Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Beyaz zambakların sırrı’
24 Mart 2021Dünyanın açık ara en iyi ülkelerinden biri; Finlandiya… Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı Dünya Mutluluk Raporu’na göre dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı ülke.
Mutluluk deyip geçmeyin. Kriteri, gelir adaleti ve kamu kurumlarına olan güven… Belki dünyanın en zengin ülkesi ya da askeri olarak en güçlü ülkesi değil. Ama 1800’lü yıllarda büyük bir dönüşüme imza atarak temele insanı koyan ve bugün gıpta edilen bir noktaya ulaşmış durumda.
Bir çoğunuz Grigory Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesi’nde kitabını okumuşsunuzdur. Okumayanların da mutlaka en kısa sürede okumasını öneririm. 100 yıl önce yazılmış bir kitap bugün halen ilham verecek nitelikte… Atatürk’ün askeri okulların müfredatına konulmasını emrettiği bir kitaptan söz ediyorum.
Orada bir dönüşümün, irade ortaya koymanın izlerini bulacaksınız. Finlandiya’nın bugün çok özenilen eğitim sisteminde nasıl bizim köy enstitülerinin izleri varsa, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki başarıda da oradan alınan ilhamın etkisi vardır.
“Petrov kitabında ideal devletin tanımını şu cümlelerle yapıyor: Her insanın bilinçli birer hayat mimarı olacak şekilde yetişmesi, yetiştirilmesi… Basit fikirli olmayınız! Kendi kişisel, önemsiz uğraşlarınıza ve dertlerinize çöpteki solucanlar gibi dalmayınız! Devletinizin temelleri nasıl yenilenebilir ve kuvvetlendirilebilir? Gelecekte halkımızı yüksek terbiye ile nasıl donatabiliriz? Yapılabilecek bu tür yenilikleri düşününüz.”
Müthiş değil mi? Peki sırrı ne? Ekonomi Gazetecileri Derneği olarak DEİK ile birlikte yürüttüğümüz bir çalışma var. Her salı günü gerçekleşen ‘Ticari Diplomasi Yolculuğu’ temalı oturumların bu haftaki konuğu DEİK / Türkiye – Finlandiya İş Konseyi Başkanı Halil Kulluk idi.
Finlandiya’yı konuştuk. Kulluk, pes etmeyen ülke olarak tanımladığı Finlandiya’da, herkesin özendiği sistemin üç temel başlığından bahsetti. Bakın onlar neler: Kanunların işlediği ülke, kamu kurumlarına yüksek güven ve eğitime bağlı sosyal mobilite…
Türkiye – Finlandiya İş Konseyi Başkanı, hedefleri olmanın önemli olduğunu ama yeterli gelmeyeceğini hatırlattı ve dedi ki “Hedefleriniz kadar yönünüz de önemli.” Yani yanlış bir yöndeyseniz hedeflerinizin de çok önemi kalmıyor.
Finlandiya’nın temelinde her bireyin eğitilmesi, eşit şartlarda rekabete hazırlanması ve bunun da etik üzerinden kurgulanması temin edilen bir sistem işliyor. Sanırım Kulluk’un Finlandiyalı bir işadamıyla ilgili aktardığı bir anekdottaki şu sözleri her şeyi özetliyor:
“6 yaşında çocuklarımızı eğitim sistemine emanet ederiz. Lise sona kadar eğitim kadar etik değerleri de özümsemiş olurlar. Etik performansları nedeniyle biz çocuklarımıza ödül vermeyiz. Herkes etik olmak zorunda.”
Bu arada etik sözcüğünü yanlış anlamayın. İnsanlığın ortak değerindeki etik kavramından söz ediyorlar. Yani ‘bana göre etik’ diye bir şey yok. Çünkü bizim başlıca sorunumuz bu. O nedenle özellikle altını çizmek istedim.
İki ülke adına da bir fırsat var. Türkiye – Finlandiya İş Konseyi Başkanı’nın şu analizini çok önemsedim. “İki ülke arasında köprüyü kuracak olan teknolojik zihniyettir. Kuzey güney sanal hattına baktığımızda, kuzey bölgelerinin yaratıcı, güney bölgelerinin de girişimci olduğunu görüyoruz. İki ülke arasında bu koordinasyonu kurabiliriz.”
Mükemmel bir yaklaşım. Fakat bence etik anlayışında bu hedef çöküyor. Çünkü Türkiye’nin bu alanda ciddi sıkıntıları var. Tarihinde birbirinden ilham alan iki ülkenin bugün geldiği noktada ciddi anlamda aynı dili konuşmakla ilgili sorunları var.
Yine de İş Konseyi dönüp arkasını gitmiyor. Mayıs ayında iki ülke startuplarını bir araya getirecek bir organizasyona hazırlanıyorlar. Umarım bu fırsatı önemseriz. Bugünkü sohbetimizden sonra Halil Kulluk’tan yana hiç bir çekincem olmadığını söyleyebilirim.
Mesela “katma değer sadece ölçek ekonomisi değil, farklılaşmadır” sözü bile bir vizyonun yansıması gibi. Dönüşümü nasıl sağlarız? Bakın orada da formülü Finlandiya’nın yaklaşımını aktararak veriyor.
“Akıllı planlama, teknoloji, eğitim, devlet – özel sektör işbirliği.” Biz bundan ne anlarız; işte ondan şüpheliyim. Çünkü dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden bir siyaset yaklaşımıyla, her bireyin kıymetli olduğunu düşünen devlet anlayışı arasında ciddi bir makas farkı var. Umarım bir gün…
Not: Yazarımız Çetin Ünsalan, şehir dışında katılacağı bir zirve nedeniyle yazılarına bir kaç ürün ara verecek. Anlayışınız için teşekkür eder; 29 Mart Pazartesi günü yeni yazıda buluşmak üzere…