Ekonomi
Murat Şenol: Ekonomide yaşanan gelişmeler ve gelir dağılımına olası etkileri
Ülkemizde son günlerde uygulanacağı söylenen, adı “Ekonomik Model” mi “ekonomik tercih” mi ya da “ekonomik deney” mi olduğu konusunda farklı…
Ülkemizde son günlerde uygulanacağı söylenen, adı “Ekonomik Model” mi “ekonomik tercih” mi ya da “ekonomik deney” mi olduğu konusunda farklı görüşler bulunan gelişmelerin bir çok farklı sonuçları olabilecektir. Düşük Faiz, Yüksek Kur, Yüksek Enflasyon, Ucuz Emek, Bozulan Gelir Dağılımı, Otoriteleşen Yönetim şeklinde belirginleşen bu süreçte özellikle 3 ÖNEMLİ konuda geniş kitlelerin daha fazla etkileneceği görülmektedir :
1- ENFLASYON; haklı olarak enflasyonun geniş kesimleri nasıl etkileyeceği çok tartışılmaktadır. Yazılan ve ifade edilenlerin çoğunun da gerçekleşmesi muhtemeldir.
2– DÖVİZ BORÇLARI, özellikle kamunun dövizli borçları nedeniyle sadece son 1,5 ayda dolar kurunun 8.50 den 13.50’e çıkması sonucu oluşacak ilave kur farkı ödemelerinin vatandaşa bütçe yolu ile yansıyacak yükü yaklaşık 3 trilyon TL’dir. 2021 yılı Türk devletinin toplam vergi gelirinin 1.1 trilyon TL olduğu göz önüne alındığında bu tutarın yaklaşık üç yıllık verginin karşılığı olduğu görülecektir. Hazine borcu 180 milyar $, TCMB borçu 27 milyar $, özel sektör borçu 240 milyar $, (Kaynak: Hazine ve Maliye Bakanlığı) ayrıca 157 milyar $ KOİ Projeleri nedeniyle devlet garantileri vardır! Toplam döviz borçu 604 milyar $, özel sektörün 204 milyar $ döviz borçunu bu tutarın dışında tuttuğumuzda bile kur farkının kamu üzerindeki yükü 1.8 trilyon TL düzeyindedir. Önümüzdeki aylar/yıllarda halkımız bunun olumsuz etkilerini bütçe üzerinde net olarak yaşayacaktır.
3- BOZULAN GELİR DAĞILIMI, bu konu yazımızın esasını teşkil etmektedir. Öncelikle SERVET ve GELİR kavramlarını açıklamak lazım GELİR; belli bir zaman diliminde genellikle yıl içinde elde edilen kazançlar ya da paradır. SERVET ise gelirin harcanmayan kısmından çeşitli biçimlerde ev, araba, banka hesabı, tahvil, altın vb birikimlere dönüşmüş zenginlik demektir.
Ekonomist T. Piketty’in kurduğu İnequality Lab. tarafından bu hafta içinde paylaşılan dünya eşitsizlik raporunun 2021 sonuçlarına göre;
Dünyada en tepedeki %10, küresel SERVETİN %76’sına sahipken, en alttaki %50 bu servetin %2’sine sahiptir. GELİR tarafında ise; en tepedeki %10 gelirin %52’sini elde ederken, en alttaki %50 kesim gelirin %8,5’unu elde etmektedir.
Türkiye’de ise en tepedeki %10 SERVETİN %67,5 sahipken, en alttaki %50 bu servetin %3.7 ‘sine sahiptir. GELİR tarafında ise; en tepedeki %10 gelirin %54.5 elde ederken, en alttaki %50 kesim gelirin %11.9’unu elde etmektedir.
Küresel Servet Raporu
Credit Suisse’in bir başka metota göre yaptırdığı Küresel Servet Raporu çalışmalarına göre de; Türkiye’de en zengin %10’un servetten aldığı pay 2002’de %67.7 iken, 2018’de bu pay %81.2’ye, geri kalan %90 ise servetten aldığı pay 2002 de %32.3’den, 2018’de %18.8’e gelmiştir. Muhtemelen bu oranlar 2020 için daha kötü çıkacaktır. Özellikle son 7-8 yılda bu bozulma daha da hızlanmıştır. Bu bozulmanın en temel iki nedeninin birinin inşaat sektöründeki büyümenin oluşturduğu arsa ve gayrimenkul rantı, diğeri ise son 7-8 yılda kurlarda meydana gelen artışlar olduğunu düşünmekteyim. Bankalardaki gerçek kişilerin 1 milyon TL üzeri mevduatları incelendiğinde toplam 369.000 kişinin bu mevduata sahip olduğu ve bunun da toplam mevduatın % 59’unu oluşturduğu görülecektir. Bu mevduatlarında %65’İ de dövizden oluşmaktadır, kur arttıkça bu kişilerin toplam servetinden aldıkları pay da artmaktadır.
GİNİ Katsayısına göre durum nasıl?
Gelir dağılımındaki adaleti ölçen en bilinen yöntem GİNİ katsayısıdır. Bu sayı 0 Yaklaştığında adaletin, 1’e yaklaştığında da adaletsizliğin oluştuğu bilinmektedir. Servet ile ilgili çok fazla çalışma olmamasına rağmen, dünya üzerindeki servet dağılımının gelir dağılımından çok daha kötü olduğu bilinmektedir; çünkü kişiler harcanabilir gelirleri ne kadar artar ve bunu ne kadar az kullanırsa yıllar içinde harcanmayan bu gelirleri artmakta ve servete dönüşmektedir. Öte yandan geliri düşük olanlar zaten gelirleriyle ancak geçimlerini sağladığından birikimleri daha az ya da hiç olmamaktadır.
Türkiyede son yıllardaki GİNİ katsayısı aşağıdaki gibidir.
Görüleceği üzere 2014’e kadar düzelme eğiliminde olan gelir dağılımı bu yıldan sonra, hızla bozulmaya başlamış (2019 hariç) 2020 de pandemi ile daha da bozulmuştur. Yeni ekonomik tercihler sonrası makro ekonomide yaşanan enflasyon ve kur artışlarının bu süreci daha da bozucu etki yapması muhtemeldir.
Dünyada seçilmiş bazı ülkelerle karşılaştırmalı GİNİ katsayısına bakıldığında da ise ülkemizin gelir eşitsizliği bakımından iyi bir yerde olmadığı görülecektir.
Her ne kadar TUİK tarafından açıklanan verilerin sağlığı konusunda ciddi tereddütler olmasına karşın, 2021 yılı ilk 9 ayında büyüme oranı % 8’e yakın oranda açıklanmıştır. Ancak bu büyümeden geniş halk kesimlerinin gerekli refah artışını hissetmediği, üstelik enflasyon ile durumlarının daha da kötüleştiği gözlemlenmektedir. Özellikle de büyüme kompozisyonunda inşaat ve tarımın daralması ve giderayak Hazine ve Maliye Bakanının da açıklamasında “ücretli kesimin milli gelirden aldığı payı artırmak için gerekli adımlar atılacaktır” diyerek, geniş kesimlerin bu büyümeden pay almadığını da teyit etmiştir.
Enflasyonun Gelir Dağılımı üzerine etkisi
Enflasyon gelir dağılımını bozucu etki yaratmaktadır. Üstelik resmi olarak açıklanan enflasyon ile hissedilen enflasyon arasında neredeyse iki katı fark olunca ve açıklanan enflasyona göre, sabit gelirli işçi, memur ve emekli maaş artışı olunca aradaki fark kadar bu kesim gelirden daha az pay alırken sermaye, rant geliri elde eden kesimler daha fazla pay alarak gelir dağılımını daha da bozmaktadır. Nitekim bazı kesimler enflasyonu gelirlerine aynı oranda hatta daha fazla yansıtabilirken sabit gelirlilerin bu şansı olamamaktadır.
Yeni Ekonomik model neyi hedefliyor?
Uygulanmak istenen “ekonomik tercihlerin” esası, TL’nin değerini düşürerek, ihracata dayalı, kitlelerin satın alma güçlerini azaltıcı, iç talebi kısan, dış talebi arttıran, cari açığı kapatarak fazla verilmesi üzerinedir. TL değerinin düşmesi, Türk varlıklarının ve emeğinin ucuzlaması sonucu doğrudan sermaye gelecek (eğer gelebilirse) ve sistem yeni bir denge oluşturacaktır. Bu ekonomik tercihin Gelir Dağılımını düzeltici değil tam tersi, bozucu etkisi olacaktır. Bu tercihlerin öngörüldüğü şekilde başarılı olması ancak ücretleri gerçek anlamda enflasyonun altında tutmakla mümkündür. Sermaye yoğun olmayan, emek yoğun bir ihracat yapısının olduğu ülkemizde ücretlerin erimesi sonucu oluşabilecek ihracat avantajı gelir dağılımını bozucu etki yapacaktır.
Öte yandan 23.11.2021 tarihli haberturk.com sitesinde yayınlanan bir yazıya göre Türkiyede 1 milyon TL üzeri DHT mevduatı olan 73.000 kişi vardır (bu rakam tahminidir keza açıklanan veriler bankalardaki hesap adetidir, aynı kişinin farklı bankalarda hesabı olabilir, en iyi ihtimalle bu sayı 100.000 civarındadır) Bu kişilerin ve son dönemde borsadaki hızlı artıştan faydalanan yüksek tutarda hisseleri olanların varlıkları hızla artarken, Bankalarda Kredili Mevduat Hesabı ( KMH ) ve Tüketici Kredi kullanan yaklaşık 18 milyon kişi ise önümüzdeki yüksek enflasyon döneminde daha fazla kredi kullanarak GİNİ katsayısının artmasına sebep olacaktır.
Pandeminin etkisi ne olur?
Pandemi salgını ile birlikte dünyada bir çok ülkede çalışanlara doğrudan destekler verilerek eşitsizliklerin kısmen düzeltilmeye çalışıldı oysa ülkemizde bu tür destekler yerine KGF destekli krediler verilerek kısa süreli çözüm bulunmaya çalışıldı. Pandeminin tüm dünyada olduğu gibi, zengini daha zengin fakiri daha fakir yapan sonuçlarına ilave, önümüzdeki yıllarda ülkemizde kur artışlarının yaratacağı enflasyonist etkiler, gerçek enflasyon karşısında asgari ücrete ilişkin artışların ve ekonomik durgunluk beklentilerinin sebep olacağı işten çıkarmalar vb. konuların gelir dağılımını daha da bozacak yeni dengeler oluşturulması muhtemeldir.
Daha da bozulacak gelir dağılımının toplumda yaratacağı sosyal huzursuzluklar ise iktidarın otoriter uygulamaları ile yönetilmeye çalışılacaktır nitekim konunun MGK’da ele alınarak bir tür “ulusal güvenlik” çerçevesinde görülmesi konuyu daha anlaşılır hale getirmektedir. Bir tür ekonomik kurtuluş savaşı veriliyor izlenimi oluşturularak da toplumun bozulacak bu gelir dağılımı sonuçlarının kabul etmesi beklenmektedir.
Murat Şenol – Ekonomist
bankavitrini.com