Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Akıl hastanesi’
6 Mayıs 2021Beni yakından tanıyanlar Bakırköylü olduğumu ve bununla da onur duyduğumu bilir. Aslına bakarsanız Bakırköy’de yaşayanların çoğunda aynı duygu vardır. Hatta bizler için, kibarca akıl hastalığı, ama bizim tabirimizle delilik de övünülecek bir kavramdır.
Ama bunu sadece birbirimize söylemeyi severiz. Bir başkası bunun üzerinden prim yapmaya ya da alay konusu haline getirmeye kalktı mı; bozuluruz. Biri ‘nerelisin’ diye sorduğunda ‘plakam 46’ deriz; ama torpilli bir müteahhit Bakırköy’e 46 diye proje yapmaya kalktı mı, tepkimizi koyar; o adın da değişmesini sağlarız.
Çoğu insanın garip baktığı delilik bizim için sıradandır. Çünkü örneğin biz lisede okurken psikoloji ödevimiz için akıl hastanesine gider; orada hastalarla mülakat yapar ve bundan dönem ödevi hazırlardık.
Rahmetli Yıldırım Aktuna Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ni modernize edene kadar, onlar sokakta dolaşır; bizlerle yarenlik ederlerdi. Bazısı sigara ister, bazısı bir bankta oturur yanınıza sohbet ederdi. Çok dram dinlemişimdir böyle.
Elbette bunlar daha sakin rahatsızlıkları bulunanlardı. Daha kritik vakaları sonrasında bir doktor arkadaşıma yaptığım periyodik ziyaretlerde ve röportaj için gittiğim zamanlarda tanıdım.
Peki niye size bugün ekonomiyi bırakıp deliliği anlatıyorum? İnanın bana hayatı boyunca onlarca içli dışlı olan, kendi semtinde çok akıl hastası tanıyan, onlarla sohbet eden biri olarak ülkenin bu halinden o günleri arar hale geldim.
Deliler zannedildiği gibi akılsız değildir. Kendi akıl matematikleri içerisinde farklı düşünce biçimleri vardır. Ama asla akılsız değildir. Allah hepsine şifa versin. İnanın hiç kimse durup dururken aklını yitirmiyor. Her birinin ayrı bir öyküsü var.
Fakat bu kadar mantığa aykırılığın yaşandığı bir ortamı nasıl tarif edeceğiz? Haber bültenlerini açtığınızda çocukça didişmeleri, eve ekmek götüremeyen insanın ekonomiyi savunmasını, kadın cinayetlerini, çözüm üretmeksizin saatlerce aynı konuda ve eş zamanlı yürüyen tartışma programlarını ne yapacağız?
Belli insanların sürekli kanalları dolaşıp kimi gün spor, kimi gün dış siyaset, kimi gün ekonomi, kimi gün askeri operasyon konuşmasının akılla bağdaşan bir yanı var mı?
İnsanların eve ekmek götüremediği bir ortamda başarı söylemleri sarf etmenin ve onları psikolojik yalnızlığa sokarcasına, sorunun kendisinde olduğunu ima etmenin insafla bağdaşan yönü bulunabilir mi?
Vatandaşı eve kapatıp, gelirlerini sıfırlayıp, sonra geçinmesini, hatta kamuya yükümlüklerini getirmesini beklemek akılla bağdaşıyor mu? Üçüncü sayfa haberlerinden ana haberler öncesine bonus ana haber bülteni yapılmasını da mı garipsemiyorsunuz?
Bir Bakırköylü olarak tüm bunları sadece ben mi garipsiyorum? Hem de hayatı boyunca çok akıl hastası görmüş, onlarla sohbet etmiş, simidini paylaşmış biri olarak?
Sizce tüm bu fotoğrafta bir gariplik yok mu? Yoksa her şey akıl hastanesinin boyutunu genişletip, ülkenin geneline yayılmasıyla mı normalleşti?