Ekonomi
Arda Tunca: TCMB Düzenlemelerinin Ticari Kredi Fiyatlamalarında Yarattığı Dengesizlik
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından son dönemlerde ilan edilen kurallarla bankacılık sisteminin ticari kurumlara yönelik kredi fiyatlaması piyasa matematiği…
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından son dönemlerde ilan edilen kurallarla bankacılık sisteminin ticari kurumlara yönelik kredi fiyatlaması piyasa matematiği mantığından tamamen çıktı. Bu noktaya çeşitli aşamalar sonrasında gelindi. Türkiye, uzun zamandır piyasa fiyatlamalarında yönlendirici, düzenleyici, eşit rekabet kurallarını koruyucu düzenlemelerin ötesine geçen bir ekonomi yönetimi anlayışına sahip. Ancak, son dönemlerin adımları bir başka boyuta işaret ediyor.
Bu yazıdaki amaç, düzenlemeleri anlatmak değil, düzenlemelerin bankaların ticari kredi fiyatlamasında yaşadığı “dengesizliğe” vurgu yapmaktır.
Düzenlemelerin sonucunda, bankalar ticari müşterilerinin finansal analizler sonucunda tespit ettikleri risklerini fiyatlayamıyorlar. Bugün için ticari kredilerde %17,07 ve üzerinde faiz oranı uygulayamıyorlar. Fiyatlama baskısının yanı sıra, kullandırdıkları kredilerin bazı türleri için ayrıca devlet tahvili almak zorundalar. Baskının temelinde devlet tahvili alma zorunluluğu yer alıyor.
Bankaların kullandırdıkları ticari kredilerin vadeleriyle devlet tahvillerinin vadeleri uyuşamıyor. Bu nedenle, bilançolarının vade yönetimini doğru finansal yönetim ilkeleri çerçevesinde hayata geçirmeleri bu baskılar altında mümkün değil. Bu durumda, devlet tahvili almak zorunda oldukları kredileri vermemeyi tercih ediyorlar. TCMB’nin isteği de bu kredilerin verilmesini engellemek zaten. Zira, kredi mekanizmasının yüksek hızla çalışması enflasyonda rekorlar getirdi. Nitekim, kredi büyümesi %10’u geçen bankalar, aşıma konu kredi tutarı kadar menkul kıymet almak ve bu menkul kıymetleri 1 yıl tutmak zorundalar. Kredi mekanizmasının soğutulması için faiz devre dışı bırakılınca, geriye kurallarla baskı kurmak kalıyor. Yapılan da bu. Fakat, sonuçları ağır. Vade unsuru dışında, devlet tahvillerinin çeşitli vadelerdeki getirileri kabaca %11-14,50 aralığında. Bir banka, tüketici enflasyonu %85,51, üretici enflasyonu %157,69 iken %11,00-17,07 aralığındaki getirileri kabul etmek ister mi?
Yukarıdaki anlatılanlar, fiyat baskılamaları sonucunda ticari kredilerin getirisinin geldiği noktaya işaret ediyor. Bir de kredinin kaynağı olan mevduatın maliyeti var. O cephede neler oluyor?
Bankalar, mevduat cephesinde de mevzuat yoluyla sıkıştırıldılar. Tasarruf sahipleri ağırlıklı olarak tasarruflarını yabancı para cinsinden mevduat hesaplarında tutmayı tercih ediyorlar. Yüksek enflasyona maruz kaldığı için istikrarını yitirmiş ve reel getirisi negatif olan TL ile tasarruf cazip değil. Bunun nedeni de TCMB’nin para politikası adına geliştirdiği uygulamalar.
Tasarruf sahibinin TL cinsinden tasarruf yapmasında motivasyonsuzluk yaratan TCMB, “Liralaşma” uygulaması ile TL tasarruf biriktirilmesi işini bankalara ihale ediyor. TL mevduat toplamı tüzel ve gerçek kişilerde ayrı ayrı asgari %50 olmak zorunda. Aksi takdirde, bankalar ilave menkul kıymet almakla yükümlüler.
Kur korumalı mevduat (KKM), kurun hareketli olmadığı koşullarda cazibesini yitirince, bankalar TL cinsinden mevduat faizlerini son günlerde yükseltmeye başladılar. Amaç, ilave menkul kıymet almak zorunda kalmamak. Bankalar aylık TL mevduata %25-26 ve üzerinde oranlar telaffuz etmeye başladılar. Zira, KKM’nin faizi bugün %13,50. Tasarruf sahibi, tüketici enflasyonu %85,51 iken %13,50 oranındaki getiriyi kabul etmek ister mi? Kaldı ki, %85,51’lik bir enflasyon karşısında %25-26 ile de negatif reel getiri söz konusu.
Bankaların getirileri azami %17,07, maliyetleri %25 civarındayken nasıl kar elde edecekler? Bu sorunun karşısında, bankaların karlılıklarının rekor düzeyde arttığına dair haberler akla gelecektir. Eylül sonu itibarıyla ilan edilen bankacılık sektörü verilerinde yukarıda anlatılan gelişmeler kısmen yer buldu. Çünkü, TCMB’nin yeni düzenlemelerinin tarihi 20 Ağustos 2022. Her ne kadar banka karları arttıysa da, özkaynak karlılığı %34 gibi bir seviyede, yani enflasyonun çok altında. Girişimci, temel olarak işletmesine koyduğu sermayenin getirisine ve enflasyonla kıyaslamasına bakar.
Şunun altını da özellikle çizmek gerekiyor ki bankaların artan karlılıklarının nedeni de TCMB idi. Politika faizi indirilirken bankaların maliyetleri düşürülmüş oldu. Bankalar, sürekli artan riskler nedeniyle verdikleri kredilerin oranlarını mevduat faizlerininki kadar indirmediler. Risklerin arttığı koşullarda, temel işlevlerinden biri “risk fiyatlaması” olan bankalar piyasa risklerini belli bir oranda daha düşük bir fiyatla satın aldılar. Hal böyle olunca TCMB, kredi fiyatlamalarına baskı uygulamaya başladı. Bu defa, yukarıda anlatıldığı gibi, bankalara zarar ettirecek uygulamalar devreye alınmış oldu. Bankalar, bu defa zararları yok edecek fiyatlamalara yöneldiler. Nasıl?
Bankalar, mevduat maliyeti ile kredi fiyatı arasındaki aleyhlerine olan farkı faiz oranı dışındaki fiyatlama araçlarını kullanarak aşmaya çalışıyorlar. Faiz oranının üzerine ticari müşterilerinden komisyon talep ediyorlar. Alınabilecek komisyonların da kanunlarla çerçevesi çizilmiş durumda. Her komisyon türü düzenli olarak alınamıyor ve oran tavanları söz konusu. Örneğin, %16-17 olarak ilan edilen faiz oranının üzerine kural gereği azami %1,1’lik komisyon eklendiğinde, kredinin banka açısından getirisi ancak %17-18 gibi bir seviyeye çıkabiliyor. Bunun üzerine, bir başka komisyon türü ya da masraf da alındığında verilen kredinin bankaya getirisi %24-25 gibi seviyelere ancak ulaşıyor. Yani, halen mevduatın %25-26’lık maliyetine ulaşılabilmiş değil. Bankalar, fiyatlama çaresizliği içinde kullandırdıkları kredilerin, örneğin %20’si ya da 30’u kadar bir tutarının ayrıca vadesiz mevduat hesabında bırakılmasını talep ediyorlar. Böylece, kullandırdıkları kredinin getirisini %27-28 gibi seviyelere ancak taşıyabiliyorlar. Bu şartlar altında, bir ticari kredinin maliyetini analiz etmek amacıyla TCMB’nin ilan ettiği ticari kredi faizlerine bakmanın herhangi bir anlamı kalmadı.
Geçtiğimiz hafta, bankalara bir uyarı gönderildi. Buna göre, bankaların müşterilerinden vadesiz mevduat talep etmelerinin önüne geçilmeye çalışıldı. İstenmeyen kredilerin kullandırılmış olması sorgulandı. Ancak bankacılık sistemi, geliştirdiği yöntemlerle ticari kredi fiyatlamalarına devam etmek zorunda. Aksi takdirde, kaynakları makul ölçüde dahi harekete geçirecek fiyatlama mekanizması çalışmaz hale gelecek. Piyasa matematiğine aykırı düzenlemeler tasarruf sahibini, firmaları ve bankacılık sistemini bir açmaza ittirdi. TCMB, her yeni kural sonrasında karşılaştığı ve beğenmediği piyasa uygulamalarını yeni bir kural ile sonlandırıyor.
Bankacılık sisteminin yukarıda anlatılan çerçevede kredi verebileceği kesimler, net ihracatçılar, mali kuruluşlar ve KOBİ’ler. Bankacılık sisteminin zarar edecek şekilde fiyatlama yapmaya devam etmesi istendiği takdirde, bu 3 kesim de kredi kullanamaz hale gelecek. Nitekim, bankacılık sisteminden fonlanamayan şirketlerin bono ihraçlarına adeta hücum ettikleri göze çarpıyor.
Kredi mekanizması soğutulmalıydı. Kredi genişlemesi kontrollü bir yavaşlama yaşamak zorundaydı. Ancak, “ekonomi politikası” piyasaya düzen getirir, bir kaçma ve kovalama oyunu yaratmaz.
Arda Tunca