Sosyal Medya

Ekonomi

AKP’li yıllar: Ekonomi ne yönde değişti?

DW Türkçe, AKP’li yıllarda Türkiye ekonomisinde yaşanan değişimi konu aldığı bir haber hazırladı. Haberin özetini aşağıda paylaşıyoruz. Adalet ve Kalkınma…

AKP’li yıllar: Ekonomi ne yönde değişti?

DW Türkçe, AKP’li yıllarda Türkiye ekonomisinde yaşanan değişimi konu aldığı bir haber hazırladı. Haberin özetini aşağıda paylaşıyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 2001-2002 krizi nedeniyle ekonomik büyümenin dip yaptığı bir dönemde iktidara geldi. Bu yıllar, Türkiye ekonomisinde büyümenin, 1980’den beri oluşan trendin bile altında kaldığı yıllardı.

AKP’nin 3 Kasım 2002 seçimleriyle iktidara gelmesinin ardından, Nisan 2001’de hayata geçirilen ve bir önceki hükümetin ekonomiden sorumlu devlet bakanı olan Kemal Derviş’in imzasını taşıyan reformlar uygulanmaya devam edildi.

IMF ve reformlar

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin,  “Merkez Bankası yasasının değiştirilerek Merkez Bankası’na bağımsızlık verildi, kamu maliyesinde çok ciddi reformlara gidildi, kurulan pek çok bağımsız kurum var. Bunlar, piyasaya yön veren BDDK, TMSF gibi kurumlar. Hazine’nin görev ve sorumluluklarında yapılan revizyon var. Yani yapılan çok şey var” diye Derviş döneminde başlayan IMF programının kurumsal yapıya katkısını özetliyor.

Elgin’e göre hem reformların hem de IMF anlaşmasının etkisiyle Türkiye ekonomisinde 2002’den sonra ciddi bir zıplama oldu ve bu, 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krize dek devam etti. Yapısal reformların tıkanmaya başladığı 2008 sonrası dönemde ise gelişmiş ülke merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmesi birçok gelişmekte olan ülke gibi Türkiye’nin de elini kolaylaştırdı.

Parasal genişleme

Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan, bu dönemde dünya ekonomisindeki olağanüstü genişleme ve sabun köpüğünü andıran büyüme konjonktürüne dikkat çekiyor. Yeldan yaşanan büyümenin küresel finans piyasalarındaki sıcak para akımları kaynaklı olduğunu vurgularken, faizlerin dünyada neredeyse sıfıra yaklaşmasına rağmen Türkiye’nin aynı dönemde yüksek faiz vererek çektiği sıcak parayla döviz bolluğu yaşadığımızı ekliyor. Bu şekilde büyümenin yan etkisi olarak da ulusal tasarruf oranında olağanüstü bir düşme, kronikleşen işsizlik ve sanayisizleşmenin ortaya çıktığını vurguluyor. ye yol açtı.

Orta gelir tuzağı

Dolayısıyla sıcak para girişine dayalı büyümenin sürdürülebilir olmadığı da zaman içinde ortaya çıkıyor. 2002-2013-2020 olarak sırasıyla kişi başı milli gelir de 3.581 dolardan 12.480 dolara çıktı ve 8.599 dolar seviyesine indi. Bu rakamlar da Prof. Ceyhun Elgin’e göre Türkiye’yi kişi başı milli gelirde orta gelir tuzağına örnek gösterilecek ülkelerden biri haline getirmekte. Elgin’e göre, uluslararası konjonktür ve ekonomi yönetiminin liyakatten uzaklaşması bu alana sıkışıp kalınmasında önemli etkenler. oldu.

Borçlar katlandı

Prof. Yeldan, “her ne pahasına olsun büyüme” için ucuz kredi ve parasal genişleme politikalarının devreye sokulmasıyla borç sorununun artığına vurgu yapıyor. Resmi verilere göre Türkiye’nin dış borcu 2002’deki 129,6 milyar dolardan 2020 sonunda 450 milyar dolara yükselirken, dış borcun milli gelire oranı 2020’de %62,8 ile rekor kırdı.  Tüketici kredileri ve kredi kartı borçları da 2002’deki 6,6 milyar liradan 887,6 milyar liraya fırladı.

2016’daki darbe girişimi sonrasında geçilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ise ekonomik bozulmayı bağımsız kurumların yıpratılması, artan güvensizlik ve belirsizlik ortamı üzerinden hızlandırdı. Bu durum da beklentilerin bozulmasına dayalı yapışkan enflasyonun tetiklenmesine yol açtı.

Kurumsal yetersizlikler

Prof. Elgin’e göre Türkiye’de ekonomi yönetimi hem çok başlı hem de tek başlı.  Bağımsız ve özerk olması gereken kurumları kimin yönettiği belli değil ve bu hal ekonominin kurumsal kalitesinde yetersizlikler yaratıyor. Verdiği örnekler Merkez Bankası Başkanları ve Hazine ve Maliye Bakanları değişimleri. Açıklanan Orta Vadeli Planların kurumlar arası koordinasyon olmayınca kağıt üzerinde kaldığını da ekliyor.

Ve tabi Prof. Elgin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktisat literatüründe yer almayan ‘faizler düşerse enflasyon da düşer’ teorisini de hatırlatarak  TCMB’nin zamansız faiz indirimleri nedeniyle enflasyonun tırmandığına ve kurların yükseldiğine işaret ediyor.

Tüm bu hataların sonucunda oluşan güvensizlik yatırımları da olumsuz etkileniyor.

İşsizlik çift haneye demirledi

Prof. Yeldan mevcut sürdürülemez büyümeninüç önemli bedeline dikkat çekiyor: kronik çok yüksek işsizlik; çok yüksek kronik ve yapışkan enflasyon ve bütün bunların “yurtdışı ilişkilerle de betimlendiği” döviz kurundaki aşırı pahalılık.

DW Türkçe / Pelin Ünker

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler