Veysi Dündar: HELALLEŞMEK BU ÜLKEYİ ŞİFALAMAKTIR
16 Kasım 2021PARANIN NE ÖNEMİ (Mİ) VAR?
Türk parası 2002’de atılan 6 sıfırından birini tekrar kazanırken yani 7. Sıfırı 1’in sağına takarken, seçimin değil tek bir seçmenin dahi kaybedilmemesi gereken günlere geldik.
Türkiye o dillerden düşmeyen “beka sorunu” ile gerçekten yüz yüze…
Ülkenin sadece bugününün değil, geleceğinin de bekası tehdit altında.
Enerjide dışa bağımlı, 100 liralık ihracatın 70 lirasını ithalatla yapan bir ülkenin para birimi ile oyuncak gibi oynayanlar, sayıkladıkları beka meselesini ülkenin başına file çorap gibi taktılar.
Türkiye otoriter tek adam rejiminin “ver yetkiyi gör etkiyi” tekerlemesinin tekeri altında ezildi.
Mühürsüz oylar, dünyaya atılan naralar, boşa giden milyarlarla beraber ülkedeki güven kaybının nişanesi paranın pul olması.
Parayı pul vatandaşı 3 otuz paraya dünyaya kul eden bu ekonomik düzenin arka planında ise, politik olarak denenmiş ve başarısız olmuş bir model var.
Bu model AKP’nin kuruluş ilkeleri ile de “taban tabana zıt antidemokratik özüyle” özellikle son 6 yıldır ülkenin iktisadiyatını kırdı geçirdi.
Erdoğan baş düşmanlarından Bahçeli ile kurmak zorunda olduğu koalisyonla kendi varlık sebebi olan ne varsa hepsini reddetti.
7 Haziran 2015’ten beri ülkeyi sıkan mengene; doları, faizi ve enflasyonu dünya rekorlarına taşıdı.
Türkiye’nin 2002 öncesinde girdiği kur, faiz enflasyon sarmalı geçmişten gelen bir hayalet, insan yiyen bir zombi gibi ülkeyi tarumar etti.
Üstelik bütün bunlar MHP’nin aklıyla kurulan otokrat bir rejimin kurumları, kuvvetler ayrılığını, hür basını derdest eden sergüzeştliğinde hayat buldu.
Türkiye tarihsel sorunları yetmez gibi bir de kurumlarına yapılan bu taarruzun “ağır tasallutu” ile yüzyüze geldi.
Bütün bu ahval içinde AKP “daha demokrat” iken derdi o kadar fazla hissedilmeyen bölünmüşlüğün ne denli ağır bir mesele olduğu su yüzüne çıktı.
Türkiye adeta 2 ülkeye bölündü. Bir tarafta üreten, ekonomiye katkı veren bir şekilde var olma mücadelesi veren büyük kentler, şehirler ve bunların insanları diğer tarafta köylerde, kasabalarda merkezin çeperinde kalmış bir kesim.
Bu dünyalardan birincisinin vergileri ile ikincisinin asgari hayat şartları idame ettiriliyor. Sadakaya dönmüş sosyal yardımlar adeta iktidarın Ömer Seyfettin’in diyeti misali insanların gözüne sokuluyor.
AKP’nin İslamı siyasete araç eden ideolojisini hayata geçirmek için bulduğu çare yoksulluğu sürekli kılmak. Yoksulları bağımlı kılmak.
Bu oyun çoktan ifşa oldu.
AKP’nin ekonomi alanındaki felaketi bu ülke halkının kahir ekseriyeti için yeterince açık.
HARÇ BİTTİ YAPI PAYDOS
Diğer taraftaysa işin üstyapısında kurulan bir başka oyun var…
Kemal Kılıçdaroğlu “helalleşelim” diyerek bu oyunun da tüm oyuncaklarını iktidarın elinden almayı kafaya koyduğunu açıkça beyan etti.
AKP’nin/Erdoğan’ın “doğruyu” yapmadığını, aslında karşı tarafın “yanlış” yaptığını söyledi.
Bu yanlışın içinde kendi parti geleneği de yer almıştı.
Bu dar anlamda bir eleştiri, geniş anlamda bir özeleştiri idi.
Karşı tarafa ise bu ülkede “kadınların başlarını örtmeleri senin siyasi İslam projenin başarılı olması değildir” mesajı verilmesiydi.
Kadınlar; “sen sonsuza kadar iktidarda kal” diye değil Allah’la olan hasbıhallerinde böyle huzurlu hissettikleri için başlarını örterler demekti.
Bu ülkede bundan sonra insanlar; kafalarını neyle örttükleri ile değil, kafalarını neye çalıştırdıklarına göre değer taşıyacaklar manifestosuydu.
AKP’nin en çok ekmeğini yediği bu din sömürüsüne eski CHP ne katkı verdiyse bunun hesabını vermeyi taahhüt etmek aslında açık ve net biçimde sömürüye dur demek.
Bunun yanında Erdoğan’ın kendine demokrat yol haritasında nadiren kesişip çoğu zaman çatıştığı, Aleviler, Ermeniler, Kürtler, Azınlıklar, Altkültürler vd. de bu özeleştiri/eleştiri söyleminde yerlerini buldular.
Helalleşmenin geniş parantezinde haksızlığa, adaletsizliğe ve AKP döneminde azgınlaşan neo liberal vahşi kapitalizme ve bunun devlet aygıtıyla özdeşleşen iş bilmez ve nobran körlüğüne de yer açılmış oldu.
Bu parantezde hızlı trenin neden devrildiğini, Soma’nın neden patladığını ve bunun gibi kamusal suçların da hesabını sormak yer alıyor.
Ülkenin son 10 yılında yaşanan Gezi ve 15 Temmuz’un hayatını söndürüp, kararttığı insanlara da buna kimin ve neden sebep olduğunu açıklamak da helalleşme kapsamına dahil.
İktisadi başarısızlıkla yıkılan iktidarın bunun yanlış siyasetinin ürünü olduğunu anlaması için Kılıçdaroğlu tane tane anlatıyor helali.
Helalleşmek haklıya hakkını teslim etmek, bir daha olmayacağının teminatını vermektir.
Helalleşmek bu ülkede yanlışlara basarak ülkenin parasını pula çevirenlerin haramını gözlerinin ta bebeğine sokmaktır.
Helalleşmek bu ülkeyi şifalamaktır.
Analiz, Veysi Dündar 16.11.2021