Ekonomi
Güldem Atabay: Türk lirasını ne kurtaracak?
2018-2020 arasında Türkiye ekonomisinde yapılan ölümcül hataların sonuçlarını 2021’de elle tutulur şekilde yaşamaya başladık. Daha ilk çeyrek sonu gelmedi ancak,…
2018-2020 arasında Türkiye ekonomisinde yapılan ölümcül hataların sonuçlarını 2021’de elle tutulur şekilde yaşamaya başladık. Daha ilk çeyrek sonu gelmedi ancak, TL’deki hareketler göz alıcı boyutlara vardı.
Bu yazı hazırlanırken Dolar/TL 7,78’li seviyelere ulaşmasının ardından 7,73’te dalgalanmaktaydı. ABD’de pandemi “sonrası” ekonomik toparlanma ile beraber artacağı hesaplanan enflasyon, 10 yıllık tahvil faizlerini “beklenen” enflasyona doğru yükseltince tüm dünya piyasalarında ortalık karıştı. Artan petrol fiyatları yanında yükselen emtia fiyatları bir anda gelişmiş ekonomilerde on yıldır izine rastlanmayan enflasyon korkusunun geri dönmesine neden oldu. Yükselen ABD tahvil faizleri de yüzde 2 ve belki üzerine doğru uzanırken, dolara dönüş hızlandı. Dolar Endeksi 92.183’le 14 haftanın en yüksek seviyesinde.
ABD merkez bankası Fed 17 Mart’ta toplanacak. Dünyanın dikkati, Fed yetkililerinden gelecek mesajlar içinde getiri eğrisine bir müdahale işaretinde. Fakat Fed Başkanı Powell ve diğer üyelerden arka arkaya gelen mesajlar bankanın tahvil piyasasındaki depremi izlemeyi tercih ettiği, hatta tahvil piyasasındaki hareketten neredeyse memnun olduğunu yönünde.
O zaman anlaşılması gereken “dışarıdan gelen” bu dalgaya karşı koymanın mümkün olmadığı. Dolar endeksi yukarıda listelenen nedenlerle güçlenirken, gelişmekte olan para birimlerinin çoğu sene başından bu yana değer kaybetmekte. Mart başından bu yana ise ABD tahvillerindeki satışın hızlanmasıyla gelişmekte olan ülke para birimlerinde bu değer kaybı hızlanmış durumda.
Türk Lirası açısından ilginç bir durum var. Ocak-Şubat ayında değer kazanmaya devam eden TL, yılın ilk iki ayında en çok değer kazanan para birimi olarak ön planda. Dışarıdan gelen dalga sertleştikçe de, TL bir anda yine en çok değer kaybeden para birimi olarak rekor kırıyor.
Buradan anlaşılması gereken, gelişmekte olan ülke para birimlerine değer kaybettiren küresel bir hareketin ötesinde, yine son haftalarda Türkiye’ye özel iç siyaset ve dış ilişkiler ile ilgili sıkıntıların Türk lirasını benzerlerine göre negatif yönde ayrıştırmakta olduğu.
Türkiye’ye özel bu faktörlerin neler olduğunun isimlendirilmesi önemli çünkü olumlu yöne değişmeleri halinde TL yeniden değer kazanmaya başlayabilir.
Akla ilk gelen elbette Kasım’dan bu yana doğru yönde değişen para politikası. Merkez Bankası’nın yeni başkanı Ağbal’ın burada hakkını vermek gerek. Yıkıcı Albayrak dönemi hatalarından kendisine kalan enkazı yönetmek adına elinden geleni yapan Ağbal’ın para politikası ile gücü bir yere kadar.
Yüzde 17’ye çektiği para politikası faizi, Dolar/TL 8,50 iken TL üzerinde mucizeler yarattı. Yabancı yatırımcı 8,50’den dolar bozdurup TL’ye döndü; elindeki TL ile hem piyasalardan hem de yüksek faizden önemli para kazandı. Ne zaman Dolar/TL 6,90 seviyesinde takıldı, yabancı iştahı da orada kaldı çünkü yerliler bu trene ellerindeki dolarları satarak atlamadılar. Hal böyle olunca da TL daha fazla değerlenmedi ve yabancılar için de kısa sürede büyük para kazanma alanı kalmadı.
Daha da önemlisi yerliler ellerindeki fazladan 40-50 milyar doları satıp TL’ye dönmediği için, merkez bankası döviz alımlarına başlayamadı ve Albayrak’ın tükettiği döviz rezervleri eksi 40-42 milyar dolarda takılı kaldı.
Bu süreçte, TÜFE enflasyonunun yıllık seviyesinin Şubat ayında yüzde 16’ya gelmesi, TL’nin son üç ayda değer kazanmasıyla çekirdek enflasyonda değil düşüş, duraksama bile olmayışı dengeyi sarsan bir başka faktör oldu. Aynı dönemde dünyada artan petrol ve diğer emtia fiyatları Nisan ayında TÜFE enflasyonunun yüzde 18-19 aralığına çıkacağını düşündürüyor. Aynı süreçte TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerine olan “güven” dip seviyelerde.
Güven tabi burada kritik kelime. Para politikasındaki değişimin Türkiye ekonomisi duvara çarpmak üzereyken doğru işlerin yapılması ve kayalara doğru giden geminin dümenini döndürmek için zaman kazandırdığı herkesçe biliniyordu. İşte bu süreyi Türkiye hükümeti iyi kullanamadı.
Yazının devamı burada.