Veysi Dündar: ASIL GÜNDEMİ DEĞİŞTİREN GECEYARISI BILDIRISI
6 Nisan 2021AKP’den önceki yıllarda Nisan ayının Cumartesi geceleri eğlencenin tavana vurduğu zamanlardı. Eurovision finali bu günlere denk gelirdi. O zamanlar dış güçler insaflıydı. Bize sadece “Ööö” point veriyorlar, Mohaç’la Kosova’nın intikamını bizi sonuncu yapıp almakla yetiniyorlardı.
Sonra ülkemize AKP geldi. Eurovision tarih oldu. Dış güçler de Eurovision imkanı elden gidince, bize bu defa başka yerlerden saldırmaya başladılar.
Müzik yarışmasında sonuncu olmak kadar travmatik olmasa da bizi kıskanan bu güçler Büyük İstanbul Otogarı; tankın ekzosuna atlet sokmak suretiyle durduranlar, tamamlanınca dünyanın en büyüğü olacak havaalanı, kiloyla domates, bütün karpuz gibi önemli değerlerimizi yok etmek için sıraya girdiler.
İşte bu ahval içinde Nisan geceleri eğlenceli değil, kaotik haller aldı.
2021’inin ilk Nisan Cumartesi gecesi de bu bakımdan aşağı kalmadı. Ülkemizin soluk borusu hüviyetindeki sosyal medyada neşet eden bir bildiri adeta muavenet denizaltısından çıkmış torpil misali, memleket gündeminde patladı.
Denizcilerin askerlik camiasında özel yeri vardır malum. Onlar biraz daha liberal, biraz daha güleç savaşçılar olarak bilinir.
O kadar ki her halde Türk sinema tarihinin en eğlenceli hikayesi Süt Kardeşler de; Bahriyeli Kemal Sunal ve Halit Akçatepe rahmetlileri, Allah uzun ömür versin bahriye zabiti rolünde Şener Şen’le buluşturmuştur.
Kare asın eksik parçası rahmetli Hulusi Kentmen ise, bu filmde olmasa da, asker kılığında göründüğü her hikayede hep amiral esvabı ile karşımıza çıkar. (Onun da eski bir deniz subayı olduğu gerçeği unutulmasın)
Ezcümle denizciden zarar ziyan gelmez. Denizci halden anlar ve azıcık da ayran gönüllüdür.
Bu hoşlukları tarihsel hafızamıza kaydetsek de, memleketin son 20 yılında denizciler askeriyenin en çok dayak yiyenleri oldular.
Ülkenin askeriyesi cemaatin insafına terk edildiğinde, en az korunaklı olanlar onlardı. Kurulan mandesip ve kumpaslar insanların namusuna, hürriyetine, malına ve hayatına kast etti. Bu korkunç mesleki soykırımın dünya tarihinde emsali azdır.
Türk ordusu uğradığı ağır muamelenin etkisini bütün varlığında hissetti. Ama en kırılgan olanı en çok hissetti. Bunlar denizcilerdi.
Burada bir parantez açmadan konuyu kapamamak lazım. 1945’den 1991’e kadar soğuk savaş Amerikan çıkarları adına ne gerekiyorsa, yapmaktan çekinmeyen de aynı ordudur. Türk ordusu yazık ki anti-komünizme harcadığı enerjinin onda değil, yüzde birini bu süreçte yaptığı yanlışların telafisine harcasa, başına gelenlerin en azından bir kısmını önlerdi.
Lakin bunlar için hiçbir zaman kafa yormadılar. İslamcılar, milliyetçi faşistler her taşın altından mağduriyet kesbederken, taşların ve darağaçlarının altında kalan gerçek vatansever ve demokratlara verdikleri zararların hesabını ödemediler.
Deniz Gezmiş’ten Uğur Mumcu’ya yok edilen vatansever damarın müellif ve müsebbibi olmalarını hiçbir zaman içselleştirmediler. Özeleştiri yapmadılar.
Belki de bu eleştiride en az payı hak eden denizcilerdir. Belki de bu onların naifliğine delalettir.
“Doğruyu, doğru zamanda, doğru şekilde, doğru kişiye söylemezsen, doğru olmaz” sözünden tam da bu yüzden bihaberdiler.
3 Nisanı 4 Nisan’a bağlayan gece yazdıkları satırlarda değil, attıkları imzada hata olduğunu bilmiyor olmaları bu safdilliğin nişanesi değilse ne olabilir?
Bir zamanlar cemaatin en yılmaz savunucusu olan Cahit Özkan askerlerin muvazzaf gibi yargılanmasını yani devri sabık yapılmasını önerdi. Malkoçoğlu imajı ile zuhur eden Cahit bey, 10 küsur sene önceki parlak avukatın “İstanbul Genç Girişimciler Derneği YK Üyesi” için de aynı talebi ifade eder mi bilmiyoruz tabii.
Diğer tarafta iktidarın baş muharrirlerinden Engin Ardıç ise aynı bakış açısını, “muvazzaf olsalar darbe yaparlardı” vecizesiyle taçlandırdı. Literatürde Engin Ardıç’ın muhtemel müteveffa ‘hala ve amcası arasındaki uzlaşmaz diyalektiği’ çağrıştıran bu akıl oyunlarını da ayrıca bir kenarda tutmakta fayda var.
İktidarın bu 2 günde çürüyen sakızı, 2 sene çiğneyip araya bir de Kanal İstanbul reklamı koyma hedefi, kadayıfın kaymağı oldu. Kanal derken de yanlış anlamayın kazılmış vatan toprağını değil, imara açılmış tarım arazilerini kast ediyorum. Çünkü ortada Kanal İstanbul değil, Rant İstanbul var sadece. /https://veysidundar.home.blog/2020/07/19/kanal-istanbul-yazilari-1/
Bu vesile ile ahir ömürlerinde başlarına gelen bu acaip halle muzdarip olanlara Atatürk’ün enfes bir sözüyle sesleniyorum :
“Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim. Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun.”
Analiz, Veysi Dündar 6.4.2021