradan sonra, ikinci kez Avrupa’nın hasta adamı olduk. Fakat ekonomik sorunları doğru teşhis etmezsek, başımıza gelenleri de doğru değerlendiremeyiz. Basit bir sınıflandırma yardımcı olabilir:
- Konjünktürel (geçici, doğru ekonomi politikaları ile kısa sürede tedavi edilebilen)
- Yapısal, ya da kronik (ekonomik DNA’ya işlemiş, çözmek için toplumsal konsensus ve sabırlı reform gerektiren)
Hastalıklar.
İlk türe örnek yüksek enflasyon olur. Sebebi para politikasını Erdoğan’ın yönetmesi ve dünyaca kabul görmüş yöntemlerin tedavide kullanılamamasıdır. İkincisi için örnek ise cari açıktır. Cari açık doğru ekonomi politikalarıyla bir süreliğine iyileştirilebilir, fakat bir süre sonra yine kendini gösterir. Çare tüm toplumun kabul ettiği yapısal reformları hayata geçirmektir.
Integral Yatırım himayesinde vereceğim bu seminerde ekonominin geleceğini karartan ve tedavi edilmemesi halinde değişik türde krizler yaratacak 3 tehlikeli hastalığı ve çözümünü anlatacağım.
Döviz Açığı
Türkiye sürekli kazandığından daha fazla döviz harcıyor. Yani, dış dünyaya borçlanarak hayatını idame ettiriyor. Bu hastalığın başlıca 2 nedeni tasarruf eksikliği ve verimsiz üretimdir. Eğer köklü tedavi uygulanmazsa, son yıllarda sık sık yaşadığımız döviz kuru şokları sonunda ödemeler dengesi krizine yol açar. Yani, ülke iflas bayrağını açar. Çözüm ise finansal tasarrufları teşvik etmek ve üretimde kullanılan insan ve makinanın kalitesini yükseltmektir. Peki nasıl? Seminerde anlatacağım.
Kronik işsizlik
Kronik işsizlik toplumun tüm enerjisini sömüren bir hastalık haline geldi. Nedenleri üretimin gereksinimleri ile işgücünün becerileri arasında uyumsuzluktur. Bir başka deyişle, eksik eğitim ve kamunun tutarlı bir işgücü politikası üretememesi hastalığı yayar. Özellikle, düşük becerili bireyler ve gençlerin iş bulamaması, ekonomik sıkıntıların ötesinde sosyal huzursuzluk riskini cebinde taşır.
Eğer kalıcı işsizlik sürerse, politik istikrar bozulacağı gibi, sosyal güvenlik sistemi de batabilir, beyin göçü hızlanır. Çaresi eğitimi islah etmekten başlar. Gerisini seminerde anlatacağım.
Kalkınamayan Türkiye
Üçüncü ve en büyük sorun ise kalkınma eksikliği. Türkiye ekonomisi üzerinde tartışma sürekli milli gelir büyümesi, yol-köprü inşası, enflasyon, cari açık gibi oldukça dar kapsamlı veriler üzerinden yapılıyor. Halbuki, devletin ve hükümetin hedefi (sürdürülebilir) kalkınma olmalıdır. Nedir kalkınma?
Şu tanımı beğendim:
Kalkınma; ülkenin ekonomik, toplumsal, siyasal yapılarının değişerek insan yaşamının maddi ve manevi alanda ilerlemesi ve giderek toplumun refahının artmasıdır. Bu bakımdan kalkınma sadece genel sayılarla belirlenen ekonomik büyümeyi içermekle birlikte bunu aşmaktadır. Ekonomik kalkınma (büyüme) toplumun maddi refahını sağlama yönünde çok önemlidir, ancak tek başına kalkınmışlığı ifade etmeye yeterli değildir. Kalkınma kavramı iktisat disiplini içinde olduğu kadar iktisat disiplini dışında da karşılığını bulan bir kavramdır. Kalkınmayı ekonomik büyümeden ayıran en önemli unsur, toplumun genelini kapsamasıdır. Ekonomik büyüme, bir ülkenin üretim kapasitesinin ve bu kapasitenin kalitesinin artmasıdır.
Bu artış yapısal olarak ekonomik olmayan toplumsal unsurlara yansıdığında sosyal kalkınmadan bahsetmeye başlayabiliriz (Sosyal Kalkınma Raporu, 2010). Sosyal kalkınma ekonomik büyümenin yanında sosyal gelişim ve değişimleri de kapsamaktadır. Örnek vermek gerekirse, sosyal kalkınma, ulusal gelir dağılımının iyileştirilmesi ve yoksulluğun azaltılmasını, altyapı ve sosyal yatırımların sadece ülkenin belli bölgelerinde değil, özellikle geri kalmış bölgelerinde yoğunlaştırılmasını, böylelikle ülkenin her bölgesinin “ekonomik ve sosyal açıdan geri kalmışlık” olgusundan çıkarılmasını, eğitim sorununda çağdaş teknolojik bilgiyi kapsayan bir düzeye yönelinmesini, ülkenin maddi varlığı artarken, halkın yaşamının manevi yönden de zenginleşip kültürün yaygınlaşmasını, kalkınmışlığın paralelinde çevre koruma bilincinin geliştirilmesini, kadın, çocuk ve insan hakları bilincinin yerleştirilmesini, kadınların ekonomiye katılımlarının sağlanmasını ve kadınların da sosyal ve ekonomik gelişmelerde söz sahibi olmalarını hedeflemektedir (Sosyal Kalkınma Raporu, 2010).
Kalkınmaya bu açıdan bakıldığında, kalkınmayla birlikte toplumun kendini aşarak yeni bir topluma dönüştüğü kolaylıkla görülebilecektir. Kısacası, ülkenin ekonomik, toplumsal, siyasal yapılarında yaşanan ilerlemelerin bireyin yaşamının kalitesini arttırma yönünde değişimi olarak tanımlanan günümüz kalkınma anlayışının insana dair sosyal boyutunu sosyal kalkınma oluşturmaktadır. (kaynak: Karadenizsiad, link)
Türkiye 2013-2016 döneminin demokrasi krizleri sonrasında, tüm uluslararası kalkınma göstergelerinde gerilemekte. Eğer bu durum sürerse, ya toplumsal olarak fakirleşip Arjantin’e döneceğiz, ya da Körfez Monarşileri gibi zengin, fakat ilkel bir yaşama mahkum olacağız.
Türkiye’ni kalkınma hamlesinin sona ermesinin başlıca nedeni demokrasi adını verdiğimiz kurum ve kurallar bütünün tek adam rejimine feda edilmesidir. Türkiye hızla kalkınacak potansiyele sahiptir. 2002-2013 döneminde tüm dünyayı şaşırtacak ölçüde hızlı mesafe kaydetti.
Peki nasıl eski “güzel günlere” döneriz? Bir-iki ip ucu vereyim:
- Yargı bağımsızlığı,
- Özerk denetim kurumlarının (TCMB, BDDK, EPDK, Kamu İhale Kurumu, vs) hükümete değil anayasaya hizmet vermesi,
- Kurallara dayalı ekonomi yönetim,
- Kamplaşmaya değil, uzlaşma üretmeye yönelik politik rekabet.
Atilla Yeşilada’nın bireysel websitesinde önceki sunum ve seminer örneklerini bulabilirsiniz.