Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Tarımsız, ucuz ihracatlı sevinç…’
1 Aralık 2021Türkiye üçüncü çeyrekte yüzde 7,4’lük bir büyüme elde etti. Muhtemelen de yılı yüzde 9 ortalamayla bitirecek. Hatta bazıları hızını alamayıp iki haneli bir büyümenin de mümkün olduğunu dillendirmeye başladı.
Büyüme ile kalkınma arasındaki farkı çözememiş ülkemde, ortaya çıkan veriye sevinç çığlıkları atmak yerine, uyarı dolu detaylarına bakmak gereği ise kimsenin aklına gelmiyor. Bu yüzden iki gün sonra yine ‘ne oldu’ sorusunu birbirlerine bakıp soracaklar.
Çünkü büyümenin detaylarına baktığınızda bir şişmeden ibaret olduğu yine görebiliyorsunuz. Şişme; çünkü refah yaratmamış. En basit tanımıyla bunu söyleyebilirim.
Ama bundan da önemlisi, ayrıntılarda çok ciddi uyarılar olduğunu okumak gerekiyor. Mesela pandemi sürecinin ardından, dünyada gıda fiyatları artıp, gıda üretiminde sorunlar yaşanırken, tarımın küçülüyor olmasını hiç kimse görmek istemedi.
Oysa nüfusun önemli bir bölümünün direkt ya da dolaylı yoldan geçimini sağlayan tarım sektöründe bu küçülmenin, hem yıldızı parlayan bir sektörün sıkıntısını dile getirmesi, hem de bu denli yüksek bir rakam elde edilirken, daralma yaşayarak, rakamı aşağılara çekmesini şapkayı önümüze koyup düşünmemiz gerekiyor.
Az buz değil, yüzde 5,9’luk bir daralmadan söz ediyoruz. Üretimsizleştiğimiz, ihracatımızın azaldığı bir süreci yaşadığımız, ama daha kötüsü ihtiyacımızı karşılamak için ithalat yaptığımızı bize anlatıyor.
Büyümede ise lokomotif görevini ihracatın yaptığı gözleniyor. İlk bakışta sevindirici. Ama daha çok mal satıp, daha az para kazanmanın sorgulamasını yapmayacak mıyız? Kilogram başına 1,3 dolar çıtasını bir türlü aşamayan ülkemizin ihracatı gözden geçirmeyecek miyiz?
Üstelik bazı ürünlerde ihracat yapıp, sonra ihtiyacımız olduğunu fark edip, ithalat yoluyla onu karşılama meselesini konuşmayacak mıyız? Küçümsemiyorum, önemsiyorum da ama kendi kendimizi kandırmaya da itiraz ediyorum.
Madem bu kadar iyi bir performans yakaladık, bugüne kadar ara malı üretimini desteklemek adına ne yaptık? Hele ki kurun bu seviyelere geldiği bir süreçte, halen üretimimiz içinde ara malı ve hammadde ithalat zorunluluğumuzun yüzde 70’lerden aşağıya düşmemesini nasıl açıklayacağız?
Peki bu kadar iyi bir performans göstermemize rağmen, neden istihdamda gerçekten bir artış sağlayamadık? Yoksa Türk vatandaşı olmayanları çalıştırmak zorunda kalan bir reel sektör gerçeğini de mi görmezden geleceğiz?
En çok büyüyen sektörün hizmetler olmasını ne yapacağız? İstihdamın yüzde 55’inin burada yığılmış olmasını ve pandemi kaynaklı hasarlı yapısını bu büyüme üzerinden yok mu sayacağız?
Hadi hepsini bir kenara koydum. Yüzde 7,4’lük büyüme performansının 2020 yılının üçüncü çeyrekle mukayese olduğunu, bir baz etkisinden kaynaklanan şişkinliğin bizi daha gerçekçi kılması gerektiğini görmezden mi geleceğiz?
Diyelim ki çok iyi bir büyüme yakaladık. Hatta yıl sonunu da iki haneyle bitireceğiz. O zaman soruyorum Aralık başıyla masası kurulacak olan asgari ücret görüşmelerine bu refah yansıyacak mı? Yoksa o zaman ortada bir refah olmadığını mı konuşacağız?
Bu büyüme rakamı karşısında sevinç çığlıkları atmak yerine size verdiği mesajları okumazsanız ne olacak biliyor musunuz? İki ay sonra sorunun nereden kaynaklandığını halen birbirinize sormaya devam edeceksiniz. Niye mi?
Dünya ortalamasının çok üzerinde bir büyüme gelmiş ve dolar / TL aleyhimize yukarı yönlü gidiyor. Ama doğru o dış güçlerin oyunu, ekonomideki sıkıntılar da zaten algı değil mi? Nasıl bitiyordu o oyun? Yıktın perdeyi eyledin viran…