Ekonomi
Kıbrıs’ta Çözüm Hangi Şartlarda Mümkün?
Kıbrıs sorununa çözüm bulma amacıyla zemin yoklamak üzere Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ev sahipliğinde düzenlenen resmi olmayan…
Kıbrıs sorununa çözüm bulma amacıyla zemin yoklamak üzere Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ev sahipliğinde düzenlenen resmi olmayan görüşmeler yarın Cenevre’de başlıyor.
Üç gün sürecek toplantılarda Guterres’in çağrısıyla KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Rum tarafı lideri Nikos Anastasiadis, garantör ülkeler İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin katılımıyla çözüm için olası adımları ele alacak.
KTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da, bugün Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesinin ardından Türkiye heyetine başkanlık edecek Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikte Cenevre’ye hareket etti.
Türk tarafı, mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti’nde devlet yönetiminde eşitlik temelinde egemenlik hakkı tanınmaması nedeniyle artık kuzeye yönelik ambargo uygulamalarından vazgeçilmesi ve “cezalandırılmış taraf” statüsünde kalmaması gerektiğini vurguluyor.
2004 yılında o dönemki BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın hazırladığı ve adada her iki tarafta halk oylamasına sunulmuş plana, Türk tarafının yüzde 64,91 oranıyla “kabul” oyu vermesi buna karşın Rum tarafının yüzde 75,38 oranıyla planı reddetmiş olması bu görüşe gerekçe olarak sunuluyor.
Rum tarafını, Avrupa Birliği’nin (AB) Kıbrıs Cumhuriyeti olarak üyeliğe kabul etmesi de Türkiye ile KKTC açısından eleştiriliyor. Bunun “çözümle birlikte kazanılacak veya kaybedilecek bir şey olmadığı için Rumlar tarafından adım atılmaması” sonucuna yol açtığı vurgulanıyor. Türk tarafı, fiilen 38 senedir iki devlet varlığını işaret ederek artık adada buna uygun modelde çözüm talebini ifade ediyor.
Türk Dışişleri’nde yıllarca Yunanistan ile ilişkiler ve Kıbrıs konusunda görev yapmış olan emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik, Rum tarafının “eşit kurucu, eşit ortak” zeminindeki çözüm önerilerine sürekli “hayır” yanıtı verdiğini belirterek, başta BM olmak üzere uluslararası taraflarca artık Türkler’e yönelik iyileştirici kararlar alınması gerektiği görüşünde.
Kıbrıs sorunu alanında uzman, gazeteci-yazar Yusuf Kanlı da, Cenevre’de “iki devletli çözüm” anlayışıyla müzakere yürütülmediği takdirde ilerleme sağlanamayacağı ve adada çözüm bekleniyorsa uluslararası alanda Rum tarafındaki direnci kıracak hamlelere ihtiyaç olduğu düşüncesinde.
Uluçevik: “Çözümde temel ilke egemen eşitlik olmalı”
Emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik, VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “Kıbrıs adasına yeni bir gözle bakmak ve gerçekleri görmek zamanı gelmiş ve geçmektedir. KKTC olgusu karşısında Türkiye’nin ve KKTC’nin üzerinde duracağı, savunacağı ilke ve parametre ‘egemen eşitlik’ olmalıdır. Bu ilke BM Yasası’nda da yer alan bir temel ilkedir…Çözüm şekli adadaki iki bağımsız ve egemen devletin siyasi eşitliği, ‘egemen eşitlik’ ilkesine dayandırılmalı” görüşünü savunuyor.
Rum tarafınca 1960’da eşit kurucu ortaklık esasına göre devlet formülüyle sağlanan çözümün üç senede yıkıldığını kaydeden Uluçevik, “Süreç içinde Rumlar, Türk tarafına ‘yerel özerklik’ sağlanmasını reddetmiştir. En son 2004’de federal çözümü referandumla reddetmiştir. Kıbrıs sorununa çözüm arayışı hem Kıbrıs sorunundaki hem adadaki olgulardan ve gerçeklerden hareket edilerek yapılmalıdır. Halbuki, 1968’de BM zemininde ve BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet görevi çerçevesinde başlayan, daha sonra 1975 yılından itibaren de BM Güvenlik Konseyi’nin BM Genel Sekreteri’ne verdiği yeni bir iyi niyet göreviyle günümüze kadar sürdürülen çözüm arayışı, gerçeklere göre değil, varsayımlardan hareket edilerek yapılagelmiştir. Hareket noktası olarak alınan varsayım, adada 1960’da kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, anlaşmalara ve Anayasa’ya uygun şekilde devam ettiğidir. Oysa gerçek böyle değildir. Adada var olan ve birbirinden, ırk, din, dil, kültür, milli ülkü bakımından farklı iki halk yarım yüzyıla yakın bir zamandır adanın iki ayrı kesiminde kendi bağımsız ve egemen devletlerinin çatısı altında yaşamaktadırlar” dedi.
Emekli Büyükelçi, devamlılığı olacak ve şiddete yol açmayacak bir çözüm içinse “Adada güvenlik şartlarının ve çözümün dış dengesinin sağlanması için Türkiye’nin, isterse Yunanistan’ın, garantörlüğü 1960 gibi devamı zorunludur” dedi.
Yazının tamamı burada.