Dünya Ekonomisi
Dr Murat Kubilay: İhmale gelmez: ABD ile Çin’in iktisadi çatışması
Türkiye’nin yoğun iç gündemi, buna ek olarak iç politikanın uzantısı haline gelmiş dış gündemi ve üç yılı aşan süredir…
Türkiye’nin yoğun iç gündemi, buna ek olarak iç politikanın uzantısı haline gelmiş dış gündemi ve üç yılı aşan süredir devam eden iktisadi buhranı nedeniyle küresel gelişmeleri takip etmekte zorlanıyoruz. Türkiye’nin lehine veya aleyhine, ancak kısa veya uzun vadede mutlaka etkileneceği gelişmeler yaşanıyor. Bunlardan birisi de küresel düzeyde güç savaşlarının Doğu Avrupa ve Ortadoğu’dan Uzakdoğu’ya kayması.
Çin merkezli gelişmeler, Türkiye’de, ABD sempatisi veya karşıtlığı üzerinden oluşturuluyor. Yeterli analiz yapılmadan mevcut çatışma ABD ile SSCB arasındaki soğuk savaşa benzetiliyor. Ardından ‘ABD mutlaka kazanır’ veya ‘Yeni dünya lideri Çin’ gibi keskin sonuçlara hızla varılıyor. Bu iki uç sonuçtan biri gerçekleşse bile bunun uzun yıllar alacağı ve bu esnada nasıl konumlanılması gerektiği üzerine kafa yorulmuyor.
Bölgedeki diğer ülkelerin ABD ile Çin arasındaki konumlandırması geleneksel biçimde yapılıyor; örneğin Türkiye ve hatta Britanya’nın bile Pekin merkezli Asya Altyapı Yatırım Bankası üyesi olması atlanıyor. ABD ve Çin’de yönetici grupların ortak bir düşünce yapısına sahip olduğu varsayılıyor; fakat Çin Komünist Partisi’nde (ÇKP) dahi karar alma mekanizmalarının ayrı boyutları, hatta nesil farkları bulunuyor.
Çatışmalar genelde siyasi ve askeri düzlemde görülüyor; yani hayali bir savaşta kimin diğerini alt edeceğine odaklanılıyor.
Son olarak ekonomik gelişme imalat sektörüyle bir tutulup hizmetler göz ardı ediliyor; özellikle yüksek teknoloji ve küresel finans alanındaki kozlar ihmal ediliyor.
Özetle, ayrıntılı ve çok boyutlu bir bakış pek yok. Bu yazının amacı da bazı son dönem gelişmelerinin paylaşılması; bu vesileyle Türkiye’de Asya’daki güç savaşının daha çok tartışılması.
2011 itibariyle ABD, Çin’in yükselişini tehdit olarak algılamaya başladı ve bir zamanlar yüksek teknoloji patentlerini paylaşabilmek için verdiği ‘dost, gelişmekte olan ülke’ statüsünü geride bıraktı. ABD’li şirketlerin özellikle imalat sektöründe Çin’e bağımlılığı var ve hizmetler alanında Çin pazarına girebilmeyi uzun süre beklediler. 2018’de Donald Trump’ın başkanlık döneminde sınırlı ama açık bir ticaret savaşı stratejisi izlendi. Her iki taraf için de beklenen kazanç ve kayıp gerçekleşmedi. Yüksek teknoloji ürünlerinin pazarı, finansmanı ve oluşan büyük verinin mülkiyeti savaşın diğer cephesiydi.
Joe Biden’ın ABD başkanlığına seçilmesiyle bir yumuşama gerçekleşmedi, aksine haziran ayındaki G-7 zirvesinde Batı kapitalizminin duruşu netleştirildi. Çin’in demokratik standartları gündeme getirilecek, topyekûn bir ticaret savaşıyla küresel tedarik zincirine hasar verilmeyecek, ancak Çinli teknoloji firmalarının Batı sermayesine erişimi güçleştirilecek. Hindistan, Güney Kore ve Avustralya ile işbirliği çerçevesinde Çin’in Doğu Pasifik ve Hint Okyanusu’na çıkışı engellenecek. AB, Britanya, Japonya ve ABD’nin küresel rekabette Çin’e karşı dezavantaj yaratan eskimiş altyapısının yenilenmesine öncelik verilecek.
Çin, 1980 sonrasının hâkim ekonomi politiği neoliberalizmden en kazançlı çıkan ülkelerden. Bu nedenle kendi çıkarlarını hedef alan ticaret savaşlarında sakin davranmaya çalıştı, ancak bir noktadan sonra tepki vermeye başladı. Nükleer enerji, savunma sanayi ve uzay alanında hedeflediği noktaya henüz ulaşamadığı için zaman kazanmaya çalışıyor. Diğer taraftan Kuşak ve Yol Girişimi ile bir ucu Türkiye’ye kadar uzanan altyapı projeleri ile iktisadi gelişimini politikleştirmeye çalışıyor.
Benzer bir şekilde bankacılık sistemini Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki kaynaklara erişim için kullanıyor. ABD’ye kıyasla dış ticaretteki gücünü sürdürmek isterken Batı’nın finansal serbestleşme çağrılarına mesafeli kalıyor. Ülke içindeki mali sistemin zayıflığını örtmek ve sürekli cari fazlaya rağmen finansal şok yaşamamak adına para biriminin küresel ölçekte kullanımını artıracak adımları yavaşlatmış gibi. Hatta dış sermaye şantajına daha az maruz kalmak için kısmen içeri kapanıyor; örneğin Uber’in en büyük rakibi Didi şirketinin New York’taki dev halka arzı sonrasında bu şirkete yaptırım uygulanıyor. 92 milyon üyeli yapısıyla ÇKP kendi sistemini ABD’nin temsil ettiklerine kıyasla daha toplumcu görüyor. 1 Temmuz’da ÇKP’nin 100. kuruluş yıldönümünde, Şi Jinping’in belirttiği şekilde ülke içinde tavizsiz olmaya devam edilecek; diğer taraftan ticari serbestleşme, milli gelirin artırılması ve yeni teknolojilerle alternatif güç olma hedefi sürdürülecek.
Eğer sağlıklı bir değerlendirme yapılırsa, ABD ile Çin arasındaki fay kırıklıkları Türkiye’nin dış finansman erişimine ve teknoloji transferine büyük katkı sağlayabilir. ABD karşıtlığı veya hayranlığı yapmadan ve Çin’e ön yargıyla bakmadan iktisadi çıkarlar amacıyla hareket etmek gerekir.
Yazarın Diken.com.tr’de yayınlanan makalesinden alıntıdır. Aslı bu linkte
FÖŞ anlattı: Medeniyetler Savaşı Dünya Ekonomisine Format Atıyor
Çin’in teknoloji şirketlerine açtığı savaş trilyonlara mal olacak!
Putin ve Biden’ın görünmeyen gündemi ne?