Veysi Dündar: HALA KANAL DİYOR
15 Aralık 2021EKONOMİK TETİKÇİLERİN SON NUMARASI
AKP ailenin hayırsız evladı gibi…
Atadan dededen kalan ne varsa harcamış, tüketmiş. En son ailenin baba yadigarı evine göz dikmiş.Ne zaman ülkenin (döneminde çevre katliamları ile anılan) Çevre Bakanlığı ünvanını almış Murat Kurum sahneye çıkıp Kanal İstanbul dese aklıma bu evlat imgesi geliyor.
Ülkelerin paralarını har vurup harman savurmaya, nafile işlere para harcamaya yönlendiren uluslar arası aktörlere “Ekonomik Tetikçi” deniyor. Ülkenin sözlük anlamında karanlığa boğulduğu günlerin en karanlık sabah saatlerinde, Sputnik Radyo’da Ali Çağatay uzun bir süredir John Perkins’in kaleme aldığı “Bir Ekonomik Tetikçinin Anıları” kitabından bölümler okuyor.
Venezuela’dan Filipinler’e, İran’dan Mısır’a, Panama’dan Irak’a, Afganistan’dan Seyşellere aklınıza gelebilecek tüm dünya coğrafyasında ülkelerin kaderleri ile nasıl oynadığını, oynandığını anlatıyor Perkins kitabında.
Nafile projelerle, boşa harcanan kaynaklarla, ülkenin nasıl borca bulanıp batırıldığının kitabı bu.
Okullarda ders kitabı, camilerde boş zaman eseri, kütüphanelerde mutlaka okunması gereken statüsünde olması gereken bir eser.
Türkiye’nin iktisadi olarak kaosun içinde yuvarlandığı, çalışan üreten kesimin gelirinden olduğu bir dönemde büyük bir özgüvenle çıkıp Kanal İstanbul’dan bahseden bir Bakan tipolojisi var.
Ülkenin topladığı vergileri dolar bazlı projelere hunharca tahsis edip, bundan habersiz gibi “kur oyunlarına” girişen bir siyasi iktidar için bundan öte bir köy olabilir mi?
Ülke sadece garibim 5bin yıllık İstanbul ve onun artık “tirtir” titreyen mavisi kalmamış Marmara’sını, betonun her türü ile sarmalayıp, bu betonun her metresine dolar bazlı garanti veren bir iktidar “yetmez ama Kanal” diye ortaya çıktıkça akla mukayyet olmak zor.
Tabi aklını korumak, aklını peynir ve ekmeğin yanına domates etmiş birilerine karşı güç.
Proje, mega proje, çılgın proje diyerek Allah’ın lütfettiği İstanbul Boğazına şirk koşmak ve bunu böyle bir dönemde ağza almak, cüretin de fersah fersah ötesi.
ÇILGIN LUDWİG’İN ÇILGIN PROJESİ
Böyle çılgın projelerin piri Bavyera Prensi Ludwig geliyor akla. Disneyland’a ilham olan şatolarını yapmak için hazineyi tamtakır eden Prens Ludwig.
Bugün müze olarak para bassa da, zamanında ülke hazinesine tehdit haline gelen bu inşaat yatırımları, Ludwig genç yaşta ölmese, belki de Bavyera Prensliği’ni külliyen batıracaktı. Hitler’in de Bavyera’dan çıktığını düşünürsek, belki de tarih bambaşka yazılacaktı.
Tabi Almanya’da ya da Avrupa ve Amerika’da böyle fuzuli işlere kaynak ayırmak çoktan tarih oldu. Ne diyor Amerikan Vatandaşı : Ben vergi mükellefiyim. Sen benim hizmetkârımsın.
Maliye Bakanlığının son koltuk sahibi ne diyor?
“Siz maaşınızı kaybedersiniz. Benim 1000 çalışanım var ben patron statümü kaybederim.”
Erdoğan tipi sistemin bakan kadrosu Nebati’nin katılımı ile adeta aklın sınırları daha ne kadar zorlanabilir, toplum duyuları ile daha ne kadar oynanabilir denemeleri yapıyor.
Diğer yanda Kurum her Kanal İstanbul dedikçe, gerilim bir kat daha yükseliyor…
Ülkenin geldiği durumun Erdoğan’ın eseri olduğuna kuşku yok.
Erdoğan ne kadar iyi bir siyasetçi olsa da, bu yeteneğini harcayarak ülkeyi soktuğu bu müşkül durumdan çıkılacağına dair en ufak bir işaret vermiyor.
Türkiye ideolojik sığlığa, paradigmanın katılığına ve Nas adı altında çoktan tarih olmuş anlayışa kurban gitti.Bunun ülke yönetiminde karşılığı milli paranın, tasarrufların yok oluşu oldu. Paramız değil aslında değer kaybeden, ülkenin yönetim şeklinin değer kaybı fiyatlanıyor.
Ekonomik Tetikçilerin ülkemize giydirmek istedikleri ve büyük ölçüde başardıkları gömleğin son düğmesi Kanal İstanbul. Bu düğmenin artık iliklenme şansı olmasa da tartışmanın, zeminini kaydırma ve konuyu değiştirme potansiyeli var.
Ülkenin kaynaklarının artık tükendiğini görmeyi reddeden bir zihniyetin, bu konudaki son hamlesi olsa da yine de bizlere verdiği mesaj önemli.
Aklın egemenliğini dogmaya terk ettiğinizde olacakların bir habercisi.
Türkiye Erdoğan’da cisimleşmiş ama özellikle 1950’den beri “Her Mahallede Milyoner, Küçük Amerika Olma, Plan Değil Pilav, Babalar Gibi Satarım, Benim Memurum İşini Bilir” vb söz ve söylemler ideolojik muhafaza kabını hep dogmalarda buldu.
Post-Truth yani Gerçek Ötesi çağda işe en az yarayan şeydir dogma. Türkiye bu iktidardan kurtulduğunda sadece ekonomik krizden, ekonomik tetikçilerin tasallutundan değil,- üzerine karabasan gibi çöken bu dogmatik zihniyetten de özgürleşmiş olacak.
Analiz, Veysi Dündar 15.12.2021