Ekonomi
Güldem Atabay: Bir merkez bankasının ölümü…
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) beklendiği gibi faizi %19 seviyesinde sabit tuttu. Açıkladığı faiz kararı metninde aşağıda ele alınan…
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) beklendiği gibi faizi %19 seviyesinde sabit tuttu. Açıkladığı faiz kararı metninde aşağıda ele alınan değişiklikler yoluyla da parasal gevşeme yoluna gireceğinin ilk sinyallerini verdi. Değişen metinde yazılanlara göre dahi, enflasyon beklentinin iki katı, hedefin üç katı iken ekonomik büyümeyi daha fazla destekleyecek bir para politikasına neden geçeceğimiz konusu net değil.
Küresel ekonomik büyüme aşılamayla daha hızlı büyüme yolunda ilerlerken emtia fiyatlarının yükseldiğini vurgulayan merkez bankası, acaba önümüzdeki aylarda emtia fiyatlarında bir düşüş mü bekliyor? Hani olur ya, petrol fiyatları birden düşmeye başlayacaksa enflasyon üzerindeki maliyet yönlü baskılardan bir tanesi olumluya döner. Hayır, banka sadece emtia fiyatlarındaki artış hızının yavaşladığını belirtiyor. Hatta küresel ölçekte yükselen enflasyon beklentilerini hatırlatıyor. Fakat bir önceki PPK notu bu beklentinin gelişmekte olan ülke para politikalarında yarattığı belirsizliklerden ve kurlardaki oynaklıktan bahsederken şimdi bahsetmemesi bir işaret mi?
TCMB Başkanı Kavcıoğlu bir gelişmekte olan ülke para politikası yöneticisi olarak acaba bundan sonra para politikasında tek yönün gevşeme olacağını; bizlerin de bu konuda endişe etmememiz gerektiğine mi dikkat çekiyor? Kim bilir…
İç talepten bahsederken, “imalat sanayi güçlü-hizmetler sektörü zayıf” cümlesi içinde “yasakların hafiflemesiyle hizmetler sektörü de hızlanacak” kısmını pandemide yükselen son dalga nedeniyle mi kaldırmış olabilir? Hizmet sektöründe en az bir ay daha devam edecek zayıflığın enflasyon baskılarını hafifleteceğini mi hesaplamakta? Yoksa üretici fiyatları enflasyonu, tüketici fiyatları enflasyonunun iki katı iken hizmetler sektöründe er-geç yaşanacak güçlenmenin enflasyonist etkileri olacağını göz ardı etmemizi mi öneriyor? Bu sorunun da cevabı yok.
“Salgının seyrine bağlı olarak ekonomik faaliyet üzerinde riskler bulunmaktadır” değil de, “salgının gidişatı ve aşılama sürecine bağlı her iki yönde riskler bulunmaktadır” demeyi seçmesi, hükümetin aşılama programının “başarısına” gölge düşürmemek ve beklenenden iyi de gidebileceği yönünde para politikası üzerinden bir propaganda yapmak olabilir mi? Olmasa daha iyi.
“Salgın sırasında sağlanan yüksek kredi büyümesinin birikimli etkileri” açıklamasını metinden tamamen silmesi örneğin, söz konusu kredileri ucuza ve düşük TL kuru ortamında vermek için içine 128 milyar doların da karıştığı skandalı bilinçaltı yöntemlerle silmeye çalışmak için midir? Yoksa bu muazzam büyümenin yarattığı yüksek ve henüz kontrol altına alınamamış enflasyonu unutturup bir an önce parasal gevşemeyi gündeme sokmaya hazırlık mıdır? Bunun cevabı da sadece kendilerinde.
Bir önceki PPK notunda, finansal koşulların sıkılaşmasına rağmen son dönemde “toplam kredilerdeki” artışla Türkiye ekonomisinin canlılığı tartışılmaktaydı. Şimdi Kavcıoğlu’nun ilk PPK’sı neden kredileri ticari ve tüketici kategorilerine ayrıştırmayı ve ticari kredi büyümesinin ne kadar ılımlı ve tüketici kredisi büyümesinin nispeten daha güçlü olduğunu detaylandırmayı tercih etti? Yüksek faiz oranlarının “reel sektöre” ve yatırımlarına ne kadar darbe vurduğunu vurgulamak ve “kurumsal sektörü destekleme ihtiyacına” zemin hazırlamak için olabilir mi?
Bir önceki PPK, enflasyonu daha yükseğe iten nedenler olarak “iç talep koşulları, birikimli maliyet etkileri, özellikle döviz kuru ve uluslararası gıda ve emtia fiyatları” gibi unsurları detaylandırırken neden bu PPK notu sadece “talep ve maliyet unsurlarından” bahsetmekte? Daha fazla ayrıntı ortaya koyup sorulan soruları azaltmak için mi?
Yeni PPK notunda, “mevcut parasal duruşun önümüzdeki dönemde kredileri ve iç talebi yavaşlatmasının beklendiği” savunularak, bir önceki PPK’da yer alan ve “kredi büyümesindeki son yükseliş eğilimi ve ithalat maliyetlerindeki artışı” vurgulayan ayrıntılar ortadan kaldırılıyor. Merkez bankası, PPK metnine koymayınca halen devam eden bu enflasyonist baskıların ortadan kalkacağını mı düşünüyor?
Bankanın artan kredi büyümesinden kaynaklanan enflasyon riski görmediği açıkken “politika faizini enflasyonun üzerinde tutma sözü” “sıkı para politikası” anlamına mı geliyor?
Bankanın yıllardır “açıklanan her yeni veri ve haber PPK’nin politika duruşunu değiştirmesine neden olabilir” vurgusunu kaldırmanın amacı ne olabilir?
Bu soruların hiç birinin cevapları bilinmiyor. Güçlü iletişim ve merkez bankası hamlelerinin öngörülebilirliği enflasyon hedeflemesinin temel parçalarıysa, bu son PPK metni enflasyon hedeflemesinin etkili bir şekilde bir kenara itilmesi anlamına geliyor.
Merkez Bankası’nın yeni Başkanı Kavcıoğlu’nun önerdiği gibi, yüksek faiz oranının yüksek enflasyonun nedeni olduğuna atıfta bulunan gazete köşe yazılarını dikkate almayacağız. PPK notlarından daha gevşek bir para politikasının ekonomik temelini çözemiyoruz ve aynı metninde yapılan değişikliklerle hangi mesajların amaçlandığını anlayamıyoruz. O zaman kavramamız gereken tek gerçek kalıyor ki o da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın artık Türkiye’nin para politikasını belirlemediği.
O zaman gerekli bilgileri, ışığı ve ileriyi görmek için yönü nereden sağlayacağız?
Ne yazık ki elimizde artık Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Yiğit Bulut’tan başkası kalmadı. Bulut, Kavcıoğlu’ndan bile önce TV kanallarına çıktı, Kavcıoğlu’nun ilk PPK toplantısından bir gün önce yeni dönemde para politikasının nasıl olacağını Hürriyet Gazetesi’ne açıkladı.
Türkiye’nin ekonomi yönetimindeki deliliği reddeden iktisatçıların önemli bir bölümünü şeytanlaştıran Bulut’un anlattıklarına bakalım:
“Kimse Merkez Bankası’nın ne yapacağına dair niyet okuyuculuğuna girmesin. Piyasa ve ekonominin şartları ne gerektiriyorsa Merkez Bankası o adımları atacak ve gereken kararlar alınacaktır”
“Yatırımların artması mali disiplinden kopmak demek değildir. Mali disiplin illa da piyasayı sıkmak, boğmak anlamına gelmez tam tersi mali disiplin bozulmadan üretim, yatırım, istihdam arttırılabilir”
“Yeni bir dünya denklemi yazılıyor. Doğu ve Batı’nın her anlamda kapışması artık günler sayıyor. Bir tarafta ABD-AB ana eksenli Batı, diğer tarafta Çin-Rusya eksenli Doğu.”
“Eşitlikte Türkiye hangi tarafta olursa kesin kazanan daha çabuk ortaya çıkacak. …Yeni dünya düzeninin en önemli ülkesi Türkiye. Bu yeni bir ekonomik modelin doğmasına klasik sıcak paracıların tezlerinin tam olarak çökmesine ve Türkiye hangi tercihi yaparsa yapsın Türkiye’ye yeni bir yatırım dalgasına yol açacak”
Para politikasının nasıl yol alacağı Bulut’un sözlerinden PPK metnine göre çok daha net anlaşılıyor. Bu nedenle, Türkiye’nin ilk politika faiz indirimini Haziran ayında görmeye hazır olalım. İç talebin gücü, kredi büyümesindeki artış, emtia fiyatlarındaki artış, salgının yol açtığı arz sorunları, TL’nin erimesi ve hatta yüksek enflasyonun kendisi… Türkiye’nin bu “yüksek vizyonu” ışığında artık önemli değil.
Hâkim olan tek gerçek, Türkiye ekonomisinin “yeni bir makroekonomik dönem” başlatacağı yanılgısına sahip Erdoğan’ın ekonomi danışmanları ordusunun vizyonu bundan sonra.
İçinden geçmekte olduğumuz dönem, yakında felaket bir sonla karşı karşıya kalacak ve bir ekonominin nasıl yönetilmemesi gerektiğine örnek teşkil ederek makroekonomi kitaplarında yerini alacak büyük ve hatalı kurgulanmış bir deneyden ibaret.
Kaynak: Ahval Türkçe, yazarın izniyle yayınlandı
Güldem Atabay: IMF Türkiye beklentilerinin arkasındaki hikâye
Cüneyt Akman: ‘Maalesef faizi indiremedik, ilk fırsatta inşallah’ kokusu geliyor
Faiz Öztrak: Hükümet faizleri daha da artıracak, ekonomi ezilecek