Döviz
Türk Lirası: En kötüsü yavaş yavaş geride mi kalıyor?
Geride bıraktığımız hafta, küresel mali piyasalar FED üyelerinden gelen şahin açıklamaların gölgesinde satıcılı bir seyir izledi. Bu cenahta FED’in en…
Geride bıraktığımız hafta, küresel mali piyasalar FED üyelerinden gelen şahin açıklamaların gölgesinde satıcılı bir seyir izledi. Bu cenahta FED’in en iddialı üyelerinden olan St. Louis Başkanı Bullard, bu yıl faizlerin %3,00-3,25’e kadar çıkarılması gerektiğini belirterek doların piyasa kuru olan sepet DXY’nin psikolojik 100 seviyesini aşmasına; doların piyasa faizi olan 10 yıllık tahvillerin ise %2,70 seviyesine kadar yükselerek son 3 yılın yeni zirvesine yükselmesine neden oldu.
Açıkça itiraf etmeliyim ki, her ne zaman “bu FED başka FED desem” eninde sonunda bildiğimiz veya senelerdir alışık olduğumuz ‘matbaa’ FED’i karşımda buluyorum. FED’in yılın geriye kalan süresine takvimlendirlimiş 6 toplantısında 8 kez faiz artırımı sığdırdığı, üzerine bir de bilanço küçültmesine gideceği yönünde açıklanan tutanaklar ve üyelerin şahin açıklamaları, FED’in efsane Başkanı Bernanke’nin zihinlere kazınan sözünü aklıma getiriyor: Para Politikasının %98 konuşma; %2’si ise eylemdir.
Bugün müsadenizle kafamızda yavaş yavaş şekillenmeye başlayan Türkiye veya TL özelinde başka bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. (1) FED’in faiz artırımı veya bilanço küçültmesine elbette imkan tanısak da, faiz artırm sürecinde yukarıdaki paragraftan da anlaşılacağı üzere rengimiz belli. (2) Ukrayna krizi devam etse de, piyasaların tansiyonun ölçen VIX endeksi veya namıdiğer korku endeksi, 21 seviyelerinde ve piyasaların sanıldığı kadar da huzursuz olmadığına işaret ediyor. (3) Net enerji ithalatçısı olan Türkiye’nin gerilemeye başlayan petrol fiyatları nedeniyle bundan sonraki süreçte olumlu etkilenmesini bekliyoruz. (4) Ana turizm koridorunu oluşturan 2 ülkede savaş devam etse de, güney sahillerinden gelen bilgiler, aslında sanıldığının aksine turizm sezonun çok da kötü geçmeyebileceğine işaret ediyor. (5) Rusya gazına Batı yana yana alternatif ararken, Türkiye’nin dışarda kalacağı bir senaryonun çok zayıf bir ihtimal olması ve Türkiye’nin savaş döneminde izlediği yerinden diplomatik manevraları ve ‘eriyen buzları’ beğendi ile karşılıyoruz. (6) Bu bağlamda ABD-Türkiye ilişkilerinde F-16 modernizasyon kitleri ekseninde başlayacak oası bir ‘iyileşmeyi’ büyük bir adım olarak ele alıyoruz. (7) İçerde enflasyon henüz zirve yapmasa da, Mayıs-Haziran gibi zirvenin görüleceği ve yıl sonu baz etkisi ile de olsa gerilemeye başlayacağı beklentisi yabancı nezdinde önemli olabilir. (8) Borsa İstanbul’da yabancı pozisyonlanmasının Papaz Brunson dönemi öncesine göre bakılırsa üçte biri kadar olması ve (9) TL’nin reel efektif kur olarak bakılırsa, meşhur 1994 krizinden bile daha ucuz olması, yavaş yavaş konsantrasyonumuzu Borsa İstanbul cephesine çevirmemiz gerektiğini adeta bizlere fısıldıyor.
Farkındayım, pek çok olumsuz tarafta kümelenen haber ve gelişmelere uzun bir süredir bu satırlar aracılığı ile yer versek de, olumlu tarafta sayılabilecek ‘potansiyel gelişmeleri’ de göz ardı etmemek gerekiyor. Bu minvalde, Kur Korumalı Mevduat (KKM) ürününün getirdiği sakinlik kamu bankalarının süregelen desteği ile USDTRY kurunu çok dar bir tutarken, yukarıda saydığımız gelişmelerin köklenip filizlenmesi durumunda, USDTRY kurunda yabancı girişi ile gevşeme ve beraberinde Borsa İstanbul cephesinde ise yukarı yönlü potansiyelin büyük olduğunu düşünüyoruz. Elbette, düşündüklerimizde hata payı yüksek olsa da, bu senaryoların ışığında USDTRY kuruna yönelik risklerin yukarı yönlü olduğuna ilişkin görüşümüzü de revize etmemiz gerekiyor. Kabaca, 1 ay önce USDTRY kuruna yönelik mevcut uzun pozisyonlarımızı kapatmamız ardından halen daha kenarda beklemedeyiz. Psikolojik 15 seviyesi de geçilmeden, bilanço risklerini dengelemek adına uzun pozisyon almaktan imtina edeceğiz. Gözümüz ise Borsa İstanbul grafiğinde olmaya devam edecek (bakınız grafik).
Bir dipnot daha ekleyelim: TÜFE’ye endeksli tahvillerin Hazine’nin toplam iç borç stoku içerisindeki payı Şubat sonu itibariyle neredeyse toplam stokun 1/4 seviyesine gelirken, bankacılık endeksinde özellikle son 2 haftada yükseliş belirgin bir hâl alsa da, patlak veren Ukrayna krizinden bu yana geçen 31 iş gününde XBANK endeksi %25 yükseliş kaydetti! Bunun da arkasında, bankacılık sektörü kârlarının TÜFE’ye endeksli tahviller üzerinden ciddi mânâda bilançolara kar yazacağı beklentisinin yattığını not etmiş olalım.
Dönelim haftasonuna. Reuters haberlerine göre, henüz resmî olmayan sonuçlara göre, Fransa’da yapılan ilk tur seçimlerinde Macron (%27) ile Le Pen (%24) ilk iki sırada yer alarak ikinci tura yükseldiler. İkinci turu 24 Nisan’da gerçekleşecek. Seçime katılan diğer adayların büyük bir çoğunluğunun ikinci turda Macron’u destekleyecek olması, Cuma günü aşırı sağcı Le Pen’in seçimi kazanabilme ihtimali ile negatif bir tablo sergileyen EUR üzerinde bulutları dağıtacağını düşünüyoruz. Bu bağlamda, DXY’nin içerisinde ağırlıklı olarak yer alan EUR’nun Cuma günü 1,0835 seviyesine kadar gerilemesi ile psikolojik 100’ü deviren DXY, EUR’nun yeni haftayı 1,09 seviyesinden karşılaması ile bu sabah bir miktar da olsa gevşedi. 2017’deki seçimlerinde de Macron’un kazanması ile EUR sert bir değerlenme kaydetmişti. Gönlümüzde halen daha doların yatmadığını, şartların elverişli olması durumunda EUR ve Sterlin cephesinde pozisyon alacağımızı bir kez daha altını çizmiş olalım.
Bu hafta gözler Perşembe günü düzenlenecek Avrupa Merkez Bankası (ECB) olağan faiz toplantısında olacak. Her ne kadar ECB’nin faiz hadlerinde bir değişikliğe gitmesi beklenmiyor olsa da, ileriye dönük verilecek olası bir artırım sinyali, EUR’nun seyri açısından önem arz edebilir.
Geride bıraktığımız hafta, Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) açıkladığı dünya gıda fiyatları endeksi, Mart ayında, Ukrayna-Rusya savaşının etkisiyle ve özellikle de tahıl ve yağ fiyatlarının önderliğinde aylık bazda %12,6 yükselerek 159,3 puan ile endeks tarihinin (1990’dan beri) en yüksek seviyesine yükseldi. Küresel enflasyonist eğilim açısından sıkıntılı bir tablo! Bu minvalde, ABD’de de büyüyen enflasyon kaygılarına paralel, yarın açıklanacak TÜFE verisinin aylık %1,2 artış kaydederek yıllık TÜFE enflasyonunu %8,5 seviyesine taşıması bekleniyor (Şubat %7,9).
Yeni gün başlangıcında, Asya piyasalarında koyu kırmızı bir rengin hâkim olduğunu görüyoruz. Tüm dünya neredeyse pandemide en kötüsünün geride kaldığı inancı ile tedbirleri esnetirken, Şangay’da yeniden etkili olan izolasyonları bu sabah borsalar üzerinde baskı kurmuş. Şangay borsası %2’ye yakın gerilerken, ABD borsalarının da vadeli işlemlerinde %0,7 civarında düşüşler görüyoruz. Yeni hafta pek de iyimser başlamadı!
ABD’de yılın ilk çeyreğine ilişkin şirket bilançoların bu hafta açıklanmaya başlıyor. Belki de, karamsar havayı, bilanço sezonuna yönelik açıklanacak iyimser veriler dağıtacaktır. İlk hafta, büyük bankaların bilançoları mercek altında olacak.
Türkiye cephesinde yukarıda da dile getirdiğimiz üzere, pembe bir tablo çizmeye çalışmasak da, yavaş yavaş da olsa, beklediğimiz gelişmelerin hayat bulması durumunda, ucuzlamış TL cinsi varlıklara yabancı ilgisinin belirebileceğini düşünüyoruz. Gözümüz Borsa İstanbul üzerinde olacak. USDTRY kuru haftaya ilk işlemlerde bilindik 14,74 seviyelerinden başlıyor. Altının ons fiyatı 1,940 seviyesine toparlasa da, halen daha önemli teknik seviyelerin altında işlem görüyor. Brent cinsi petrolde ise teknik görünüm, risklerin aşağı yönlü olduğuna işaret ediyor.
Bugün gözler içeride ödemeler dengesi ve istihdam verilerinde olacak. Sonucu belli olsa da, Perşembe günü olağan TCMB PPK toplantısını da göz ucuyla takip edeceğiz.
iktisatbank.com