Sosyal Medya

Ekonomi

Baki Demirel: Haftanın ekonomi politiği

Bu hafta yazacağım yazıya başlık ararken çok düşündüm. Haftanın gündemi yoğun ve sürprizli oldu. Yoğun çünkü bu hafta hem büyüme…

Baki Demirel: Haftanın ekonomi politiği

Bu hafta yazacağım yazıya başlık ararken çok düşündüm. Haftanın gündemi yoğun ve sürprizli oldu. Yoğun çünkü bu hafta hem büyüme hem de enflasyon oranları açıklandı. Sürpriz çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan uzun bir aradan sonra bir kez daha faizlerin düşürülmesi gerektiği yönündeki düşüncesini yineledi ve merkez bankası ile konuştuğunu Ağustos ayı ile birlikte faizlerin düşebileceğini belirtti. Dolayısıyla ben de bu haftaki yazıyı gündeme ilişkin yazmaya karar verdim ve başlığı “Haftanın Ekonomi Politiği” olarak atmış oldum.

Aslında aklımdan geçen ilk başlık “Hormonlu Büyüme” olarak oluşmuştu ancak söylediğim sebeplerden dolayı bu başlığı atmadım. Yazıma öncelikle hormonlu büyüme kavramını açmakla başlamak istiyorum.

Hormonlu büyümeyi şu biçimde tanımlayabilirim;

Eğer büyüme, hane halkını borçlandırıcı,  tüketici kredilerine dayalı ise hormonludur. Çünkü kredi büyüme hızı azaldıkça büyüme oranı yavaşlar ve sürdürülebilir değildir. Bu biçimde meydana gelen ekonomik büyüme makro finansal istikrarsızlık yaratmakta, artan enflasyon ve Türk Lirasında yaşanan değer kaybı gelir dağılımının daha fazla bozulmasına neden olmaktadır.

Bu tanımı yaparken üç temel kıstasım var; Büyüme istikrarsızlık yaratmayacak biçimde olmalı, istihdamı artırmalı ve gelir dağılımının iyileşmesine olanak sağlamalıdır. Eğer büyüme bu saydığım koşulları sağlamıyorsa sürdürülebilir değildir yani hormonludur.

İktisat politikaları refah artışı ve istikrar sağlayıcı olmalıdır. Dolayısıyla istihdam ve gelir artırmayan biçimdeki büyüme sürdürülebilir olmaktan uzaktır ve toplumun tüm kesimleri için refah artışı sağlamaz. Bahsettiğim biçimde büyümenin gerçekleşmesi para ve mali politikalarının ki bunların içinde vergi ve gelirler politikaları da dâhildir, doğru uyumlaşmasıyla mümkün olabilir. Bana göre para ve maliye politikasının doğru uyumu daraltıcı para ve genişleyici maliye politikasıyla mümkün olabilir.

Genişleyici maliye politikasından kastım, kamunun ihracatın kompozisyonunu değiştirecek biçimde verimli alanlara yatırım yapması, istihdam ve gelir yaratmasıdır. Ayrıca ücret –maaş artışları da bu kapsamdadır. Ayrıca vergi politikasında da köklü değişikliğe gidilmeli ve dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı azaltılmalıdır. Daraltıcı para politikası ise döviz kuru krizi yaratmayacak biçimde politika faiz oranının uzun süre yüksek tutulmasıdır. Benim önerim, politika faizinin 500 bp (baz puan) artırılarak % 24 seviyesine çekilmesi ve en az bir yıl bu seviyede kalması sağlanmalıdır.

Bu düşüncemin birkaç gerekçesi var. Öncelikle yüksek dolarizasyon ve yüksek kısa vade dış borç stoku hem kamu hem de özel sektör için önemli bilanço riski doğurmakta ayrıca kur-enflasyon geçişkenliğini artırarak fiyatlar üzerinde baskı yaratmaktadır.

Diğer yandan, her ne kadar hane halkı borçlarının milli gelire oranı diğer ülkelerle kıyaslandığında düşük görünse de hane halkı gelirine oranladığımızda bankacılık sisteminin aktif kalitesini bozabilecek risk yaratmaktadır. Hane halkı borçluluğunun yüksek olması finansal istikrarsızlık yaratabilecek büyük bir sorundur. Bu sorunu faizleri düşürerek, hane halkını borçlanmaya, kredi almaya özendirecek biçimde ve/veya sorunlu kredileri daha fazla öteleyerek çözemeyiz. Benzer bir durum KOBİ kredileri için geçerlidir. Bu sorunun çözümü daha fazla kredi artışı değil gelir artışıdır.

Öte yandan hem ABD başta olmak üzere gittikçe artan enflasyon endişeleri Fed başta olmak üzere büyük merkez bankalarının varlık alımlarını azaltmalarına ve politika faizlerini yükseltmelerine neden olabilir.

Her ne kadar ben Fed ’in 2023 yılından önce faiz artışı yapacağını beklemesem de IMF’de yayınlanan Şebnem Kalemli-Özcan hocanın kaleme aldığı yazıda, olası Fed faiz artışının gelişen piyasa ekonomileri için ciddi dış finansman sorunu yaratabileceği yani ödemeler dengesi krizine yol açabileceği belirtilmiştir. Ben de bu görüşe katılıyorum. Dahası büyük ekonomist Yılmaz Akyüz hocam da Türkiye için benzeri uyarıları yaptığı pek çok yazı yazmıştır.

Yazının tamamı burada.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler