Sosyal Medya

Murat Kubilay

Dr. Murat Kubilay: En kötüsü geride kaldı mı?

Küresel piyasalardaki emtia ve navlunda yüksek seyrin devam etmesi; yüksek kurla gelen yoksullaşmayla zorlaşan tüketim amaçlı ithalata rağmen cari açık verilmesine neden oluyor...

Dr. Murat Kubilay: En kötüsü geride kaldı mı?

Bu soruya yanıt vermeden önce olaylı geçen son iki ayı özetleyelim.

Yükselen enflasyon sonucu politika faizinin yüksek tutulmasıyla kısmen döviz girişi yaşanmış, beklentilerin altında kalsa da turizm gelirleriyle birlikte dolar kuru 8,20-8,80 arasına sıkışmıştı. Sonra TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun çekirdek enflasyon vurgusuyla beliren faiz indirimi eylül ayı toplantısında uygulanmaya başladı. Ardından tek bir nedene bağlı olmayan ve hatta kesin sebepleri bilinemeyen bir şekilde Para Politikası Kurulu’nun (PPK) üç üyesi görevden alındı. Böylece 9,00 seviyesine ulaşmış dolar kuru 9,30’un dahi üstüne çıktı. Ardından makul adım beklenen PPK toplantısından sürpriz çıkınca 9,60 seviyesini ve 10 büyükelçi kriziyle de 9,80’i gördük. Bu son krizin yatışmasıyla, dış politik krizin büyüyerek finansal ve ticari sonuçlarının görülmesi önlenmiş oldu. İki aydan kısa sürede 8,30’dan 9,80’e uzanan hızlı artış hem aşağıdan alanların kar satışı hem de olumlu haber akışıyla bir nebze duruldu.

Küresel piyasalardaki emtia ve navlunda yüksek seyrin devam etmesi; yüksek kurla gelen yoksullaşmayla zorlaşan tüketim amaçlı ithalata rağmen cari açık verilmesine neden oluyor. Fed tarafından başlatılacak varlık alım programının yavaşlatılması büyük ölçüde fiyatlara girmiş durumda. Çin’de Evergrande isimli gayrimenkul geliştirme firması kaynaklı risklerde geçtiğimiz dönemde gelişmekte olan ülke piyasalarında gerginlik yaratsa da şimdilik durum sakinleşmiş gözüküyor. Yurt dışında çeşitli riskler bulunsa da üstte anlatılan dönemde yaşanan sürecin neredeyse tamamının ardında içsel, hatta daha açık bir şekilde politik nedenler vardı.

İş dünyasının çeşitli temsilcileri PPK kararının hemen öncesi ve sonrasında birbirinden farklı tonlarda alınan kararın beklenen sonucu vermeyeceğini, yani olumsuz etkilerinin hedeflenen olumlu taraflarını aşabileceğini vurguladı. Bu açıklamalar gecikmeli veya ürkekçe bulunabilir. Fakat Türkiye’de sermaye sınıfı tarihsel olarak çoğunlukla devlete yakın davranmayı tercih ediyor, sermaye birikiminin gelişiminde iktidarları karşısına almanın sakıncaları olduğunu biliyor. Son dönemdeki kamu ihaleleri, kamu bankaları kredi tahsisleri ve hatta mali denetim ihtimalinin de bu kesimin sesinin kısık çıkmasına neden olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Özetle bu açıklamalar bundan sonraki faiz indirimleri için TCMB’yi ve onun arkasındaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı teşvik edici değil.

Büyükelçi krizinde de süreç çılgınca ilerlese ve sonuçta herkes farklı bir başarı hikâyesi yazsa da en azından şimdilik sağduyu galip geldi. Erdoğan belki de toplumsal düzeydeki desteğinin sınırlarını gördü veya yine iş dünyası ve bürokrasiden beklediği desteği göremedi. Krizin yatışmasının lehine olduğunu gördü ve Brunson sürecindeki gibi uzamasını göze almadı.

Önümüzdeki dönemde, enflasyon, işsizlik, cari açık, bütçe dengesi gibi makro iktisadi göstergelerde karar alma süreçlerini etkileyecek büyük değişimler beklenmiyor. Küresel ölçekteki risklerin ana başlıklarına yukarıda değindim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın merkezinde olduğu karar alma süreçlerinin dolar kuru üstündeki etkisi aşikâr. Erdoğan’ın yatıştırılmasıyla ‘Başka krizler yaşanmayacak mı’ sorusu akıllara geliyor. Mevcut risklerin fiyatlara dâhil olduğu söylenebilir, yeni şokların da fiyatlara hızlıca yansıyacağını kolaylıkla söyleyebiliriz.

Böyle bir ortamda ‘En kötüsü geride kaldı’ diyebilmek için henüz erken. İkinci parti S-400 ve Halkbank davasının olumsuz gelişimi daha az ihtimalli riskler içerisinde değerlendirilebilir. Suriye iç savaşının son ihtilaflı bölgesi İdlib’de Türkiye aleyhine yaşanabilecekler de belirsiz.

Yeni bir risk arıyorsak dış politikada ilk dikkat çeken yer Suriye.

İç politikadaysa kan kaybeden Erdoğan yönetiminin kendi içinde veya muhalefete karşı başka baskı denemeleri olabilir.

Tüm bu riskler altında en kötüsünün geride kaldığını söylemek zor. Yine de elde toplumsal, uluslararası veya iş çevrelerince destek veya tepki görecek, bu yolla kendisine yeni bir politik kulvar sağlayacak alan daralıyor. Bu nedenle en kötüsünde olduğumuz veya çok yaklaştığımız sonucu en makulü görünüyor. Tabii bahsettiğimiz en kötünün piyasa döviz kurları ve faiz oranlarından ibaret olduğunu, enflasyon ve işsizlik gibi vatandaşların hayatını doğrudan etkileyen riskler olmadığını hemen ekleyeyim. Yine de finansal piyasalarda en kötüyü geride bırakmaya çok yaklaşmışsak, enflasyon ve işsizlikteki iyileşmenin önündeki engelin kalkabileceğini söyleyebiliriz. Şüphesiz henüz değil, ama muhtemelen pek yakında.

Yazının Kaynağına Buradan Ulaşabilirsiniz

Dr. Murat Kubilay

 


İLGİLİ HABERDr Murat Kubilay:  Fed'e rağmen dolar düşer mi? & 1 trilyon $ milli gelir hayal mi?Dr Murat Kubilay:  Fed’e rağmen dolar düşer mi? & 1 trilyon $ milli gelir hayal mi?

İLGİLİ HABERMurat Kubilay Yazdı: '2. Perde Zirveye Çıkıyor'Murat Kubilay Yazdı: ‘2. Perde Zirveye Çıkıyor’

İLGİLİ HABERMurat Kubilay: Murat Kubilay: “Piyasalarda yaz rehaveti bitiyor”

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler