Veysi Dündar: ABD’nin Sahte Türkiye Aşkı
26 Nisan 2021KAHROLSUN AMERİKA DİYENLERİN ACIKLI HİKAYESİ
Türkiye’de 2 gündür fırtınalar kopuyor. Herkes tek ses olmuş. Dillerde bir tek ifade : “Kahrolsun Amerika.”
Gülsek mi ağlasak mı bilemiyoruz.
Hepimiz çok iyi biliriz ki, “Kahrolsun Amerika” çok net bir sol slogandır.
O kadar sol bir slogandır ki zamanında bu sloganı duvarlara yazdı diye, çok insan hayatını karartmıştır.
Türkiye tarihini 1950’den bugünlere şöyle bir anımsayalım…
Kore Savaşına Türkiye kızıllarla savaşmak için katılır. Nazım Hikmet’in 13 yıllık hapsinin bittiği yıldır 1950. Hapisten çıkan 49 yaşındaki Nazım askere alınmak istenir. Bu onun idam fermanıdır. Nazım hayatının sadece 13 yılı kaldığını bilmez ama her şeyi göze alıp kaçar. Nazım kaçar ve görece kısa ömrünün kalan 13 yılını Türkçe’nin en güzel şiirleri ile süsler. Fakat hep yasaklı bir “komünist şair” olarak kalır.
Bakmayın son 3-5 senedir ona iade edilen itibara. O ve şiirleri hep ağır bir suçun faili olarak devlet nezdinde suçlu ve yasaklıydı. Sadece Nazım mı?
Ruhi Su, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ahmet Arif ve daha yüzlerce binlerce solcu bu ülkede barınamadı.
Sol şairler yazarlar hapislerde çürüdü. Solcu eylemciler, öğrenciler, devrimciler ise devletin ağır baskısı altında yasaklandılar ve darağacına kadar giden süreçlerde yargılandılar.
Sol bu ülkede sağla kavgasında hep taraflı hakemin yönetiminde maça çıktı. Bu ülkede sağcılar cinayet işlemez sözünü eden Başbakan’ın özgüveni sadece sağcılık değildi, devlet politikası solculuğu suç gördüğü içindi. Her kış komünizm bekleyen Celal Bayar’da sembolleşen bu korkunun, arka planını kuran soğuk savaş döneminin klasik “Zulüm Kuzeyden Gelir” tekerlemesiydi.
Bütün solcular komünistti. Bütün muhalifler solcuydu. Bütün hak arayanlar muhalifti. Bütün hak arayanlar bozguncuydu. Bütün bozguncular işçiydi/feministti/azınlıktı.
Bu basit akıl yürütmenin bugünlere sirayet etmiş en bilinen izi PKK’nın sadece ayrılıkçılıkla değil Marksistlikte de suçlanmasıdır. PKK ayrılıkçıdır çünkü aynı zamanda sol tandanslıdır. Bu da bütün solcuları suçlamak için yeterlidir.
ABD’nin 1950’li yıllarına damga vuran Mc Carthy anlayışı ile mücadelesi, Vietnam savaşına kendi ülkesinde bile muhalif olan milyonların doğmasına yol açmıştı. Fakat Türkiye, kraldan çok kralcıydı.
Bu ülkede 1-2-3 daha fazla Vietnam diye slogan atmak vatan hainliği için yeterliydi.
Kenan Evren’in 12 Eylül darbesi Türkiye’de solun belinin kırılması için gösterdiği çabayla tarihe geçmiştir. Yazık ki askeri darbenin Güneydoğu sorununu da aynı parantezde algılayıp; burada insanlara dışkı yedirmeye varan uygulamaları ile, Kürt sorununu alevlendirerek bu ülkeye ödettiği fatura ise, hiçbir kıyasa izin vermez.
Özetlersek; Türkiye ABD’nin komünizmi yıkmak için uğraştığı yıllarda gözünü kapayarak bu çabaya verdiği destekle, kendi ülkesinin tüm ayarlarını bozmuştur.
ABD’nin Afganistan mücahitlerinin en kolay müttefik olacağı bilinci ile, onları Beyaz Saray’da ağırladığı görsel hafızalarda taptazedir. Afganistan’da ateşi harlayan ABD, İran’da yeter ki komünistler yok olsun diyerek Humeyni’yi, Pakistan’da diktatör Ziya Ül Hak’ı SSCB’yi çevrelemek için ideal kombinasyon olarak gördü.
Uğur Mumcu bu süreci Yeşil Kuşak olarak tanımlamıştı.
Türkiye ise sözde Atatürkçü askerlerin anti-komünist kampanyasıyla hızla dönüşüyordu. Kenan Evren elinde Kuran geziyor ve komünizme karşı zorunlu din dersi çözümünü ortaya koyuyordu. ABD Sovyetlerin altını tamamen oymayı başarmıştı.
Reagan Berlin Brandenburg Kapısında Gorbaçov’a “Yıkın bu duvarı” derken yıkılan duvarın altında Türk demokrasisi de kalıyordu. Gerçekten de sadece 3 yıl içinde Türkiye’de katıksız bir Siyasi İslam önce İstanbul Belediyesini alıyor ve ülkenin en tepesine yürüyüşünü başlatıyordu.
ABD Sovyetleri tarihin çöplüğüne gönderiyor, Francis Fukuyama gibi tarihçiler Tarihin Sonu’na geldiğimize dair kitaplar yazıyordu. ABD’nin dünyada komünizmi yok etmek için Afganistan-Türkiye hattında Siyasi İslama yeşil ışık yakmasının etkileri ve artçı şokları sürdü. Gücü eline alan Siyasi İslam önce kendisine yolu açan orduyu, sonra da orduyu tasfiye etmekte destek olan baş müttefiki The Cemaati tasfiye etti.
Demokrasinin yok edildiği bu ortamda kendine son müttefik olarak ise soğuk savaş dönemi kutuplaşmalarını çok seven milliyetçi ideolojiyi buldu.
Türkiye tarihinin bu özeti içinde ABD’den yakınacak son merci siyasi iktidarın iki sac ayağıdır. Anti komünizm ortak paydasında ABD’nin katıksız desteği ile, solu sahneden silen bu iki ideoloji için ABD’den şikayet bir anlamda tarihi hiçe saymak demektir.
Türkiye tarihi ABD’nin komünizmi durdurma tarihidir. Bundan Türkiye en ufak bir kazanç sağlamamıştır. Her muhalifin komünist olarak yaftalandığı bu süreçte, solcular faturayı ödemiş sağcılarsa demokrasinin nimetlerinden istifade etmiştir.
Türk Demokrasi tarihi komünizmle mücadele tarihidir ve bunun metin yazarı ABD’dir. 1991’e kadar süren bu tarihin anlaşılıp anlatılması bu ülkede kendine aydın diyen her bireyin katıksız ödevi olmalıdır.
Analiz, Veysi Dündar 26.4.2021