Dünya Ekonomisi
TEPAV: Rusya-Ukrayna savaşı küresel enerji geleceği için ne anlama geliyor?
Dünyanın en önemli hidrokarbon üretici ülkesi büyük bir komşusunu işgal etmeye kalkarsa, dünya da buna beklenmedik derecede ters tepki verirse,…
Dünyanın en önemli hidrokarbon üretici ülkesi büyük bir komşusunu işgal etmeye kalkarsa, dünya da buna beklenmedik derecede ters tepki verirse, dünyayı neler bekler?
TEPAV’dan Leyla Karakaya’nın bu değerli çalışmasını aşağıda özetliyoruz.
Strateji ustası diye bildiğimiz Putin bu kez yanıldı mı? Kısmen. Yanıldığı kısım bariz. Önümüzdeki günler ne gösterir bilinmez, ama şimdilik, beklediği hızlı ve kesin askeri başarıyı sağlayamadığı gibi, ülkesini de yalnızlaştırdı. Ama yanılmadığı bir kısım da var: Avrupa bütün hışmına karşın, iki konuda son derece çekimser kaldı: Silahlı mücadeleye doğrudan dahil olmak ve Rusya’dan enerji alımlarını sonlandırmak. Türkiye’nin dünyayı sarsan bu çatışmada tarafsız kalma seçimi gibi, Avrupa’nın elini korkak alıştırması da bana göre rasyonel bir temele dayanıyor.
Rusya’dan enerji alımlarını sonlandırmak ise Avrupa’da hâlihazırda süregelen enerji krizini afet boyutuna taşır. Nitekim Rusya, son dönemde sözleşme miktarlarını aşan miktarlarda doğalgaz tedariki sağlamayı reddederek mukadder bu felaketi ucundan tattırmıştı. Avrupa’da fena bir ikilem yaşanıyor: Enerji alımlarını sürdürüp (hatta fiiliyatta artırıp) Putin’in savaş aygıtını fonlamak mı, yoksa durdurup kendi ekonomik ve toplumsal işleyişini çökertmek mi? Bu ikilem sadece etik bir ikilem de değil, aynı zamanda reelpolitik bir ikilem.
ABD’nin tuzu görece kuru olduğu için 8 Mart itibariyle Rusya’dan kömür, petrol ve doğalgaz (LNG) alımlarını durdurdu. Alternatif kaynak arayışına girdi. Aynı gün AB, 2022 sonuna dek kaynak ülkelerini çeşitlendirerek, hidrojen ve biyometan yatırımlarını hızlandırarak ve doğalgaz depolarını doldurarak 2022 sonuna dek Rusya’dan hidrokarbon alımlarını üçte iki oranında azaltma; 2030’a kadar da Rusya’ya enerji bağımlılığını sonlandırma planının ana başlıklarını yayımladı.
Peki, bu resim Avrupa’nın büyük bir heves ve ivmeyle başlattığı yeşil dönüşüm için ne anlama gelecek? Avrupa, fırsat bu fırsat, Rusya’dan fosil yakıt alımlarını külliyen durduramaz mı? Kısa yanıt: bir enerji felaketi yaşamayı göze almadan durduramaz. Hanelerin karanlıkta ve soğukta kalmasını, sanayi üretiminin durmasını, enflasyonist baskının arş-ı âlâya çıkmasını, tüm ekonomik sistemin çökmesini göze almadan durduramaz.
AB genelinde yenilenebilir enerjinin payı %15, yine temiz enerji kabul edilen nükleerin payı ise %13. Yani fosil yakıtın hâlâ en az %70’lik bir payı var. Zaten yeşil dönüşüm planlarında nükleer ve doğalgazın sürdürülebilir yatırım kapsamına alınmasının altında da bu gerçek yatıyordu: Yeşil dönüşüm, bugünden yarına olabilecek gibi değildi. Peki, bu %70’lik payda Rusya’yı resimden çıkarmanın yaratacağı boşluk ne olur? Çoğu yorumcu süregelen fiyat krizine ve bunun hayat pahalılığı üzerine etkilerine yoğunlaşıyor ancak arzın sürekliliğini ve bunun hayati önemini göz ardı ediyor. Bağımlılık ve esneklik düzeylerini değerlendirebilmek için Rusya’nın AB’ye enerji tedarikini kömür, petrol ve doğalgaz olarak ayrıştırıp konuşmak lazım:
Kömür: Kömür ya da katı fosil yakıtlar, AB enerji bileşiminde %13 paya sahip. Dolayısıyla yeşil dönüşümde de görece kolay bir hedefti. AB’nin kömürde ithalat bağımlılığı görece düşük, ama bunun birlik içinde ciddi istisnaları da var. AB toplam kömür ithalatının yarıya yakını, Almanya örneğinde ise dörtte üçü Rusya’dan geliyor. En kirletici fosil yakıtın kömür olduğu göz önüne alınırsa, şöyle düşünmek mümkün: Zaten yeşil dönüşümde kömürden çıkış planı ve
hâlihazırda tüketimde bir düşüş vardı, madem en kolay hedef de bu, çıkalım olsun bitsin. Ancak Almanya bile güncel gelişmeler ışığında kömürden çıkış planlarını tersine çevirme olasılığını gündeme getirmişken, bu “söylemesi kolay” bir öneri olabilir. Öte yandan Rusya yerine hangi tedarikçinin konabileceği sorusu da bakî.
Petrol: Rusya, petrolde dünyanın en büyük üçüncü üreticisi ve en büyük ihracatçısı. 2019 rakamlarına bakarsak, AB enerji bileşiminin %36’dan fazlasını petrol ve türevleri oluşturuyor, kullandığı petrolün %97’sini ithal ediyor, bunun %26’sı Rusya’dan geliyor. Rusya’dan aldığı petrol miktarı Kasım 2021’de günde ortalama 4,5 milyon varil olmuş. Bu kapatılması çok zor bir açık olmakla beraber, petrol tankerlerle serbestçe aktarılıp depolanabildiğinden, yani petrol piyasası görece likit ve esnek bir piyasa olduğundan, tamamen olanaksız değil. Fakat aynı petrol piyasasının oligopolistik olduğu, üretim düzeyinin (Rusya’yı da katarsak) OPEC+ tarafından ortak kararla belirlendiği düşünülürse, üretici ülkeleri krizden ötürü fiyat yükselirken üretimlerini artırıp fiyatı baskılamaya, daha az miktarda satıp aynı parayı kazanabilecekken, daha fazla miktarda satmaya ikna etmek gerekiyor. Birdenbire İran ve Venezuela’nın “o kadar da” şeytani ve tehlikeli olmadığının fark edildiğini ve uzlaşı olasılığının masaya geldiğini de not etmeden geçmeyelim.
Doğalgaz: Görünürde doğalgaz, petrolden daha az netameli: AB birincil enerji tüketiminin %22’sini oluşturuyor, %89’u ithal ediliyor. Fakat birkaç mesele var: Birincisi, AB’nin kendi doğalgaz üretimi çok ciddi oranda düşüyor. Son 20 yılda 240 milyar metreküpten 80 milyar metreküpe geriledi11. İkincisi, AB’nin doğalgaz ithalatında Rusya’nın payı %40’ın üzerinde. Üçüncüsü, doğalgazın aktarımında kullanılabilecek iki yöntemden biri olan boru hatlarında aslan payı yine Rusya’ya ait. Çok önemli bir alternatif ya da kurtarıcı gibi ortaya konan, Azerbaycan doğalgazını Avrupa’ya taşıyan Güney Gaz Koridoru’nun (TANAP-TAP bağlantısı) yıllık kapasitesi 10 milyar metreküp (mmk) iken, Rusya’nın son yıllarda Ukrayna’yı baypas etmek için geliştirdiği Kuzey Akım 1’in kapasitesi 55 mmk, TürkAkım’ın sadece AB’ye giden kolununki 15,75 mmk, savaşın başlamasıyla beraber ruhsat süreci askıya alınıp denizin dibinde balıklara yapay resif olarak terk edilen Kuzey Akım 2’ninki ise yine 55 mmk. Sözümona artık kullanılmayan Ukrayna transit hattı bile geçen yıl 40 mmk doğalgaz taşıdı.
Peki, burada doğalgazın diğer aktarım yöntemi, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG), Rusya’nın sistemden çıkarılmasıyla ortaya çıkacak boşluğu doldurabilir mi? Rusya’nın 2021’de AB’ye ihraç ettiği doğalgaz miktarı 140 milyar metreküptü. AB’nin LNG alım kapasitesi ise son yıllardaki büyük atılımın ardından 200 milyar metreküpü aşmış bulunuyor. Parmak hesabıyla bakarsak sorun yok, değil mi? Maalesef var. Sorun şu: Bu terminaller hâlihazırda zaten neredeyse tam kapasite çalışıyor. Varsayalım kapasite bulduk ya da artırdık, bu LNG terminallerine kim kargo gönderecek? ABD, Rusya’ya nazaran çok daha düşük olan rezervlerini son on yıldır hidrolik çatlatma teknolojisiyle agresif bir biçimde üretime sokup yine agresif bir biçimde ihraç ediyor. Hatta böylece dünyanın en büyük doğalgaz ihracatçısı unvanında Rusya’yı sollamış bulunuyor. 2022 yılının ilk iki ayında, gelmekte olan çatışmanın beklentisi ve Avrupa’nın arz sıkıntısından ötürü ABD’den AB’ye doğalgaz akışı 16 milyar metreküp gibi rekor düzeylere çıktı. Ama işte böylece AB’nin LNG terminalleri istiap haddine ulaşmış bulunuyor. Aslına bakarsanız, daha savaş başlamışken bile diğer tedarikçilere “Rusya’yı resmin dışına çıkarırsak oluşacak boşluğu doldurabilir misiniz?” sorusu soruldu. En büyük tedarikçilerden Katar’ın yanıtı “Ne Katar ne de başka bir ülkenin Rusya’nın Avrupa’ya doğalgaz arzının yerini LNG ile dolduracak kapasitesi var” oldu. Dolayısıyla ne satıcı tarafında ne da alıcı tarafında böyle bir kapasite mevcut.
Hep AB’den söz ettim, Türkiye’nin vaziyeti ne olacak diye de sormak lazım. Her ne kadar biz de Rusya’dan kömür ve petrol alıyorsak, üzerine bir de ortak nükleer projesi geliştiriyorsak da AB için olduğu gibi bizim için de en hassas alanı doğalgaz oluşturuyor. Enerji bileşimimizde dörtte birden fazla, elektrik üretimimizde ise üçte bir yer tutan doğalgazda, geçen yıl tüketim ve ithalat (bizdeki ithalata bağımlılık oranı yüzde yüze yakın) yüzde 20 sıçrayarak 60 milyar metreküpe çıktı. Türkiye doğalgaz piyasasında Rusya’nın payı üçte bir ila yarı yarıya oranda seyrediyor. Rus gazının Türkiye’ye iki denizaşırı hat üzerinden doğrudan gelmesi ve bu sayede artık Ukrayna transitine bağımlı olmamamız, uluslararası piyasadaki türbülanstan bizi bir nebze veya bir süre koruyabilir, ama nihayetinde arz güvenliğinden değilse bile fiyat hareketliliğinden darbe yememiz kaçınılmaz.
Kıymetli hocam Güven Sak’ın “bana neleri yapamayacağımızı değil, neleri yapabileceğimizi anlat” ricası üzerine dilim döndüğünce kendi önerilerimi sıralayayım:
– Öncelikle, kısa vadede bu badireyi atlatmanın pek bir yolu olmadığını anlamamız gerek. Bugüne dek gerek Türkiye’nin gerek AB’nin ilkesi, Rusya (hatta SSCB) ile olan siyasi ilişkileriyle enerji ticaretini birbirinden ayrıştırmak (decoupling) olmuştur. Bu ilkeyi şimdilik korumaya çalışmak gerekecek. Etik açıdan bunu içimize sindirmek zor biliyorum, ama Rusya’yla enerji ticaretini keselim demek şu an abes. Bu konuda Türkiye’nin de Avrupa’nın da tutumunu eleştirmenin alemi yok. Taraflardan birinin akışı kesme olasılığı bile fiyatları birkaç katına çıkarmaya yetti. Alıcı taraf itidalli ve temkinli davranmaya özen gösterse, başta Gazprom olmak üzere enerji şirketlerine yaptırımdan kaçınsa, ticaretin aksamaması için SWIFT sisteminden hangi bankaları çıkaracağı konusunda bile seçici davransa dahi, satıcı tarafın gelirinden feragat edip doğalgaz akışını kesme olasılığı hâlâ var. Çatışmanın gidişatına göre taraflardan biri tutumunu daha da sertleştirirse, mevcut durumda alıcının riskinin satıcıdan daha büyük olduğunu üzülerek söylemek zorundayım.
– Orta ve uzun vadede neler yapılabilir?
Analizin tamamı burada.