Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

Dr Murat Kubilay yazdı:  Piyasalar Godot’yu beklerken…

  ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke’nin, Mayıs 2013’te parasal genişlemenin yavaşlatılabilme takvimine ilişkin muğlak sözleriyle piyasalarda büyük çalkantı yaşanmıştı.…

Dr Murat Kubilay yazdı:  Piyasalar Godot’yu beklerken…

 

ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke’nin, Mayıs 2013’te parasal genişlemenin yavaşlatılabilme takvimine ilişkin muğlak sözleriyle piyasalarda büyük çalkantı yaşanmıştı. Türkiye’nin de dahil olduğu, dış finansman sorunu yaşayan birçok ülke ekonomisinde sarsıntılar daha şiddetli hissedilmiş; bir kısmı 2014 itibarıyla krizlere sürüklenmiş, Türkiye ise siyasi nedenlerle geciktirmeye çalıştığı krize 2018’te düşmüştü.

Covid-19 pandemisi sonucu, 2008 küresel finansal krizinden bile daha hızlı bir parasal genişleme yaşandı ve bu dönemin sonlarına yaklaşılıyor. Haliyle benzer bir sonucun yaşanabileceği ve Türkiye’nin daha ağır hissedeceği öne sürülüyor.

 

Doğrudur, Türkiye o döneme kıyasla iktisadi olarak çok daha zayıflamış halde. Dış borçlar arttı, vadesi azaldı, TCMB döviz rezervleri buharlaştı ve yerli/yabancı yatırımcı güveni kalmayınca yastık altına ve yurt dışına sermaye kaçışı yaşandı. Diğer taraftan gelişmeler tam olarak 2013’teki gibi ilerlemiyor, dünya önceki deneyiminden bir nebze ders almış görünüyor. Bir de mevcut kur ve faiz seviyesine bu tip risklerin en azından bir kısmı dahil olmuş durumda.

 

Fakat tüm bu konulardan önce daha kritik bir madde var; delta varyantı veya daha tehlikeli bir benzerinin yol açabileceği sonuçlar. Son dönemde küresel piyasalardaki stres bir derece azaldı; sıklıkla takip edilen ABD 10 yıllık devlet tahvili faizleri, pandeminin bir süre daha devam edeceği ve bu nedenle Fed’in gevşek politikalarını sürdüreceği beklentisiyle %1,75’ten %1,15’e kadar indi. Bu seviye, Mart 2021’de piyasalardaki endişe sonucu ABD faizlerindeki artışın başlama noktasının dahi altında. Yani piyasa, bir taraftan Fed’in ABD’nin %5,4’e ulaşmış TÜFE oranının geçici olduğu iddiasına şüpheyle yaklaşırken, diğer taraftan pandemiye ilişkin risklerin bittiğine kesin kanaat getiremiyor.

Benzer bir durumu petrol başta olmak üzere alüminyum ve demir gibi emtialarda da görüyoruz. Haliyle doların diğer para birimlerine karşı güçlenmesi daha yavaş ve ölçülü gerçekleşiyor. Delta varyantı hiç şüphe yok ki bu sürecin daha yumuşak atlatılması için oluşmadı, fakat 2013’teki gibi bir öfke nöbetinin yaşanmamasına önemli katkı yaptı. Bu noktada Fed yöneticilerinin katıldıkları birçok etkinlikte piyasayı hazırlamaları da önemli bir etken. Fed iyileşmeden emin değil, işsizlik sorununun çözümünün zaman alacağının farkında, destek paketlerin sürdürülmesinin kamu maliyesi açısından güçlüklerini biliyor ve sonbahardan itibaren daha çok kişinin emek piyasasına dönüşüyle işsizlik sorunun verilere olumsuz yansıyabileceğinden endişe ediyor.

Ayrıca önce pandemi kaynaklı, ardından ABD’nin Çin’e karşı rekabet gücünü koruyabilmek için altyapı yatırımlarının sağlanması amaçlı ve henüz kesinleşmemiş olmakla birlikte olası yeşil yeni anlaşma çerçevesinde enerji dönüşümü finansmanının sağlanabilmesi için kamu borçlanmasını kolaylaştırabilmek istiyor; çok likidite bırakmak ve faizleri uzun süre düşük tutmaya çalışıyor.

 

 

ABD Merkez Bankası üstte belirtildiği üzere istihdamdaki kırılganlıktan, pandeminin sürmesinden, mali paketlerin yinelemeyeceğinden ötürü sabırlı; bir taraftan devlet hazinesinin borçlanmasını kolaylaştırmaya çalışıyor. Avrupa Merkez Bankası ise çok daha sabırlı, pandemi kaynaklı varlık alımlarını mevcut hızıyla Mart 2022’ye kadar sürdürmekte kararlı. ABD’ye kıyasla enflasyonun zayıf seyretmesi ve ekonomik aktivitenin daha az canlanması makul nedenler. Ancak asıl yapısal neden, kıtanın büyük ölçüde ebedi durgunluk içine girmesi ve demografik dinamizmini kaybetmiş olması.

Japonya ve İsviçre ise ultra gevşek politikalardan rahatsız olmuş gözükmüyorlar. Çünkü ilki bu politikaları 20 yıldır uyguluyor ve ebedi durgunluk kabullenildiği için ultra gevşek politikalar normal sayılıyor. Bu esnada ülkenin merkez bankasının varlık alımlarının büyüklüğü ülke GSYH’sine ulaştığını not düşelim. İsviçre ise yıkılmaz bir güvenli liman olarak görüldüğü ve sürekli dış finansman yağmurunda kaldığı için gevşek politikalara devam edecek. Öyle bir rahatlığa sahipler ki, bu ülkenin merkez bankası topladığı rezervleri yabancı hisse senetleri gibi riskli varlıklarda değerlendiriyor.

 

Üstteki sorunlar ve tedaviler gelişmiş ülkeler için, peki ya gelişmekte olanlar? Rusya, Meksika, Macaristan ve Brezilya faiz artırım döngüsüne girdi bile. Türkiye, nominal faiz olarak bunu Kasım 2020 ve Mart 2021 arasında erkenden ve sarsıntılı yaşadı. Şimdiki hedef enflasyonun nihai olarak düşüşe geçmesiyle cazip düzeyde reel faiz vermek. Bununla birlikte döviz rezervlerinin yoksunluğu ve ekonomi yönetimindeki itibar kaybı ana sorunlar.

 

Özetlersek, 2013 yılından daha hazırlıklı bir şekilde dünya tapering sürecine giriyor, delta varyantının yarattığı riskler, hızlı toparlanma beklentilerini kırıyor ve ultra gevşek para politikalarının uzamasını normalleştiriyor. Bazı gelişmiş ülkeler sıkılaşmaya başladı bile ve gelişmekte olan ülkelerde de faiz artırımları yaşanıyor. Türkiye’de çok büyük şok yaşanmadan faizler artırılamadığından çıkış yolu; enflasyondaki nihai düşüşün gerçekleşmesiyle -tabii düşerse eğer- verilecek reel faiz oluyor.

 

Daha önce yapmış olduğum bir benzetmeyi burada güncelleyerek tekrarlamak gerekiyor. Türkiye, bir akrobat misali ip üstünde Boğaziçi’ni geçmeye çalışırken, bir yandan küresel piyasaların, diğer taraftan pandeminin soğuk rüzgârları esiyor. Son dönemdeki tek olumlu gelişme ise ekonomi yönetiminin ısrarla makul davranması, bu da benzetmemizdeki akrobatın elinde denge sağlamasını kolaylaştıracak bir sırık sahibi olduğunu gösteriyor.

 

 

Yazarın Diken.com.tr’de yayınlanan makalesinden alıntıdır. Orijinal makale bu linkte

 

 

Finans Sohbeti: BAYRAM SONU PİYASALARA NE OLACAK?

 

Doların yükselişi Gelişen Piyasaları zorluyor

Societe Generale: TCMB tek seferlik faiz indirimine gidebilir

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler